Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. (Cum’a 62/9)
Sela nedir, çeşitleri nelerdir?
CUMA VE CENAZE NAMAZLARINDAN ÖNCE OKUNAN SELÂ VE ANLAMI
“Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Rasulallah!
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Habiballah!
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Nûre Arşillah!
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Hayra Halgillah!
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Seyyidel Evveline Vel Ahirin!
Vel Hamdü Lillahi Rabbil Alemin!”
MEALİ:
“Ey Allah’ın Resûlu, salat-u selam senin üzerine olsun!
Ey Allah’ın Habibi, salat-u selam senin üzerine olsun!
Ey Allah’ın Arşının Nuru, salat-u selam senin üzerine olsun!
Ey Allah’ın Mahlukatının Hayırlısı, salat-u selam senin üzerine olsun!
Ey Öncekilerin ve Sonrakilerin Efendisi, salat-u selam senin üzerine olsun!
Hamd Alemlerin Rabbi Olan Allah İçindir!”
Not: Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in sıfatlarını ihtivâ eden bölümler makâmın durumuna göre uzatılabilir.
CUMA SELASI
Cuma günleri Peygamberimize (asm) çokça salavat getirmek sünnettir. Peygamber Efendimiz (asm) zamanında müezzinlerin cuma günleri yüksek sesle salavat getirmeleri uygulaması yoktur. Fakat herkesin cuma günü Peygamber Efendimize salavat getirmesi sünnettir. Bu bakımdan cuma günleri müezzinlerin minareden yüksek sesle salavat getirmeleri, hem insanların salavat getirmelerini hatırlatmak yönünden hem de yoğun olarak çalışan insanlara cuma namazını hatırlatmaları bakımından okunmasında bir mahzur yoktur.
Cuma namazı için okunan sela, Peygamber Efendimiz zamanında cami ve cuma mescitlerinden sesli bir şekilde müezzin tarafından okunmuyordu. Cuma günü Peygamber Efendimize çok fazla salavatı şerif okumanın faziletinden dolayı, sahabe sürekli salavatı şerif okuyor ve cumaya hazırlanıyordu. Zaman içerisinde bu sünnet terk edildi yada çok az müslümanlar tarafından yapılmaya başlandı.
Daha sonralarıda hem cuma günü salavat getirmeyi hatırlatmak hemde çalışırken cuma namazını unutanlara bir hatırlatma niteliğinde cami ve cuma mescitlerinden yüksek sesle Peygamber Efendimize salavatı şerif okunmaya başlandı. Okunan sala tamamen Peygamber Efendimize dua ve selam özelliği taşımaktadır. Uzun veya kısa şekilde okunabilmektedir.
Cuma günü bu hatılatma ile Peygamber Efendimize çok salavat okumamız gerektiği gibi, cuma günü öyle bir saat vardırki Cenabı Allah kulunun duasını geri çevirmez. Bu yüzden hayır duayıda eksik etmemeliyiz. Peygamber Efendimize selam verdiğimizde mutlaka kabri şerifinde selamımızı aldığını düşünürek o huşu vakar ve saygı ile anmamız lazımdır.
Cum’â günleri Öğle namâzının vaktinde Cum’â namâzı kılındığı için ezândan yaklaşık bir saat kadar önce (Bazı yerlerde perşembe gecesi de) salâ verilir.
CENAZE SELASI
Câhiliyye dönemindekine benzememek şartıyla, bir şahıs ölünce onun ölümünü, techizindeki sevaba iştirak etmeleri için akraba, arkadaş ve yakınlarına duyurmak müstehaptır. Nitekim Peygamberimiz (asm), Habeş kralı Necaşi’nin (v. 9/630) öldüğü gün Medine’de ashabına onun ölümünü duyurmuştur. Yine Mûte Savaşın’da. sırasıyla orduya kumanda eden Zeyd (v. 8/629), Ca’fer (v. 8/629) ve Abdullah b. Revâha’nın (v.8/629) şehit edildiklerini de daha şehadet haberleri gelmeden önce ashabına duyurmuştur.
Tirmizî diyor ki: “Bir adamın akraba ve yakınlarına bir şahsın ölümünü bildirmesinde bir beis yoktur. ” Binâenaleyh ölüm i’lâmı, “sırf ölümü duyurmak için yıpılırsa bir beis yoktur. Bilâkis insanların cenazede bulunmaya koşmaları, teçhiz ve tekfinde ölünün sahibine yardım etmeleri, ta’ziyeyi vaktinde yapmaları ve ölenin halk ile olan muamelesinin kesilip Hakka kavuştuğunu duyurmak gibi faydalarına nazaran ölümü ilân etmek, matlup olan bir hareket olur. Ama bundan başka gayeler için, câhiliyye adeti üzere ağlayıp, kaza ve kadere razı olmayıp kızmaları gibi yasak ve haram olan fiilleri yapmak gayesiyle ölümü ilan etmek yasaktır ve haramdır. “
İlan etme şekline gelince: “Ölen bir kimseyi bir takım medhedici sözlerle, her ne şekilde olursa olsun, ölümü ilan etmek mekruhtur. Çünkü cenazede ölüyü methetmek câhiliyye âdetlerindendir. Ama Müslümanların duyup, mü’min kardeşlerine karşı üzerlerinde borç olan son hizmeti yapmaları için sadece “falan öldü” diye duyurmakta bir sakınca yoktur.”
Bu duyuruyu sokaklarda dellâl bağırtarak, cemaat camiden çıkarken duyurarak, belediye hoparlörü olan yerlerde hoparlörle anons ettirerek ve gazetelerde sade ve kısa ifadelerle yazarak yapmak mümkündür. Namaz vakitlerini ilan etmek için tesis edilmiş olan minarelerin bu iş için kullanılması, bazı müezzinlerin bu iş için para alıp parayla sala vermeleri sebebiyle, bid’at ve çirkin görülmüş ise de böyle bid’atlere meyletmeksizin sırf ölümü duyurmak maksadıyla minareden salatü selâm okumakta bir mahzur olmasa gerekir.
Memleketimizin bazı yerlerinde cenaze salalarında âyet okuma âdeti görülmektedir. Âyet okunurken dinlenmesi gerekir. Minareden hoparlörle okunan âyetler, duyanlar tarafından çoğu kez dinlenmediği için, hem dinlemeyenler günah işlemiş olur, hem de onların günah işlemesine sebep olan okuyucular. Onun için buna çok dikkat etmek ve minareden verilen salalarda âyet okumamak gerekir. Eğer gaye, okunan âyetlerle ölümü hatırlatmak ise, sala da hatırlatır. Kaldı ki âyetlerle hatırlatma yeri, toplanmış olan cemaate hitap etme yerleridir. Orada hem âyet okunur hem de manası açıklanır. Ama çarşı-pazarda, işinde, gücünde olanlara minareden âyet okunmaz. Cenaze haberini duyanların, ah, vah etmeksizin “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci’un = Biz Allah’tanız ve şüphesiz ona döneceğiz.” demeleri sünnettir. Sahabe-i kiram böyle derlerdi. Rasul-i Ekrem (asm) Efendimiz de her musibette böyle demeyi, yani istircâ-ı tavsiye ederlerdi ki, mü’mine eza veren her şey musibettir.
İSTİRCÂ
Bir ölüm haberi duyulunca “Biz Allah’ınız ve ancak O’na dönücüleriz” ayetini okumaktır. Peygamber Efendimizin son anlarında kızı Hz. Fatıma’ya “Kızım! Sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman ‘İnnâ lillahi ve innâ ileyhi Raciûn’ de.” buyurmuştur. (Biz Allah’a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz.)
İstircâ’ lügatta, “geri dönmek, geri vermek, geri almak, dönmesini istemek” anlamlarına gelir. Terim olarak ise, “musibet anında inna lillahi ve inna ileyhi râciûn (biz Allah’ınız ve ancak O’na dönücüleriz) ayetini (el-Bakara, 2/156) okumaya” denir. (İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, Beyrut, ty., I, 1130).
Bir müminin, bir yakınının ölüm haberini aldığında veya herhangi bir musibete uğradığında istircâ etmesi (innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn demesi) müstehabdır (Tirmizî, Deâvât, 83; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 313). Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Andolsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere (lütuf ve keremimi) müjdele. Ki onlar, kendilerine bir belâ geldiği zaman “Biz (dünyada) Allah’ın (teslim olmuş kullarıy)ız ve biz (ahirette de) ancak O’na dönücüleriz” diyenlerdir” (el-Bakara, 2/155-156).
Bu cümle, Muhammed ümmetine hastır. Mümin, bir belaya uğrayınca; kendisine sayısız nimetler veren Allah tarafından imtihan için aynı zamanda bir hikmet olarak bu musibetin verildiğini düşünerek sabreder ve nice mükâfâtlara kavuşur. Nitekim bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz, “Müslümanın basına gelen hiçbir musibet yoktur ki onun sebebiyle günahı affolunmasın. Hatta ayağına batan dikenle bile” (Müslim, Birr, 49) buyurmuştur. Böylece mü’min herhangi bir âfet, musibet ve belâ ile karşılaşınca isyan etmez; o belanın Allah’tan ve bir hikmete bağlı olarak geldiğini düşünerek sabreder. Allah’a dua ve yakarmasını artırır. Böylece bu musibet onun Allah’a daha çok yakınlaşmasına ve günahlarının affolunmasına vesile olur.
Bir başka hadislerinde Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurur: “Başına bir musibet gelen hiçbir müslüman yoktur ki Allah’ın emrettiği şekilde; “Biz Allah’ınız ve ancak O’na dönücüleriz; Allahım! Musibetim hususunda bana ecir ver ve bana bunun arkasından daha hayırlısını ihsân eyle” desin de Allah ona mutlaka daha hayırlısını ihsân buyurmasın” (Müslim, Cenâiz, 3, 4; İbn Mâce, Cenâiz, 55; İbn Kesîr, Tefsîr, Beyrut 1388 h. I, 198; Seyyid Sâbık, Fıkhu’s Sünne, Beyrut ty., I, 504).
Mümin, bir musibetle karşılaşınca, hemen feryâd ve figan etmez; onu sabır ve metanetle karşılar; canlarımızın ve mallarımızın Allah’ın mülkü olduğunu düşünür ve Allah’ın mülkünde dilediği gibi tasarruf ettiğini itiraf ederek istircâ eder. Dolayısıyla Allah’ın kaza ve kaderine rıza gösterdiğini itiraf etmiş olur. Böylece sabrının karşılığını görür. Musibetler, ihlaslı kulları âsî kullardan ayırt etmeye yarar.
Cenâze salâsı vefât eden bir Müslüman’ın vefâtını îlân etmek için minârelerden verilir. Sözleri vefât edene rahmet, af ve mağfiret dileyen duâlar ihtivâ eder. Her insanın hayâtının sona ereceği, sonsuz olanın ancak Allâh olduğunu hatırlatan ifadeler kullanılır. Genellikle hüzün verici bir makam olduğu için “Sabâ” makâmında irticâlen (emprovize olarak) okunur. Salânın uzunluğuna göre makam geçkileri yapılır.
“Salâ, salâ, sâlâââ, Ya muhavvile’l havli ve’l ahvâl, havvil hâlenâ ilâ ahseni’l hâl”
“Salâ. Accilû bi’s salâti gable’l fevt, ve accilû bi’t tevbeti gable’l mevt”
“Salâ Küllü nefsin zâigatü’l mevt, sümme ileynâ türce’ûn”
“Salâ İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râci’ûn”
“Salâ Ya Seyyidel evvelîne ve’lâhirîn ve selâmün ale’l mürselîn, ve’l hamdü li’llâhi rabbi’l âlemîn”
Türkçe anlamı;
Ey halleri ve yılları değiştiren Allah’ım, bizim durumumuzu en iyiye tebdil et.
Vakti geçmeden namaz kılmakta acele edin ve ölüm gelmeden önce tevbe etmek de acele edin
Her nefis ölümü tadacaktır, sonra bize döndürüleceksiniz
Biz Allah’a aidiz ve yine O’na döneceğiz.
Öncekilerin ve sonrakilerin efendisine selam olsun
Allah’ın bütün elçilerine selam olsun
Hamd yalnız alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur
Sonunda da vefât edenin ismi söylenir. Bu cenaze selası meşhurdur. Bir cenaze olduğu zaman bazen bu sel yerine minâreden Cum’â günü ezândan önce verilen salânın aynısı verilmektedir.
Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.(Al-i İmran 3/185)