Furkan suresi – Karşılaştırmalı meal
Karşılaştırmalı Kur’an Mealleri
FURKAN SURESİ
Ali Bulaç | Rahman ve Rahim Olan Allah`ın Adıyla |
Diyanet Vakfı | Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla. |
Elmalılı Hamdi Yazır | Bismillahirrahmanirrrahim |
Süleyman Ateş | Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.. |
Yaşar Nuri Öztürk | Rahman ve Rahman Allah’ın adıyla… |
Ali Bulaç | 1- Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan’ı indiren (Allah) ne yücedir. |
Diyanet Vakfı | 1. Âlemlere uyarıcı olsun diye kulu Muhammed’e Furkan’ı indiren, Allah, yüceler yücesidir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 1-Furkan’ı alemlere bir uyarıcı olsun diye, kuluna indiren (Allah) ne yücedir! |
Süleyman Ateş | 1. Alemlere uyarıcı olması için kuluna Furkanı (hakkı batıldan ayırma ölçüsünü) indiren (Allah) pek kutludur! |
Yaşar Nuri Öztürk | 1 Şanı yücedir o kudretin ki, hakla bâtılı ayıran o Furkan’ı, bütün âlemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi. |
Ali Bulaç | 2- Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. |
Diyanet Vakfı | 2. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur.O bir çocuk edinmemiştir,mülkünde ortağı yoktur .Her şeyi yaratmış, ona ölçü , biçim ve düzen vermiştir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 2-O, göklerin ve yerin hakimiyeti kendisinin olandır, hiçbir oğul edinmemiştir ve mülkünde hiçbir ortağı da yoktur; herşeyi yaratmış ve herbirini bir takdir ile belirleyip hepsinin mukadderatını hazırlamıştır. |
Süleyman Ateş | 2. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur, O, bir çocuk edinmemiştir, mülkünde ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 2 Göklerin ve yerin mülk ve saltanatı yalnız O’nundur. Çocuk edinmemiştir O. Mülk ve saltanatında ortak yoktur O’na. Herşeyi yaratmış ve herşeye bir ölçü ve oluş tarzı takdir etmiştir. |
Ali Bulaç | 3- O’nun dışında, hiç bir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen bir takım ilahlar edindiler. |
Diyanet Vakfı | 3. (Kâfirler) O’nu (Allah’ı) bırakıp, hiçbir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 3-Böyle iken O’ndan başka bir takım tanrılar edindiler ki, hiçbir şey yaratamazlar, bilakis kendileri yaratılıp duruyorlar; kendilerine ne bir zarar, ne de bir yarar verme gücüne sahiptirler; ne öldürmeye, ne de öldükten sonra diriltmeye güçleri yeter. |
Süleyman Ateş | 3. O’ndan ayrı olarak, hiçbir şey yaratmayan, kendileri yaratılan ve kendilerine dahi ne zarar ne de yarar veremeyen; öldüremeyen, yaşatamayan, (ölüleri diriltip) kaldıramayan birtakım tanrılar edindiler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 3 Böyleyken O’nun dışında bir takım ilahlar edindiler. Hiçbir şey yaratamaz bunlar. Kendileri yaratılmışlardır zaten… Kendi benlikleri için bile ne bir zarara güç yetirebilirler ne bir yarara. Ne bir ölüme güçleri yeter ne bir dirime ne de kabirden çıkarıp hesap sormaya. |
Ali Bulaç | 4- İnkârcılar dediler ki: ‘Bu (Kur’an) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.’ Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler. |
Diyanet Vakfı | 4. İnkâr edenler: Bu (Kur’an), olsa olsa onun (Muhammed’in) uydurduğu biryalandır. Başka bir zümre de bu hususta kendisine yardım etmiştir, dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 4-Küfredenler: “Bu yalnızca onun uydurduğu bir iftiradır. ona başka bir topluluk da yardım da bulunmuştur bu hususta.” dediler. Bunlar, gerçekten haksızlık ve iftiraya saptılar. |
Süleyman Ateş | 4. İnkar edenler: “Bu, yalandan başka bir şey değildir. (Muhammed) onu uydurdu, başka bir topluluk da kendisine yardım etti.” dediler ve kesin bir haksızlığa ve iftiraya vardılar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 4 Küfre batanlar dediler ki: “Bu, onun uydurduğu bir düzmeceden başka şey değildir. Ve bu düzmecede ona, başka bir topluluk da yardım etmiştir.” Yemin olsun ki, bunu söyleyenler bir zulüm, günah ve iftira sergilemişlerdir. |
Ali Bulaç | 5- Ve dediler ki: ‘Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.’ |
Diyanet Vakfı | 5. Yine onlar dediler ki: (Bu âyetler), onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 5-Yine dediler ki: “Bu eskilerin masallarıdır, onları yazdırtmış da akşam sabah onlar kendisine okunuyor.” |
Süleyman Ateş | 5. Dediler: “Evvelkilerin masalları, onları yazmış, sabah akşam onlar kendisine yazdırılıyor.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 5 Dediler ki: “Öncekilerin masallarıdır bu. Birilerine yazdırdı onu. O ona sabah-akşam birileri tarafından yazdırılıyor.” |
Ali Bulaç | 6- De ki: ‘Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilen (Allah) indirmiştir. Doğrusu O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.’ |
Diyanet Vakfı | 6. (Resûlüm!) De ki: Onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 6-De ki: “Onu göklerdeki ve yerdeki sırrı bilen indirdi. Gerçekten O, çok bağışlayandır, merhamet edendir.” |
Süleyman Ateş | 6. De ki: “Onu, göklerdeki ve yerdeki gizleri bilen indirdi. O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 6 Şöyle söyle: “Onu göklerde ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Kuşkusuz O, Gafûr’dur, Rahîm’dir.” |
Ali Bulaç | 7- Dediler ki: ‘Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?’ |
Diyanet Vakfı | 7. Onlar (bir de) şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; (bizler gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 7-Bir de: “Bu nasıl peygamberdir ki, yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor? Ona bir melek indirilip de beraberinde bir yaver, bir savulcu olsa ya? |
Süleyman Ateş | 7. Dediler: “Bu elçiye ne oluyor ki yemek yiyor, çarşılarda geziyor? Ona kendisiyle beraber uyarıcı olacak bir melek indirilmeli değil mi?” |
Yaşar Nuri Öztürk | 7 Şunu da söylemişlerdir: “Ne biçim resuldür bu; yemek yiyor, sokaklarda yürüyor. Üzerine bir melek indirilmeli, beraberinde özel bir uyarıcı olmalı değil miydi?” |
Ali Bulaç | 8- ‘Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?’ Zulmedenler dedi ki: ‘Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.’ |
Diyanet Vakfı | 8. Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yeyip (meşakkatsizce geçimini sağlayacağı) bir bahçesi olmalıydı. (Ayrıca) o zalimler (müminlere): Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız! dediler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 8-Veya ona bir hazine bırakılsa ya da onun güzel bir bahçesi olsa da ondan yese ya!” dediler. Yine o zalimler: “Siz, yalnız büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz!” dediler. |
Süleyman Ateş | 8. Yahut üstüne bir hazine atılmalı, yahut kendisinin ürününden yiyeceği bir bahçesi olmalı değil mi? Ve zalimler: “Siz başka değil, sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 8 “Yahut ona bir hazine gönderilmeli, yahut ürününden yediği bir bahçesi olmalı değil miydi?” O zalimler şunu da söylediler: “Sizler büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz.” |
Ali Bulaç | 9- Bir bak; senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar. Artık onlar hiç bir yol bulamazlar. |
Diyanet Vakfı | 9. (Resûlüm!) Senin hakkında bak ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve (hidayete) hiçbir yol da bulamazlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 9-Bak, senin hakkında ne kıyaslar, ne temsiller yaptılar da çıkmaza saptılar, artık hiçbir yol bulamazlar. |
Süleyman Ateş | 9. Bak, senin için nasıl benzetmeler yaptılar da saptılar. Artık bir daha yolu bulamazlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 9 Bak da gör! Nasıl da örnekler sunuyorlar sana. Sapıttılar, artık bir daha yol bulamazlar. |
Ali Bulaç | 10- Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah) ne yücedir. |
Diyanet Vakfı | 10. Dilerse sana bunlardan daha iyisini, altlarından ırmaklar akan cennetleri verecek ve sana saraylar ihsan edecek olan Allah’ın şanı yücedir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 10-Öyle yücedir O ki, dilerse sana ondan daha hayırlısını verir; altından ırmaklar akan cennetler verir ve sana köşkler de yapar! |
Süleyman Ateş | 10. Yücedir O ki dilerse sana bundan daha hayırlısını, altlarından ırmaklar akan bahçeler verir ve senin için saraylar yapar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 10 Şanı yücedir o kudretin ki, dilerse sana ondan daha hayırlısını, altından nehirler akan bahçeleri verir ve senin için köşkler de yapar. |
Ali Bulaç | 11- Hayır, onlar kıyamet-saatini yalanladılar; biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık. |
Diyanet Vakfı | 11. Onlar üstelik kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti inkâr edenler için alevli bir ateş hazırladık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 11-Fakat onlar kıyameti yalanladılar ve Biz de o kıyamete yalan diyenlere çılgın bir ateş hazırladık. |
Süleyman Ateş | 11. Onlar (senin hakkında o yakışıksız sözleri söylemekle kalmadılar) bilakis, (Duruşma) sa’ati(ni) de yalanladılar. Biz (Duruşma) sa’ati(ni) yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 11 İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır. |
Ali Bulaç | 12- (Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde, onun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler. |
Diyanet Vakfı | 12. Cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerini görünce, onun öfkelenişini (müthiş kaynamasını) ve uğultusunu işitirler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 12-O ateş onları uzak bir yerden gördüğü zaman, ona özgü bir hışımlanma ve uğultu duyarlar. |
Süleyman Ateş | 12. (Bu ateş) onları uzak bir yerden görünce onlar bunun öfkesini ve homurtusunu işitirler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 12 O, onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar onun kaynayan öfkesini ve uğultusunu işitirler. |
Ali Bulaç | 13- Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar. |
Diyanet Vakfı | 13. Elleri boyunlarına bağlı olarak onun (cehennemin) dar bir yerine atıldıkları zaman, oracıkta yokoluvermeyi isterler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 13-Ve çatılıp çatılıp onun dar bir yerine atıldıkları zaman, orada “yetiş ey helak (bizi kurtar)” diye helake haykırırlar! |
Süleyman Ateş | 13. (Elleri boyunlarına zincirlerle) Bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman orada ölümü çağırırlar (yetiş ey ölüm, nerdesin, gel bizi bu azabdan kurtar! derler). |
Yaşar Nuri Öztürk | 13 Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıklarında, orada haykırırlar: “Nerdesin ey ölüm!” |
Ali Bulaç | 14- Bugün bir yok oluşu çağırmayın, bir çok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın. |
Diyanet Vakfı | 14. (Onlara şöyle denir:) Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı istemeyin; aksine birçok defalar yok olmayı isteyin! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 14-Bugün bir helaka haykırmayın, çok helaka haykırın! |
Süleyman Ateş | 14. Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölüm çağırın. |
Yaşar Nuri Öztürk | 14 Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölümü davet edin. |
Ali Bulaç | 15- De ki: ‘Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va’dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafaat ve son duraktır.’ |
Diyanet Vakfı | 15. De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takvâ sahiplerine vâdedilen ebedilik cenneti mi? Orası, onlar için bir mükâfat ve (huzura kavuşacakları) bir varış yeridir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 15-De ki: “O mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va’dolunan sonsuzluk cenneti mi? O, kendilerine bir mükafat ve varacakları yer olarak hazırlanmıştır. |
Süleyman Ateş | 15. De ki: “Bu mu iyi, yoksa korunanlara va’dedilen ebedi cennet mi? O da onların mükafat ve sonucudur!” |
Yaşar Nuri Öztürk | 15 De ki: “Bu mu daha iyi, yoksa korunanlara vaat edilen o sürekli cennet mi? O cennet de bu korunanların ödülü ve dönüş yeridir.” |
Ali Bulaç | 16- ‘İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin üzerine aldığı, istenen bir vaaddir.’ |
Diyanet Vakfı | 16. Onlar için orada ebedî kalmak üzere diledikleri her şey vardır. İşte bu, Rabbinin üzerine (aldığı ve yerine getirilmesi) istenen bir vaaddir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 16-Onlara orada bütün istedikleri vardır, hem de orada sonsuza dek kalacaklardır. Bu, Rabbinin üzerinde yerine getirilmesi istenecek bir vaaddir. |
Süleyman Ateş | 16. Orada istediklerini bulurlar ve sürekli kalırlar. Bu, Rabbinin, istenen, arzu edilen bir va’didir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 16 Onlar için orada, diledikleri herşey sürekli vardır. Bu, Rabbin üzerinde sorumluluğu üstlenilen bir vaattir. |
Ali Bulaç | 17- Onları ve Allah’tan başka taptıklarını bir araya getirip toplayacağı ve: ‘Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?” diyeceği gün; |
Diyanet Vakfı | 17. O gün Rabbin onları ve Allah’tan başka taptıkları şeyleri toplar da, der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 17-Hele onları ve Allah’ tan başka taptıkları şeyleri bir araya toplayıp: “Siz mi saptırdınız kullarımı, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?” diyeceği gün, |
Süleyman Ateş | 17. (Rabbin), onları ve Allah’tan başka taptıklarını biraraya toplayacağı gün, (tapılanlara) der ki: “Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yolu sapıttılar?” |
Yaşar Nuri Öztürk | 17 Onları ve Allah dışındaki taptıklarını haşredeceği gün şöyle sorar: “Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa onlar mı yoldan çıktılar?” |
Ali Bulaç | 18- Derler ki: ‘Sen yücesin; senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onlara ve atalarına meta verip yararlandırdın, öyle ki (senin) zikri(ni) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular.’ |
Diyanet Vakfı | 18. Onlar: Seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda (seni) anmayı unuttular ve helâki hak eden bir kavim oldular, derler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 18-onlar: “Seni tenzih ederiz, Senden başka dostlar edinmemiz bize yakışmazdı; fakat Sen, onları ve atalarını zevke daldırdın ki, zikri (ni) unuttular ve helaka giden bir topluluk oldular!” diyeceklerdir. |
Süleyman Ateş | 18. Derler ki: “Senin şanın yücedir, senden başka veliler edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onları ve atalarını ni’met verip yaşattın, (bolluk içinde dünyaya daldılar da seni) anmayı unuttular ve helaki hak eden bir topluluk oldular. |
Yaşar Nuri Öztürk | 18 Derler ki: “Tespih ederiz seni; seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, zikiri/Kur’an’ı unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular.” |
Ali Bulaç | 19- ‘İşte (ilahlarınız) söylediklerinizi yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azab taddırırız.’ |
Diyanet Vakfı | 19. (Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denir:) İşte (taptıklarınız), söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardım temin edebilirsiniz. İçinizden zulmedenlere büyük bir azap tattıracağız! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 19-Demek ki, sizi sözünüzde yalancı çıkarmışlardır. Artık ne azabı savmaya, ne de bir yardıma çare bulamayacaksınız ve içinizden her kim zulmederse ona büyük bir azap tattıracağız! |
Süleyman Ateş | 19. (Bu kez hitap, bunlara tanrı diye tapanlara yönelir.) İşte (tanrı) dedikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne (azabı geri) çevirmeğe gücünüz yeter, ne de (kendinize) bir yardım bulabilirsiniz! Sizden kim zulmederse ona büyük bir azab taddırırız. |
Yaşar Nuri Öztürk | 19 İşte,haklarında söz söyledikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne azabı savabilirsiniz ne de yardımcı bulabilirsiniz. Zulmedenlerinize zorlu bir azap tattıracağız. |
Ali Bulaç | 20- Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, kiminizi kimi için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir. |
Diyanet Vakfı | 20. (Resûlüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 20-Biz, senden önce de peygamberleri başka türlü göndermedik, kuşkusuz onlar da yemek yiyorlar ve çarşılarda yürüyorlardı. Bir de kiminizi kiminize bir imtihan aracı yaptık ki, bakalım sabredecek misiniz? Rabbin, herşeyi hakkıyla görendir. |
Süleyman Ateş | 20. Senden önce gönderdiğimiz bütün elçiler de yemek yerler, çarşılarda gezerlerdi. Biz sizi birbiriniz için bir sınav yaptık. (Sizin bir kısmınızı, diğer bir kısmınızla denemekteyiz ki bakalım) sabrediyor musunuz? Rabbin, (herşeyi) görendir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 20 Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de mutlaka yemek yiyorlar, sokaklarda yürüyorlardı. Biz sizi birbiriniz için imtihan aracı yaptık. Sabrediyor musunuz? Rabbin her şeyi görmektedir. |
Ali Bulaç | 21- Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: ‘Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?’ Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar. |
Diyanet Vakfı | 2l. Bizimle karşılaşmayı (bir gün huzurumuza geleceklerini) ummayanlar: Bize ya melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik, dediler. Andolsun ki onlar kendileri hakkında kibire kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 21-Bununla beraber karşımıza çıkacaklarını ümit etmeyenter: “O melekler üzerimize indirilse yahut Rabbimizi görsek ya.” dediler. Andolsun ki, onlar kendilerini büyük gördüler, büyük azgınlık ettiler. |
Süleyman Ateş | 21. Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: “Bize melekler indirilmeliydi, yahut Rabbimizi görmeliydik değil mi?” dedi(ler). Andolsun ki onlar kendi içlerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir azgınlıkla haddi aştılar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 21 Bize kavuşmayı ummayanlar dediler ki: “Üstümüze melekler inse, yahut Rabbimizi görsek olmaz mı?” Yemin olsun ki, kendi benliklerinde büyüklük kuruntusuna düştüler ve korkunç bir biçimde azdılar. |
Ali Bulaç | 22- Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: ‘(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak.’ |
Diyanet Vakfı | 22. (Fakat) melekleri görecekleri gün, günahkârlara o gün hiçbir sevinç haberi yoktur ve: (Size, sevinmek) yasaktır, yasak! diyeceklerdir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 22-Melekleri görecekleri gün, suçlulara o günde hiçbir sevinç haberi yoktur. Ve “Yasak yasak !”diyeceklerdir. |
Süleyman Ateş | 22. Melekleri gördükleri gün, işte o gün suçlulara müjde yoktur ve onlar; (Size sevinmek) yasaktır, yasak!” derler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 22 Melekleri görecekleri günde, o günahkârlara hiçbir müjde yoktur. Şöyle diyecekler: “Yasaktır, yasaklanmıştır!” |
Ali Bulaç | 23- Yaptıkları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik. |
Diyanet Vakfı | 23. Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız). |
Elmalılı Hamdi Yazır | 23-Varmışız onların yaptığı her işi, etrafa saçılmış zerrelere çevirmişizdir. |
Süleyman Ateş | 23. Yaptıkları her işin önüne geçmişiz de onu (etrafa) saçılmış toz zerreleri haline getirmişizdir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 23 Yaptıkları her işin önüne geçmiş, onu un-ufak hale getirip silmişizdir. |
Ali Bulaç | 24- O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir. |
Diyanet Vakfı | 24. O gün cennetliklerin kalacakları yer çok huzurlu ve dinlenecekleri yer pek güzeldir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 24-O gün cennetliklerin kaldıkları yer çok iyi, dinlendikleri yer pek güzeldir. |
Süleyman Ateş | 24. O gün cennet halkının kalacakları yer daha iyi, dinlenip safa sürecekleri yer daha güzeldir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 24 O gün, konakladıkları yer çok hayırlı, dinlenip eğlendikleri yer çok güzel olanlar, cennet halkıdır. |
Ali Bulaç | 25- Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün; |
Diyanet Vakfı | 25. O gün gökyüzü beyaz bulutlar ile yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 25-Göğün bulutlar ile yarılacağı meleklerin de bölük bölük indirildiği gün; |
Süleyman Ateş | 25. Göğün bulutları parçalayıp meleklerin bölük bölük indirildiği gün; |
Yaşar Nuri Öztürk | 25 Gün olur, gök, bulutlarla yarılır ve melekler ardarda indirilir. |
Ali Bulaç | 26- İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır. İnkâr edenler için oldukça zorlu bir gündür. |
Diyanet Vakfı | 26. İşte o gün, gerçek mülk (hükümranlık) çok merhametli olan Allah’ındır. Kâfirler için de pek çetin bir gündür o. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 26-hükümranlık o gün, elbette Rahman’ındır; kafirler için ise çok zorluklu bir gün olur. |
Süleyman Ateş | 26. İşte o gün, gerçek mülk, Rahmanın’dır, (bütün hükümranlık yalnız O’na aittir) ve o (gün), kafirler için çetin bir gündür. |
Yaşar Nuri Öztürk | 26 O gün gerçek mülk/yönetim Rahman’ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür. |
Ali Bulaç | 27- O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: ‘Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,’ |
Diyanet Vakfı | 27. O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 28-O gün zalim kimse ellerini ısıracak ve şöyle diyecek: “Eyvah! Keşke peygamberin maiyyetinde bir yol tutsaydım! |
Süleyman Ateş | 27. O gün zalim ellerini ısırıp: “Nolaydı, keşke ben elçiyle beraber bir yol edineydim!” der. |
Yaşar Nuri Öztürk | 27 O gün, zalim, ellerini ısırarak diyecek ki: “Ne olurdu, resulle birlikte bir yol tutsaydım!” |
Ali Bulaç | 28- ‘Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim.’ |
Diyanet Vakfı | 28. Yazık bana! Keşke falancayı (bâtıl yolcusunu) dost edinmeseydim! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 28-Eyvah! Keşke falancayı dost edinmeseydin! |
Süleyman Ateş | 28. Vah bana, ne olurdu, ben falanı dost tutmasaydım! |
Yaşar Nuri Öztürk | 28 “Ah, ne olurdu, falancayı dost edinmeseydim!” |
Ali Bulaç | 29- ‘Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur’an’dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakandır.’ |
Diyanet Vakfı | 29. Çünkü zikir (Kur’an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 29-Bana geldikten sonra Kur’an, vallahi o beni saptırdı.” Öyle ya şeytan insanı yapayalnız, yardımsız bırakır. |
Süleyman Ateş | 29. O beni, bana gelen Zikirden saptırdı. Zaten şeytan, insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakır.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 29 “Zikir/Kur’an bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. Şeytan, insan için bir rezil edicidir.” |
Ali Bulaç | 30- Ve elçi dedi ki: ‘Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur’an’ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar.’ |
Diyanet Vakfı | 30. Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terkettiler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 30-Peygamber de dedi ki: “Ey Rabbim, kavmim bu Kur’an’ı bir kenara itip bıraktılar” |
Süleyman Ateş | 30. Elçi de: “Ya Rabbi, kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş bıraktılar demiştir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 30 Resul de şöyle der: “Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur’an’ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular.” |
Ali Bulaç | 31- İşte böyle; biz, her peygambere suçlu-günahkarlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. |
Diyanet Vakfı | 31. (Resûlüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 31-Ve işte Biz böyle her peygamber için suçlulardan bir düşman yapmışızdır. Fakat yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. |
Süleyman Ateş | 31. Biz böylece her elçiye suçlulardan bir düşman var ettik. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. |
Yaşar Nuri Öztürk | 31 Biz böylece her peygambere, suçlulardan bir düşman musallat ettik. Kılavuz ve yardımcı olarak Rabbin yeter. |
Ali Bulaç | 32- İnkârcılar dediler ki: ‘Kur’an ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?’ Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu ‘belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup’ okuduk. |
Diyanet Vakfı | 32. İnkâr edenler: Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 32-Yine o inkar edenler dediler ki: “O Kur’an ona hep birden indirilseydi yal” Biz onu kalbine iyi yerleştirmek için böyle indirdik ve onu mükemmel bir okuyuşla ağır ağır okuduk. |
Süleyman Ateş | 32. İnkar edenler: “Kur’an, ona bir defada indirilmeli değil miydi?” dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle (parça parça indirdik) ve onu ağır ağır okuduk. |
Yaşar Nuri Öztürk | 32 Gerçeği örten nankörler/inkârcılar dediler ki: “Kur’an ona toptan, bir kerede indirilsedi ya!” Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça/ayet ayet okuduk. |
Ali Bulaç | 33- Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım. |
Diyanet Vakfı | 33. Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını getirmeyelim. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 33-Hem onlar sana karşı herhangi bir mesel ile gelmezler ki, Biz sana (ona karşılık) gerçeği ve en güzel yorumu getirmiş olmayalım. |
Süleyman Ateş | 33. Onların sana getirdiği her misale (her batıl soruya) karşı mutlaka biz sana, (o batılı yok edecek) gerçeği ve en güzel açıklamayı getiririz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 33 Onlar sana bir mesel getirdikçe,biz sana hakkı ve en güzel yorumu getiririz. |
Ali Bulaç | 34- O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından sapmış olanlardır. |
Diyanet Vakfı | 34. Yüzükoyun cehenneme (sürülüp) toplanacak olanlar; işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 34-O yüzleri üstü cehenneme toplanacaklar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır. |
Süleyman Ateş | 34. O yüzükoyun cehenneme toplanacak olanlar, işte onlar, yerce çok kötü ve yolca çok sapıktır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 34 O yüzleri üstü cehenneme sevk edilecek olanlar, mekân bakımından en şerli, yol bakımından en sapık kişilerdir. |
Ali Bulaç | 35- Andolsun, biz Musa’ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun’u yardımcı kıldık. |
Diyanet Vakfı | 35. Andolsun biz Musa’ya Kitab’ı verdik, kardeşi Harun’u da ona yardımcı yaptık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 35-Andolsun ki, Musa’ya Kitab’ı verdik, kardeşi Harun’u da yardımcısı yaptık. |
Süleyman Ateş | 35. Andolsun biz Musa’ya Kitabı verdik ve kardeşi Harun’u kendisinin yanında vezir yaptık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 35 Yemin olsun ki, biz Mûsa’ya Kitap verdik. Kardeşi Hârun’u da onun yanında vezir yaptık. |
Ali Bulaç | 36- Böylece onlara: ‘Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin’ dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik. |
Diyanet Vakfı | 36. “Ayetlerimizi yalan sayan kavme gidin” dedik. Sonunda, (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 36-“Haydi ayetlerimizi yalan diyen o kavme gidin!” dedik; sonunda o kavmi yerle bir ederek helak ettik. |
Süleyman Ateş | 36. Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin, dedik. (Onlara gittiler. Onlar, kendilerine gelen bu elçilerimizi kabul etmeyince biz) de onları yıkıp yok ettik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 36 Ardından şöyle dedik: “Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin.” Biraz sonra da o topluluğu yerle bir ettik. |
Ali Bulaç | 37- Nuh’un kavmi de, elçileri yalanlandıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulmedenlere acıklı bir azab hazırladık. |
Diyanet Vakfı | 37. Nuh kavmine gelince, peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 37-Nuh kavmini de, peygamberleri inkar ettiklerinde, suda boğduk ve kendilerini insanlara bir ibret yaptık. Zalimlere de acı bir azap hazırladık. |
Süleyman Ateş | 37. Nuh kavmi de peygamberleri yalanladıkları vakit- onları da boğduk ve onları insanlara bir ibret yaptık. Zalimlere acı bir azab hazırladık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 37 Ve Nûh kavmi… Resulleri yalanladıklarında hepsini boğup, insanlara bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık. |
Ali Bulaç | 38- Ad’ı, Semud’u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri (yok ettik). |
Diyanet Vakfı | 38. Ad’ı, Semûd’u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok nesilleri de (inkârcılıklarından ötürü helâk ettik). |
Elmalılı Hamdi Yazır | 38-Ad’ı, Semüd’u Ress halkını ve bunlar arasında (gelip geçen) birçok nesilleri de (helak ettik). |
Süleyman Ateş | 38. Ad’ı, Semud’u, Res halkını ve bu arada daha birçok nesilleri (inkarları yüzünden helak ettik). |
Yaşar Nuri Öztürk | 38 Âd’ı, Semûd’u, Ress, halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri yere batırdık. |
Ali Bulaç | 39- Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik. |
Diyanet Vakfı | 39. Onların her birine (uymaları için) misaller getirdik; (ama öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 39-Ki onların her birine öğüt olarak örnekler vermiştik; (sonunda) her birini mahv ve perişan ettik de ettik. |
Süleyman Ateş | 39. Hepsine de (uyarmak için) misaller (geçmişlerden hikayeler) anlattık. (Öğüt almayıp küfürlerinde ısrar edince biz de) hepsini helak ettik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 39 Bunların her birine türlü türlü örnekler verdik. Ve bunların hepsini perişan edip batırdık. |
Ali Bulaç | 40- Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı. |
Diyanet Vakfı | 40. (Resûlüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler), belâ ve felâket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 40-Andolsun ki, o afet yağmuruna tutulan memlekete de vardılar. Artık onu da görüyor değiller mi? Doğrusu yeniden dirilmeyi ümit etmiyorlar,uyanmak istemiyorlardı. |
Süleyman Ateş | 40. (Şu Kureyş müşrikleri) bela yağmuruna tutulan, (üstüne taş yağdırılan) kente vardılar. Onun durumunu görmüyorlar mıydı (ki ibret alsınlar)? Hayır, onlar (öldükten sonra) tekrar dirilip kalkmayı ummuyorlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 40 Yemin olsun, onlar o kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı. |
Ali Bulaç | 41- Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: ‘Allah’ın, elçi olarak gönderdiği bu mu?’ |
Diyanet Vakfı | 41. Seni gördükleri zaman: “Bu mu Allah’ın peygamber olarak gönderdiği!” diyerek hep seni alaya alıyorlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 41-Seni gördükleri zaman da, sadece alaya alıyorlar: “Bu mu Allah’ın peygamber olarak gönderdiği?” diyorlar. |
Süleyman Ateş | 41. Seni gördükleri zaman, mutlaka seni eğlence konusu yapıyorlar; “Allah bunu mu elçi göndermiş?” |
Yaşar Nuri Öztürk | 41 Seni gördüklerinde, şu şekilde alaya almaktan başka şey yapmazlar: “Allah, resul olarak şunu mu gönderdi?!” |
Ali Bulaç | 42- ‘Eğer onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı.’ Azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, öğreneceklerdir. |
Diyanet Vakfı | 42. “Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı” diyorlar. Azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 42-“Sahi be! Az kalsın bizi tanrılarımızdan saptıracaktı, onlara tapmakta direnmemiş olsaydık!” diyorlar. Fakat ileride azabı görecekleri gün kimin yolunun daha sapık olduğunu bilecekler. |
Süleyman Ateş | 42. Eğer biz tanrılarımıza tapmakta ısrar etmeseydik, nerdeyse bizi tanrılarımızdan saptıracaktı. (diyorlar). Azabı gördükleri zaman kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 42 “Eğer biz kendilerine bağlılıkta sabırlı olmasaydık, bu bizi ilahlarımızdan saptıracaktı.” Azabı gördüklerinde, yolca kimin daha sapık olduğunu bilecekler. |
Ali Bulaç | 43- Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? |
Diyanet Vakfı | 43. Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Sen (Resûlüm!) ona koruyucu olabilir misin? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 43-Gördün mü o tanrısını canının istediği edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? |
Süleyman Ateş | 43. Arzusunu tanrı edinen kimseyi gördün mü? Onun üstüne sen mi bekçi olacaksın? |
Yaşar Nuri Öztürk | 43 İğreti arzusunu ilah edinen kişiyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın? |
Ali Bulaç | 44- Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar. |
Diyanet Vakfı | 44. Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 44-Yoksa sen onların çoğunun işittiklerini veya kavradıklarını mı sanıyorsun? Onlar sırf hayvan gibi, hatta gidişçe daha sapkındırlar. |
Süleyman Ateş | 44. Yoksa sen onların çoğunun işittiklerini, düşündüklerini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar, yolca (hayvanlardan) daha sapıktır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 44 Yoksa sen bunların çoğunun işittiklerini, aklettiklerini mi sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar. |
Ali Bulaç | 45- Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır. |
Diyanet Vakfı | 45. Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi, onu elbet hareketsiz kılardı. Sonra biz güneşi, ona delil kıldık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 45-Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi? Dileseydi elbette onu hareketsiz de kılardı. Sonra Biz güneşi ona nasıl delil kılmışız? |
Süleyman Ateş | 45. Rabbini görmedin mi gölgeyi nasıl uzattı? Dileseydi, onu durgun yapardı. Sonra nasıl güneşi ona delil kıldık (gölgenin görünmesini, ışığa bağlı kıldık)? |
Yaşar Nuri Öztürk | 45 Görmedin mi Rabbini, nasıl uzatmıştır gölgeyi? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş’i ona delil yapmışız! |
Ali Bulaç | 46- Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir. |
Diyanet Vakfı | 46. Sonra onu (uzayan gölgeyi) yavaş yavaş kendimize çektik (kısalttık). |
Elmalılı Hamdi Yazır | 46-Sonra da tutup onu azar azar nasıl kendimize almaktayız. |
Süleyman Ateş | 46. Sonra (güneş yükseldikçe) gölgeyi yavaş yavaş çekip aldık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 46 Sonra nasıl tutup onu ağır ağır kendimize çekmişiz! |
Ali Bulaç | 47- O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır. |
Diyanet Vakfı | 47. Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) yapan, O’dur. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 47-Size geceyi geygi (örtü), uykuyu dinlenme, gündüzü de yeni bir hayat kılan O’dur. |
Süleyman Ateş | 47. O, geceyi sizin için elbise, uykuyu dinlenme, gündüzü de kalkıp çalışma zamanı yaptı. |
Yaşar Nuri Öztürk | 47 O’dur sizin için geceyi elbise, uykuyu dinlence yapan. Gündüzü, dağılıp yayılma zamanı yapan da O’dur. |
Ali Bulaç | 48- Ve rahmetinin önünde rüzgarları müjdeciler olarak gönderen O’dur. Biz, gökten tertemiz su indirdik; |
Diyanet Vakfı | 48. Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 48-Yine O, rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak göndermekte ve Biz, gökten tertemiz bir su indirmekteyiz ki, |
Süleyman Ateş | 48. Ve O, rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci gönderdi. Ve gökten tertemiz bir su indirdik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 48 O gönderdi rüzgârı bir müjde olarak rahmetinin önünden. Biz indirdik gökten tertemiz bir su. |
Ali Bulaç | 49- Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulamak için. |
Diyanet Vakfı | 49. Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 49-bununla ölü bir beldeyi diriltelim ve yarattığımız nice hayvan sürülerini ve bir çok insan kümelerini sulayalım. |
Süleyman Ateş | 49. Ki onunla ölü bir ülkeyi diriltelim ve onunla yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu sulayalım. |
Yaşar Nuri Öztürk | 49 Ki onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve onunla, yarattıklarımızdan bir takım hayvanları ve birçok insanları suvaralım. |
Ali Bulaç | 50- Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler. |
Diyanet Vakfı | 50. Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşitli şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 50-Andolsun ki onu aralarında, düşünsünler ve ibret alsınlar diye evirip çevirmekteyiz. Yine de insanların çoğu dayatmakta ve nankörlükten başkasına yanaşmamaktadır. |
Süleyman Ateş | 50. Andolsun biz, bu sözü onların aralarında çevirip çevirip anlattık ki öğüt alsınlar. Ama insanların çoğu, nankörlükte direnmektedir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 50 Yemin olsun, onu aralarında çeşitli biçimlerde ifade ettik ki öğüt alabilsinler. Ama insanların çoğu sadece nankörlükte ısrar etmektedir. |
Ali Bulaç | 51- Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya bir uyarıcı gönderirdik. |
Diyanet Vakfı | 51. (Resûlüm!) Şayet dileseydik, elbet her ülkeye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 51-Dileseydik elbette her köye bir uyarıcı gönderirdik. |
Süleyman Ateş | 51. Eğer biz dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 51 Eğer dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik. |
Ali Bulaç | 52- Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kur’an’la) büyük bir cihad ver. |
Diyanet Vakfı | 52. (Fakat evrensel uyarıcılık görevini sana verdik..) O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur’an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 52-Madem ki, yalnız seni gönderdik. O halde kafirlere uyma ve bununla (Kur’an ile) onlara cihad et, büyük cihad! |
Süleyman Ateş | 52. Kafirlere boyun eğme ve bu Kur’an ile onlara karşı büyük cihad et. |
Yaşar Nuri Öztürk | 52 Artık inkârcılara boyun eğme, onlara karşı Kur’an ile zorlu bir cihat aç. |
Ali Bulaç | 53- İki denizi (birbirine) salıp katan O’dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur. |
Diyanet Vakfı | 53. Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O’dur. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 53-İki denizi birbirine salıveren O’dur. Şu tatlı, yürek tazeler, şu da tuzlu, çorak; aralarına da bir berzah (dil) ve bir hicri mehcür (kıstak) koymuştur. |
Süleyman Ateş | 53. O, iki denizi birbirine salmıştır. Bu tatlı, susuzluğu giderici; bu tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına birbirine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur (hiç birbirine kavuşmazlar). |
Yaşar Nuri Öztürk | 53 İki denizi birbiri üstüne salan O’dur. Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı; şu, tuzlu ve acı. Ve ikisinin arasında bir berzah, geçişi engelleyen bir perde koymuştur. |
Ali Bulaç | 54- İnsanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihriyyet (sahibi) kılan O’dur. Senin Rabbin güç yetirendir. |
Diyanet Vakfı | 54. Sudan (meniden) bir insan yaratıp onu nesep ve sıhriyet (kan ve evlilik bağından doğan) yakınlığa dönüştüren O’dur. Rabbinin her şeye gücü yeter. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 54-Sudan bir insan yaratıp da ona bir soy ve hısımlık getiren O’dur. Rabbimin her şeye gücü yeter. |
Süleyman Ateş | 54. Ve O, sudan bir insan yarattı da onu nesep ve sıhr kıldı. Rabbin, her şeye gücü yetendir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 54 Sudan bir insan yaratıp, onu nesep ve sıhriyet akrabaları halinde oluşturan O’dur. Rabbin çok güçlüdür. |
Ali Bulaç | 55- Allah’ı bırakıp kendilerine yarar ve zarar sağlayamayacak şeylere ibadet ediyorlar. Kafir, (asıl) kendi Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır. |
Diyanet Vakfı | 55. (Böyle iken inkârcılar) Allah’ı bırakıp kendilerine ne fayda ne de zarar verebilen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı da Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 55-Böyle iken onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne fayda, ne zarar veremeyecek şeylere tapıyorlar; kafir ise Rabbine karşı uğraşıp duruyor. |
Süleyman Ateş | 55. Allah’tan başka kendilerine ne yarar, ne de zarar veremeyecek şeylere tapıyorlar. Kafir, Rabbine karşı şeylere yardımcıdır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 55 Allah’ın berisinden, kendisine yarar sağlamayacak, zarar da veremeyecek şeylere ibadet/kulluk ediyorlar. İnkârcı, Rabbi aleyhine başkalarına arka çıkar. |
Ali Bulaç | 56- Biz seni yalnızca bir müjdeci ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik. |
Diyanet Vakfı | 56. (Resûlüm!) Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 56-Halbuki seni ancak bir müjdeci ve uyancı olarak gönderdik |
Süleyman Ateş | 56. Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 56 Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. |
Ali Bulaç | 57- De ki: ‘Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum.’ |
Diyanet Vakfı | 57. De ki: Buna karşılık, sizden, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanız) dışında herhangi bir ücret istemiyorum. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 57-De ki: “Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmak isteyen kimseler (olmanızı) istiyorum.” |
Süleyman Ateş | 57. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; ancak Rabbine varan yola girmek isteyene yol gösteriyorum de. |
Yaşar Nuri Öztürk | 57 De ki: “Onun karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; ancak Rabbine varmak için bir yol tutmayı dileyenler istiyorum.” |
Ali Bulaç | 58- Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter. |
Diyanet Vakfı | 58. Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan. O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O’nun bilmesi yeter. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 58-Sen ölmeyecek olan diriye güven de O’nu hamd ile tesbih et! Kullarının günahlarına O’nun haberdar olması yeter. |
Süleyman Ateş | 58. Ve ölmeyen(diriy)e tevekkül et ve O’nu överek tesbih et. Kullarının günahlarını, O’nun bilmesi yeter. |
Yaşar Nuri Öztürk | 58 O hiç ölmeyecek diriye, o Hayy olana dayanıp güven, O’nu överek tespih et! Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter! |
Ali Bulaç | 59- O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva edendir. Rahmandır. Bunu (bundan) haberi olana sor. |
Diyanet Vakfı | 59. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân’dır. Bunu bir bilene sor. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 59-O ki, gökleri, yeri ve aralarındakileri altı günde yarattı; sonra Arş üzerine hükümranlığını kurdu; O Rahmandır; hadi ne dileyeceksen O herşeyi bilenden dile! |
Süleyman Ateş | 59. O, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattı, sonra Arş’a kuruldu (böylece mülkünü yönetmektedir. O) Rahman’dır. Bunu bir bilene sor. |
Yaşar Nuri Öztürk | 59 Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O’dur. Rahman’dır O. Haberdar olana sor O’nu. |
Ali Bulaç | 60- Onlara: ‘Rahmana secde edin’ denildiği zaman, ‘Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecek mişiz?’ derler ve (bu,) onların nefretini arttırır. |
Diyanet Vakfı | 60. Onlara: Rahmân’a secde edin! denildiği zaman: “Rahmân da neymiş! Bize emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç!” derler ve bu emir onların nefretini arttırır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 60-Ama onlara “Rahma’na secde edin!” denildiği zaman, “Rahman da neymiş?” Bize emrediyorsun diye secde mi ederiz?” dediler; ve bu daha ziyade vahşetlerini artırdı. |
Süleyman Ateş | 60. Onlara: “Rahman’a secde edin!” dendiği zaman: “Rahman nedir? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?” derler. Ve (bu söz), onların nefretini artırır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 60 Onlara, “Rahman’a secde edin!” dendiğinde şöyle derler: “Rahman da neymiş? Senin emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç?” Ve bu söz onların nefretini artırdı. |
Ali Bulaç | 61- Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne yücedir. |
Diyanet Vakfı | 61. Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 61-Ne kutlu, ne yücedir, O ki gökte burçlar yaptı, içlerinde bir kandil, bir de nurlu bir ay astı! |
Süleyman Ateş | 61. Yücedir O ki gökte burçlar yaptı ve orada bir kandil ve aydınlatıcı bir ay var etti. |
Yaşar Nuri Öztürk | 61 Şanı yücedir o kudretin ki; gökte burçlar yarattı, orada bir kandil ve ışık yansıtıcı bir ay oluşturdu. |
Ali Bulaç | 62- O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; öğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için. |
Diyanet Vakfı | 62. İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O’dur. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 62-Yine O, düşünmek veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirdi. |
Süleyman Ateş | 62. Ve O, öğüt almak veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü, birbirini izler yaptı. |
Yaşar Nuri Öztürk | 62 Geceyle gündüzü, öğüt almak isteyenlerle şükretmek isteyenler için, birbirini izler hale getiren O’dur. |
Ali Bulaç | 63- O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman ‘Selam’ derler. |
Diyanet Vakfı | 63. Rahmân’ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) “Selam!” derler (geçerler); |
Elmalılı Hamdi Yazır | 63-Ve Rahman’ın kullan: O kimseler ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahiller kendilerine laf attıkları zaman “Selametle!” derler; |
Süleyman Ateş | 63. Rahman’ın kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde mütevazi olarak yürürler, cahiller kendilerine laf atarsa “Selam” derler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 63 Rahman’ın kulları, yeryüzünde böbürlenmeden/rahatsız etmeden yürüyen kişilerdir. Cahiller onlara hitap edince, “Selam!” derler. |
Ali Bulaç | 64- Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler. |
Diyanet Vakfı | 64. Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 64-ve onlar ki, Rablerine secdeler, kıyamlar ederek yatarlar. |
Süleyman Ateş | 64. Gecelerini Rablerine secde ederek, Onun divanında durarak geçirirler: |
Yaşar Nuri Öztürk | 64 Geceleri, Rableri huzurunda secde ederek, ayakta durarak geçirirler. |
Ali Bulaç | 65- ‘Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir; gerçekten, onun azabı ödenmesi kaçınılmaz bir borç (veya sürekli bir acıdır) derler. |
Diyanet Vakfı | 65. Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 65-Ve onlar ki: “Ey Rabbimiz, cehennem azabını bizden sav(uştur)! Gerçekten onun azabı defedilemez bir beladır. |
Süleyman Ateş | 65. Rabbimiz, cehennemin azabını bizden uzaklaştır, doğrusu onun azabı sargındır derler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 65 Ve şöyle yakarırlar: “Rabbimiz, cehennem azabını bizden uzak tut! Doğrusu, onun azabı inatçı ve yapışkandır.” |
Ali Bulaç | 66- ‘Şüphesiz o, ne kötü bir karargah ve ne kötü bir konaklama yeridir.’ |
Diyanet Vakfı | 66. Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 66-Gerçekten o ne kötü durulacak bir yer; ne kötü bir ikametgah!” derler. |
Süleyman Ateş | 66. Orası ne kötü bir karargah ve ne kötü bir makamdır! |
Yaşar Nuri Öztürk | 66 Ne kötü bir durak yeridir o, ne kötü bir dinlenme yeri! |
Ali Bulaç | 67- Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur. |
Diyanet Vakfı | 67. (O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 67-Ve onlar ki, harcadıkları vakit israf etmezler, pintilik de yapmazlar; ikisi arasında dengeli giderler. |
Süleyman Ateş | 67. Ve harcadıkları zaman, ne israf ederler ne de cimrilik ederler; harcamaları, bu ikisinin arasında dengeli olur. |
Yaşar Nuri Öztürk | 67 Onlar harcama yaptıkları zaman ne savurganlığa saparlar ne de cimrilik ederler. O ikisi arasında bir dengededir bu! |
Ali Bulaç | 68- Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilah’a tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ‘ağır bir ceza ile’ karşılaşır. |
Diyanet Vakfı | 68. Yine onlar ki, Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı (nın cezasını) bulur; |
Elmalılı Hamdi Yazır | 68-Ve onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya dua etmezler; Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina da etmezler; kim bunları yaparsa ağır bir cezaya çarpılır. |
Süleyman Ateş | 68. Ve onlar Allah ile beraber başka tanrıya yalvarmazlar. Allah’ın haram ettiği canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa cezasını bulur. |
Yaşar Nuri Öztürk | 68 Onlar Allah’ın yanında bir başka ilaha yakarmazlar/davet etmezler. Allah’ın saygıya layık kaldığı canı haksız yere almazlar. Zina etmezler. Bunları yapan, cezaya çarpılır. |
Ali Bulaç | 69- Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve içinde aşağılanmış olarak temelli kalır. |
Diyanet Vakfı | 69. Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda (azapta) alçaltılmış olarak devamlı kalır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 69-Kıyamet günO azabı katlanır ve orada ebediyyen hor ve hakir olarak kalır; |
Süleyman Ateş | 69. Kıyamet günü onun için azab kat kat yapılır ve o azab’ın içinde hor ve hakir olarak kalır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 69 Kıyamet günü azap kendisi için kat kat artırılır da hor ve ezik halde onun içinde uzun süre kalır. |
Ali Bulaç | 70- Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. |
Diyanet Vakfı | 70. Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allahı onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 70-ancak tevbe ve iman edip, iyi amel işleyenler başka; çünkü bunların kötülüklerini Allah iyiliklere çevirir. Ve Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir. |
Süleyman Ateş | 70. Ancak tevbe edip inanan ve faydalı bir iş yapanlar, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere değiştirecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 70 Tövbe ederek inanan ve hayra/barışa yönelik bir iş yapan müstesna. Allah, böylelerinin kötülüklerini güzelliğe dönüştürür. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir. |
Ali Bulaç | 71- Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah’a döner. |
Diyanet Vakfı | 71. Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 71-Ve her kim tevbe edip iyi davranışta bulunursa, muhakkak o tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner. |
Süleyman Ateş | 71. Kim tevbe eder ve faydalı iş yaparsa o, makbul bir kimse olarak Allah’a döner. |
Yaşar Nuri Öztürk | 71 Kim tövbe edip hayra ve barışa yönelik iş yaparsa, hiç kuşkusuz tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner. |
Ali Bulaç | 72- Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir. |
Diyanet Vakfı | 72. (O kullar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 72-Ve onlar ki, yalana şahitlik etmezler, anlamsız, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar içinde geçer (gider)ter. |
Süleyman Ateş | 72. Onlar yalan ve boş sözün yanında bulunmazlar, boş söze rastladıklarında vekar ile (oradan) geçip giderler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 72 Onlar yalana tanıklık etmezler/yalan söze kulak vermezler. Boş lakırdıya rastladıklarında soylu bir tavırla geçip giderler. |
Ali Bulaç | 73- Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır. |
Diyanet Vakfı | 73. Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar; |
Elmalılı Hamdi Yazır | 73-Ve onlar ki Rablerinin ayetleri hatırlatılınca, kör ve sağır üstüne yıkılıp yatmazlar. |
Süleyman Ateş | 73. Ve kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman onlara karşı sağır ve kör davranmazlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 73 Rablerinin ayetleri kendilerine hatırladıldığında, kör ve sağırlar gibi onlar üzerine kapanmazlar. |
Ali Bulaç | 74- Ve onlar: ‘Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, göz aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,’ diyenlerdir. |
Diyanet Vakfı | 74. (Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 74-Ve onlar ki: “Ey Rabbimiz, lütfunla bizlere eşlerimizden, çocuklarımızdan göz aydınlıkları ihsan buyur ve bizi takva sahiplerine önder kıl!” derler. |
Süleyman Ateş | 74. Ve: “Rabbimiz, bize gözler sevinci (gönüller açan) eşler ve çocuklar lutfeyle ve bizi korunanlara önder yap!” derler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 74 Onlar şöyle yakarırlar: “Rabbimiz, eşlerimizden ve çocuklarımızdan bize göz aydınlığı bağışla. Bizi takvaya sarılanlara önder kıl.” |
Ali Bulaç | 75- İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. |
Diyanet Vakfı | 75. İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 75-İşte hep bunlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı ile mükafatlandırılacaklar; orada sağlık ve selam ile karşılanacaklar. |
Süleyman Ateş | 75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık saraylarda ödüllendirelecekler ve orada bir sağlık dileği ve selam ile karşılanacaklardır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 75 İşte bunlar, sabretmiş olmalarına karşılık yüksek konaklarla ödüllendirilirler. Ve o konaklarda sağlık dileğiyle ve selamla karşılanırlar. |
Ali Bulaç | 76- Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir. |
Diyanet Vakfı | 76. Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 76-Orada ebedi kalacaklar; ne güzel durulacak bir yer, ne güzel bir makam! |
Süleyman Ateş | 76. Orada ebedi kalacaklardır. Ne güzel karargah ve ne güzel makamdır orası! |
Yaşar Nuri Öztürk | 76 Orada sürekli kalacaklardır. Ne güzel konak yeri, ne güzel dinlenme yeri!” |
Ali Bulaç | 77- De ki: ‘Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.’ |
Diyanet Vakfı | 77. (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl’ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 77- De ki: “Duanız olmasa Rabbim size ne kıymet verir?” Demek ki, yalanladılar! O halde yarın ceza (yakalarına) yapışacak! |
Süleyman Ateş | 77. De ki: “Du’anız (ibadetiniz) olmadıktan sonra Rabbim sizi ne yapsın? (Size haber verdiklerimi) yalanladınız. Bu yüzden cezalandırılmanız gerekecektir.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 77 De ki: “Duanız/davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın? Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır.” |
http://www.kuranikerim.gen.tr sitesinden alınmıştır.
Furkan suresi – Karşılaştırmalı meal