Anasayfa / İMAN ESASLARI / Ahirete iman / BELİRLİ SÜRE (YERDE YAŞAMIN SONU)
imanilmihali.com
kıyamet

BELİRLİ SÜRE (YERDE YAŞAMIN SONU)

Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir. (Bakara 2/254)

BELİRLİ SÜRE (YERDE YAŞAMIN SONU)

İman ediyorsak dünya hayatının sonlanacağına, hesap ve mizanın yaşanacağına da inanıyoruz demektir. Çünkü Yüce Allah yerde (yeryüzünde) yaşamın belirli süreye kadar olacağını, insanın imtihan edileceğini, arınmış ve inanmışların mükafat inkar edenlerin ceza ile karşılaşacağını defalarca söylemiş ve yakında gerçekleşecek sadece zamanını kendisinin bildiği kıyameti bekleyin demiştir.

Hz.Muhammed (sav) Peygamberimiz son peygamber olması nedeniyle zaten başlı başına bir kıyamet alametidir. Bunun dışında küçük ve büyük kıyamet alametlerini internet sayfalarında kolayca bulabiliriniz.

Biz burada meseleye iman ve itikat yönüyle bakacağız. Cennetten kovulan insanın sonunda döndürüleceği yer inşallah yine cennet olacaktır. Çünkü insan cennete varisdir. Cennetten kovulan diğerleri yani üç harfliler ve iblis cehennemle cezalandırıldığı halde bir umutla zaman geçirmekte ve ahiret sorgusunda muhtemel bir af ummaktadır. Yalnızca ibadet etsinler diye yaratılan insan ve üç harflilerin hesap ve mizandan sonra sonsuza kadar kalmak üzere yaşayacağı cennetin tasvirine bakılacak olursa orasının her türlü güzelliğin yaşanacağı, mutluluk ve huzur dolu, her nimetin bol olduğu, sıkıntı, kin, kıskançlık gibi kötü hislerin bulunmadığı, yemyeşil, dünyada rastlanılmadık kadar güzel bir yer olduğu anlaşılır. Orada yaşanacak sonsuz hayatta hak edenler için daha pekçok nimet olduğu ve Allah’ın izniyle kendisinin cemalinin de görülebileceği ifade edilmektedir.

Bu cennet tüm inanan ve hatta nefes alan kalplerin mutlak hedefi ve hayalidir. Bu yüzden inanır, ibadet eder ve ahlaklı yaşarız. Bu dünyada sınav olmak için geldik ve başarabilirsek Allah’ın sonsuz rahmetiyle inşallah kalbinde zerre kadar iman olanlar eninde sonunda oraya girecek diye umuyoruz.

Cennet kadar gerçek olan diğer yaşam sonrası mekan da cehennem. Orasının tasvirleri ateş, irin, zakkum, acı, ızdırap dolu. Adaletin tam ve mutlak olarak tecelli edeceği hesap gününde herkes bu dünyada ektiğini biçecek ve hak ettiği yere eninde sonunda gidecek. Bazıları doğrudan cennete giderken bazıları cehennemde bir süre kalıp veya Araf’ta bekleyip sonra cennete gidecek. Tabi inkar eden kafirler ise süresiz cehennemde kalacak. Bu hesabın ne gün görüleceğinin daha doğrusu gaybın bilgisi tamamen Yüce Allah’a ait.

Peygamber efendimizin bile emareler dışında gayba ait bilgisi olmadığı düşünülürse uzak olmayan ama kesin tarihi belli olmayan bir zamandan bahsediyoruz demektir. Kıyamet belirli süredir ve bilgisi sadece Yüce Allah’tadır. Bu husus bile imanı sınamanın bir çeşididir. yani kıyametin olacağını bilmek, hesap sorulacağına itimat etmek imanın şartlarından biridir. Buna inanılmadan meleklere, kadere, kitaplara ve peygamberlere inanmak, ahlaklı yaşamak ve ibadet etmek zaten mümkün değildir. Bu yüzden inanır ve azaptan korkarız. Yüce Allah’ı Rahim ve Rahman olduğu için, en güzel sıfatlar O’nun olduğu için, tüm kötü ve noksan sıfatlardan uzak olduğu için çok severiz ama aynı zamanda Kudretinden, Celalinden, Azabından korkarız.

Sorgu olmasa ahlaklı yaşanabilir miydi? Mükafat olmasa hayırlarda yarışılabilir miydi? Bu dünya sınav olduğuna göre caydırıcılarda teşvik edenlerde olacak demektir ki kimin itaat edeceği tespit edilebilsin.

Bu süre kimilerine göre milyonlarca yıldır devam ediyor, kimilerine göre dünyanın kıyamet zamanı toplam yaşı onbin yıl olacağına göre sadece dokuz bin yıldır. Bunu kesin olarak bilemiyoruz. Bildiklerimiz ayet ve hadislerden anlayabildiğimiz kadar. Ancak aklı, ruhu ve şuuru olan insandan söz ediyorsak, kutsal kitaplara iman ediyorsak, bilimsel deneylerle sadece dokuzbin yıl kadar geriye gidebiliyorsak gerisi tahmin ve varsayım demektir. Oysa Yüce Allah huzurda toplanacağımız zaman dünyada sadece on gün kaldığımızı söyleyeceğini bildiriyor. Bizim bin yılımız yaklaşık bir ahiret gününe eşitse belirli sürenin çok uzun olmadığı anlaşılacaktır.

Kaldı ki bu dünya be senaryo ve bu gidişatla yediyüz sır daha kalsa, insanlar yetmiş yaşında değil de mesela sekizyüz yaşında ölse ne değişir? İman edecek bedenler yirmi yıl da yaşasa altmış yılda yaşasa aynı imanı sergiler, iflah olmayanlar ise ne kadar çok nefes alsalar da iman etmezler. Otların, hayvanların, yıldızların bile hergün gözlerimizin önünde doğup ölmeleri , yakınlarımızın her sabah camilerde selalarının okunması bizler için ölümün doğmak kadar gerçek olduğunu pekala gösteriyor. Bu döngünün uzaması kalplere bir şey katmayacaktır. Meselenin diğer tarafı ise bu kadar masum değil.

Kader her mahlukatın ve varlığın yaşayacaklarının daha yaratılmadan önce planmış şekli ve bu kaderin hayata geçirilmesi de kaza edilmesi. Hayatın da, insanların da tüm mahlukat ve varlıkların da akıbeti belli. İnsan iradesi ve mutlaka Yüce Rabbin dilemesiyle değişebilecek bu gidişat bilgisi bizde olmayan etkenlere bağlı. Bizler burada bu bilgi bizde olmadan yaşar ve kazamızı göürüz hergün. İster ve dileriz, niyet ederiz. Ancak Yüce Allah’ın iradesi isteğimizle birleşmezse o iş gerçekleşemez. Çünkü güç ve kudret Allah’tadır. Biz istesek te o oku atacak olan Yüce rabbimin vereceği güçtür. Eğer kendimizi istediğimizi yapmak konusunda hür syıyorsak yanılıyoruz demektir. herşeyi Yüce Allah yazmış biz irade kullanmadan sadece o planlı şeyleri bu bedende görüyoruz dersek yine hata etmiş oluruz. Yaşadıklarımız bizim isteğimize Yüce Allah’ın sonsuz irade ve gücüne bağlıdır.

Toplumlarda böyledir. Nasıl yaşayacaklarsa sonu gören Allah tarafından o şekilde yönlendirilir. Yani herkes hak ettiğini yaşar. Diyelim bir toplum ıslah olmak gayretinde ve insanların çoğu bu gayede buluşmuş. Eğer bu toplum ileride de değişmeyecek, badireleri alnının akıyla atlatacak ve Allah’ın hoşnut olacağı tarzda kendisini zor anlarda bile ispat edebilecekse bugünden Allah’ın o toplum için iradesi daha ziyade olumlu yönde olacaktır diye düşünürüz. O toplum tam aksine yoldan çıkacaksa ve çıkmayı istiyorsa o zaman Yüce Allah onların sapmalarına da bugünden müsade edecektir. Bunun aksini düşünmek bizi inkara götürür. Ama unutulmamalıdır ki Allah’ın tecellisi kendi takdirindedir. Varlık ve mahlukat iradesini kullanamasa da belli bir ömre tabidir. Dünya da, yıldızlar da gün gelip sönecek, ay yarılacak, yer içindekileri dışarı atacak ve kainat yaratılmadan önceki haline dönecektir.

Belirli süreden konuşunca bu hususları unutmamak gerekir. Bu sürenin tahmini yapılabilir ama bunu değiştirmeye çalışmak, bunu erkene almak veya geçe bırakmak mümkün değildir. Tahminlerimiz bizim imanımızı arttırdığı sürece faydalıdır. Asr-ı saadet ve dört halifeler dönemiyle günümüz arasında bir karşılaştırma yapılacak olursa yaşamın geldiği nokta daha iyi anlaşılacaktır. maddi ve manevi olarak gelinen nokta da mutluluk ve huzurun yerini telaş, inançsızlık ve kötülüğün aldığı kolayca görülecektir. Oysa kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. Demek ki eninde sonunda iyilik kazanacak, dünya yeniden huzura kavuşacaktır. Ama nasıl?

Yerden çıkacak mahlukatın insanlara inanmadığını söylemesi, ilahi varlıkların yeryüzüne gelmesi, mucizelerin görülmesi gibi insanlara yapılacak son ikazlarla ve Ye’cüc ve Me’cüc gibi yaşanacak saldırı ve zulümlerle yani kötülüklerle imanlar test edilecektir. Sonunda ise mümin kulların ruhları kıyamet kopmadan hemen önce (tefsirlerden anladığımız kadarıyla) bir rüzgar ile alınacak, o endişe ve korkuyu yaşamayacaklar ama kafirler o anı yaşayıp yok olan yeryüzü ile birlikte yok olacaktır. Böylece iman etmiş ve etmemiş olanların tümü huzurda toplanacaktır.

Bu bilindiği halde dünyanın bugünkü durumu pek iç açıcı değildir. özellikle müslüman milletlerin yaşadığı zulüm ve haksızlık tepe noktasındadır. Açlık, ilçsızlık, yoksulluk ile boğuşan çoğu müslüman kesimle birlikte inananların tamamı mükafatlarını biran önce alabilmek ve zulmedenlerin cezasını çekmesini görmek için kıyametin erkenden kopması dileğindedir. Çünkü inananlar zaten bu dünyanın geçici mekan olduğunu bilmektedir. İnanmayanlar ise yaşamı sadece bu dünyada kabul ettiğinden sonsuza kadar güç ve sefa içinde geçirmek niyetindedir.

Ama inanmayanlar da kutsal kitaplarda bildirilen son günün geleceğini inanmasalarda bilmekte ve onu geciktirmek için çareler aramaktadır. Bu sayede inananları kendilerine benzetmek şansları olacak, ya da yeryüzünde hiç inanan kalmayınca haklarında gerçekleşen cehennem cezası bir ihtimal değişecektir. Onların gayretleri işte bu noktada bizlere belirli süre hakkında bir bilgi vermektedir. Hz. Süleyman’ın hazineleri diye yutturulan sihir kitaplarında yazanlar benzeri her türlü sihir, entrika, tehdit ve kurnazlığa bezenmiş ahlaksızlıklarla bu kesim iman edenleri yok etmek ve düzeni kendi sistemlerine uydurma gayretindedir.

Sözün gidişatı bu kötülüklere aittir. İnsanın genetik yapısını bozmaktan, yeraltı kaynaklarını bitirmeye, içki tüketiminden uzaya yolculuklara kadar herşey kutsal kitapları inkara yöneliktir veya ufacık ta olsa bir hata veya yalnış bulma umududur. İnsanlar yıllarca uzaylılar diyerek kandırılmış, dünyanın sonu bize çarpacak bir başka gezegen olarak gösterilmiş, aramızda yaşayan insan şeytanları yüksek mevkilere gelmiştir. Cennet tasvirlerine bakıldığında kalplerdeki kinin silindiği, kardeşliğin ön plana çıktığı görülecek eş, mal ve çocukların bile hesap günü fayda etmeyeceği, kimsenin bir başkasının günahını üstlenemeyeceği açıkça ortaya çıkacaktır. Bu makamı hak eden insanların özelliklerine bakıldığında ise bu dünyada nasıl yaşanması gereği daha iyi anlaşılacaktır. Hastalıktan uzak, yaşlanmadan uzak cennet halini bu dünyada dünya sevdasıyla yanıp tutuşanlara imrendirici bir süs olarak gösterenler ahirete inanmayan veya hesap gününü geciktirmeye çalışanlardır. kendilerince kurdukları düzende başka fikirlere kapalı ve kendi fikirlerine sadıktırlar. Enerji ve para gücü ile dünyada söz sahibi olanlar barışa ve esenliğe katkı sağlamadıkları sürece şeytanın ortaklarıdır. Dinin gereğini yerine getirmeyen bu kesimin yaşayan örnekleri mahiyetlerinde kendilerine benzer yavrular barındırmaktadır.

Neler yapmaya çalışmaktadırlar? Başta insan genetiği ile oynayıp sonsuz yaşamda ölümsüz olacak bedenin gelişmesini engellemeye çalışmaktadırlar. İnsanın köpekbalığı gibi gelişmesi ve hastalıklardan -mesela kanserden- uzak yaşaması onların en son dileğidir. Sonra cennet tasvirlerinde gördüğümüz yüksek katlı, altlarından ırmaklar akan köşklerin benzerini bu yaşamda yapmak gayretindedirler. Kötüler iyilerin arasına karışıp yok edilmekten kurtulmaya çalışırlar. Savaş ve katliamlarla özellikle müslüman nüfusun toptan imhasına çalışırlar. Aç ve muhtaç müslümanlara yardım elini uzatmaz, politik oyun ve anlaşmalarla onların kaynaklarına el koyar ve zulmedenleri korurlar. Silah sanayi ile dolarları cebe indirip yaşamsal alanlara katkı sağlamazlar, tam aksine aids gibi labaratuvar ürünü hastalıkları -muhtemeldir- insanlar arasına salarak nüfusu kırmaya çalışırlar.

Özetle daha az nüfus, hastalık ve fakirlikle dilenmeyi karakter edinmiş, mümkünse sıfır inanan, kendilerine tapacak ve muhtaç bir toplum hedeflerler. Bu arada dünya ise kaynakları tüketilmiş, suları kirlenmiş ve ormanları kesilmiş bir çöp yığını gibi ortadadır. Kendi yaşam mahalleri ise muhteşem ve heybetlidir. Kainata yaptıkları yolculuk bilimkurgu filmlerindekine benzer mahiyette ölümsüzlük arayışı veya kutsal kitaplarda açık arama gayretidir. Kaos senaryoları ile insanları korkutup bir kurtarıcı bekler hale getirirler ve o kurtarıcı rolünede talip olurlar. Yapmaya çalıştıkları şey Allah’ı kadere zorlamak ve inanan insanları yok etmektir. malesef hedef Müslüman dünyası ve Türklerdir. Çünkü direnen, başarılı, gözüpek, İslama katkı sağlamış Türkler yok olmadıkça İslamın yok olması düşünülemez.

Bu kültür ve bilinci kaldırmak için oyunların çoğu eşzamanlı olarak üzerimizde oynanmaktadır. Ancak mukadderat nurun tamamlanması şeklinde gerçekleşecekse yaşanacak muhtemel son savaşta kazanan iyiler olacaktır. Yüce Allah’ın Peygamberimiz zamanında yaptığı gibi yine melekleri yardıma gelecek ve iman kazanacaktır. Bu çerçevede inkar edenlerin gayretleri belirlenen süreyi değiştiremeyecek, kendi inkarları ise bu süreçte kat kat artacaktır. İnananlara düşen sabretmek, yardımlaşmak ve itaat etmektir. Çok uzun zaman kalmadığı alametlerden belli olan kıyamete yaklaşırken imanlı ölmek, imanlı yaşamak ortak gayedir, kurtuluş anahtarıdır. Binanın, zinanın, kötü yöneticilerin başgöstermesi artık küçük alametlerin gerçekleştiğinin ve sıranın büyük alametlere geldiğinin göstergesidir. İnananlara düşen yediğimizden, satın aldığımıza kadar mütevazi ve bilinçli yaşamak, adalet ve haktan ayrılmamak, yardımlaşarak bu zor zamanları atlatmaktır.

Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Al-i İmran 3/185)

Bu yazıyı okudunuz mu?

Herkesin imtihanı farklıdır

Herkesin imtihanı farklıdır

Herkesin imtihanı farklıdır Dünya yaşamının rastgele, tesadüfi, fizik olayları neticesi ortaya çıktığı iddiasındaki küfür cephesi ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir