Fıtrat dininin temel ilkeleri
Fıtrat (yaratılış) dinin temeli ve gayesidir. Yaratan Allah’ın ilki ve sonu bilen kudret ve ilmine münhasır olarak hayat bahşedeceği kullarından çok önceleri veya çoğunluğa göre ana rahmindeyken (A’raf 172) misak (Allah ile kul arası ezeli mukavele) alması ve doğacak kulların da bu çağrıya evet diye karşılık vermesi süreciyle başlayan macera dünya sınavı boyunca devam eder ve her ne kadar günlük yaşamda bazen unutuluyor olsa da bu misak ahiret sorgusunun esasını teşkil eder.
Fıtratın temeli ise iman, islam ve ihsandır. Bunu inanç, amel ve güzel ahlak olarak ta telaffuz edebiliriz. Yani tüm yaşamımızın gayesi ve sınavın zafere ererek bizleri kurtuluşa cezbetmesi ancak bu sadakat ve gayretle mümkündür. Bunun ötesi riya, beyhude ve batıldır.
Açacak olursak; iman ilk sırada yazıldığı gibi ilk önce gelen esastır ve dinin özüdür. Yani diğer tüm dini vesile ve vecibeler iman şartına bağlıdır ki bunun içerisinde altı başlık halinde Allah’a, ahirete, kitaplara, peygamberlere, meleklere, kadere iman vardır.
İslam; tevhid dininin adı, fıtratın tek doğru yolu, tüm kitap ve peygamberlerin işaret ettiği sırat-ı mustakimdir ve iman şartına bağlı olarak saadete erdiren yaşam gayesidir.
İhsan, güzel ve güzellik demektir ki Yüce Allah herşeyi güzel yaratmış, güzel ummuş ve güzel davranılmasını emretmiştir ki zan ve hissiyatın bile güzel olması bir Kur’ani emirdir.
Bu açılımı; inanç, amel ve ahlak olarak yaptığımızda konuyu sadece yaygınlaştırmakla kalmaz, anlaşılmasını da kolaylaştırmış oluruz. Çünkü iman inancın kutsal hali, amel İslam’ın tüm vecibeleri, ahlak ihsanın dışa yansıyan halidir.
Demek ki kuldan beklenen; elest günü Yüce Allah’a verilen fıtri misaka bağlı olarak yaşamak, sadakatle doğru yolda yürümek ve fıtrat ahdini (misakı) her an hatırlayarak iyiliği teşvik ve şerri defetme gayreti üzere olmaktır.
Bu gayret ve didinmeler niyet safhasında kalsa bile inşallah ödüllendirilecek ve aksine şerre niyet edilse ama o şer gerçekleşmese bile kul sorumlu olmayacaktır.
Dinen misakın manası kulun söz vermiş ve bir anlamda borçlu olarak doğmasıdır ki hayata gelişin şartı ve kaidesi bu fıtratla kaimdir. Yani kul söz vermiş, gereğini yapacağına ahdetmiş ve doğru yoldan ayrılmayacağına dair and içmiştir.
Fatihasız namaz olmamasının bir nedeni de budur ki surenin içinde tüm kullar, her rekatta Fatiha okuyarak bu ahdi tekrar etmekte, misak ve fıtratı kalben ve dil ile hatırlamakta ve namaz esnasındaki huşu ve sonrasındaki esenlik ve huzuru buna borçlu olmaktadır. Aksi halde kalbe dolan huzurun borcun bir miktarını ödemiş olmaktan veya verilen sözü hatırlamış ve bir kez daha tektrar etmiş olmaktan başkaca bir izahı varmıdır?
Dünya sınavının temeli de bu misaka bağlılıktır ki Kur’an ayetleri bunu detaylandırarak hatırlatmakta, güzellik ve doğruluğu rehber göstermekte, gayba ait deliller, geçmişe ait kıssalarla, yüce ve şaşmış bedenleri örnekleyerek fıtratın misaka ne denli kuvvetli bağlandığını ispat etmektedir.
Kul hayatı boyunca tek Yaratan Allah’a borçludur, O’nun sayesinde vardır ve sadece O’nun lutfu ile nefes alır ve nimetlere erer. Şirkin affedilmeyecek tek suç olmasının sırrı da buradadır ki bu yemini unutup beyhude rüyalara dalıp, batıla sapanlar hem yemine ihanet etmiş hem yoldan sapmış, hem sınavı inkar etmiş, hem mağlubiyeti dünya eğlencesine dalarak kabullenmiş olrlar ki ahiret nasibi istemeyen bu fani kulların başkaca eş ve ortaklar atayarak paylaştırmaya kalktığı ilahi kudret kendilerinden söz aldığı halde inkar ve küfürler, kibir ve hırs ile, cahillik ve nankörlükle, zulüm ve kötülük ile aslı, ilahiyi, mutlak doğru ve güzel olanı reddetmiş olurlar.
Kul, misakı unutmamak mecburiyetindeyse de günlük yaşamda gaflete düşebilir ve hatta yanlış yollara sapabilir. Çünkü günah insanlara mahsustur ve yapılması gereken ilk fırsatta geri dönmek, tevbe etmek ve hatayı idrak etmektir ki kalp kararmasın, o hata alışkanlık ve isyan haline gelip küfür mertebesine ermesin.
Misakı unutmak kulu elbette sorumluluktan kurtarmaz. Tıpkı Kur’an’ın inkarı mümkün ama Kur’an hükmü dışında kalan nasıl yoksa ve ahiret sorgusu sadece Kur’an esaslarında yapılacaksa, misakı unutmuş olmak kurtuluş demek değildir.
Diğer dini vecibelerde görülen unutmanın caiz olduğu ilkesi bu ana tema olan fıtrat ve misak bahsinde bu yüzden geçerli değildir. Kulun adını veya yaşını unutması gibi zihinde unutulmayacak bir yere sahip olması gereken misak riya ve münafıklık neticesi geçici süre dondurulacak bir şey de değildir.
Kısaca; kulun hayrı ve şerri, sevap ve günahı bu fıtrat ve misak üzeri emredilen doğru yoldan ayrılma veya ayrılmama ilkesine bağlıdır ve küçük sapmalar belki affedilebilirken, yanlış yolda farklı istikametlere inatla devam etmek durumu lanetlenmiştir.
Fıtri misak, her kulun şerefi, erdemi, kurtuluş ve saadetidir. İnançla, amelle, ihsan ve ahlakla taze meyveler vermeyi mümkün kılan bu yaratılış gayesini inkar ise kulu karanlık dehlizlere mahkum kılar ve ahde vefanın defalarca tekrar edildiği ayetler hatırlanacak olursa da bu döneklik elbet cezalandırılacaktır.
İşte İslam’ın son değil tek din olmasının esprisi de buradadır ve İslam’ın huzur, barış, esenlik ve sadece Allah’a teslimiyet olarak tanımlanmasındaki gaye de budur. Çünkü İslam fıtrat dinidir ve tahrif olmuş diğer dinler dahil dünya macerasında başkaca din yoktur. Tevhidin devamı, kendisi, aslı olan İslam, hanifliğin, Müslümanlığın, kulluğun ifadesi ve özüdür.
Rabbim kullarını misaktan uzak eylemesin.
Rabbim daha bizler doğmadan verdiğimiz sözden bizleri döndürmesin.
Rabbim her Fatiha’da tekrar ettiğimiz duamızı bize rehber eylesin.
Amin!