İsra suresi – Karşılaştırmalı meal
Karşılaştırmalı Kur’an Mealleri
İSRA SURESİ
Ali Bulaç | Rahman ve Rahim Olan Allah`ın Adıyla |
Diyanet Vakfı | Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla. |
Elmalılı Hamdi Yazır | Bismillahirrahmanirrahim |
Süleyman Ateş | Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.. |
Yaşar Nuri Öztürk | Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… |
Ali Bulaç | 1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren O (Allah) yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir. |
Diyanet Vakfı | 1. Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 1-Uzaktır bütün noksanlıklardan O ki, kulunu bir gece Mescidi Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya götürdü; ona ayetlerimizden gösterelim diye. Gerçek şu ki, O’dur işiten gören! |
Süleyman Ateş | 1. Eksiklikten uzaktır O (Allah) ki gecenin bir vaktinde kulunu, ayetlerimizden bir bölümünü, kendisine göstermemiz için, Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüttü. Gerçekten O, işitendir, görendir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 1 Bütün varlıkların tespihi o kudretdir ki, ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim/kendisini ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya/o en uzak secdegâha yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O’dur Semî’ ve Basîr. |
Ali Bulaç | 2- Musa’ya kitap verdik ve ‘Benden başka vekil edinmeyin’ diye onu İsrailoğullarına kılavuz kıldık. |
Diyanet Vakfı | 2. Biz, Musa’ya Kitab’ı verdik ve İsrailoğullarına: “Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin” diyerek bu Kitab’ı bir hidayet rehberi kıldık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 2-Musa’ya da Kitap verdik ve onu İsrail oğullarına bir hidayet rehberi kıldık; Benden başka bir vekil tutmayın diye. |
Süleyman Ateş | 2. Biz Musa’ya Kitabı verdik ve onu İsrail oğullarına “Benden başka bir vekil tutmayın!” diye bir kılavuz yaptık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 2 Mûsa’ya Kitap’ı verdik ve onu, “Benden başka bir vekil tutmayın!” buyruğuyla Beniisrail’e bir kılavuz kıldık. |
Ali Bulaç | 3- (Ey) Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın çocukları! Şüphesiz o, şükreden bir kuldu. |
Diyanet Vakfı | 3. (Ey) Nuh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh, çok şükreden bir kul idi. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 3-Ey Nuh ile birlikte (gemiye) yüklediğimiz kimselerin soyundan olanlar! O doğrusu çok şükredici bir kuldu. |
Süleyman Ateş | 3. Ey Nuh ile beraber (gemide) taşıdıklarımızın çocukları, doğrusu o (Nuh), çok şükreden bir kuldu. (Siz de atanız gibi olun.) |
Yaşar Nuri Öztürk | 3 Ey Nûh ile beraber taşıdığımız kişilerin soyu! Gerçek şu ki, Nûh çok şükreden bir kuldu. |
Ali Bulaç | 4- Kitapta İsrailoğullarına şu hükmü verdik: ‘Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defa bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir azgınlıkla kibirlenip yükseleceksiniz. |
Diyanet Vakfı | 4. Biz, Kitap’ta İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 4-Biz İsrail oğullarına Kitap’da şu hükmü verdik: “Muhakkak siz yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir yükselişle yükseleceksiniz.” |
Süleyman Ateş | 4. Kitapta İsrail oğullarına şu hükmü verdik: “Siz o ülkede iki kez bozgunculuk yapacaksınız ve çok böbürleneceksiniz (zorbalık edeceksiniz)! |
Yaşar Nuri Öztürk | 4 Biz, Beniisrail’e Kitap’ta şu yolda bir yargıda bulunduk: Siz yeryüzünde muhakkak iki kez bozgun vücuda getireceksiniz ve muhakkak büyük bir kibirle böbürleneceksiniz. |
Ali Bulaç | 5- Nitekim (ikiden) ilk vaid geldiği zaman, güç ve şiddet sahibi kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü. |
Diyanet Vakfı | 5. Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 5-Birincisinin vakti gelince, üzerinize milkimiz güçlü, savaşçı bir takım kullar göndereceğiz; onlar evlerin aralarına girip araştıracaklar; ve bu gerçekleşmiş bir va’d oldu. |
Süleyman Ateş | 5. Birincisinin zamanı gelince üzerinize çok güçlü kullarımızı gönderdik, evlerin aralarına girip (sizi) araştırdılar. Bu, yapılması gereken bir va’d idi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 5 Nihayet, o ikiden birincinin vadesi geldiğinde, üzerinize aşılmaz bir güce sahip kullarımızı gönderdik de onlar, barınakların aralarına girip araştırdılar. Ve bu, yerine getirilmiş bir vaat idi. |
Ali Bulaç | 6- Sonra onlara karşı size tekrar ‘güç ve kuvvet verdik’, size mallar ve çocuklarla yardım ettik ve topluluk olarak sizi sayıca çok kıldık. |
Diyanet Vakfı | 6. Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 6- Sonra sizi tekrar onların üzerine galip kıldık, size mal ve oğullarla yardımda bulunduk ve toplum olarak daha çoğalttık. |
Süleyman Ateş | 6. Sonra tekrar size, onları yenme imkanı verdik ve sizi mallarla, oğullarla destekledik ve savaşçılarınızı çoğalttık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 6 Sonra onlar üzerinde size tekrar egemenlik verdik, mallar ve oğullarla sizi güçlendirdik ve sizi toplum olarak çoğalttık. |
Ali Bulaç | 7- Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da (sizin) aleyhinizedir. Sonunda vaad geldiği zaman, (yine öyle kullar göndeririz ki) yüzlerinizi ‘kötü duruma soksunlar’, birincisinde girdikleri gibi mescid (Kudüs)e girsinler ve ele geçirdiklerini ‘darmadağın edip mahvetsinler.’ |
Diyanet Vakfı | 7. Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid’e (Süleyman Mâbedi’ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık). |
Elmalılı Hamdi Yazır | 7-Eğer güzellik yaparsanız, kendinize güzellik etmiş olursunuz; eğer kötülük yaparsanız yine kendinizedir. Artık sonraki fesadınızın vakti geldimi, yüzünüzü kötületsinler, ilk defa girdikleri gibi yine Mescidi Aksa’ ya girsinler ve bütün efe geçirdiklerini temelinden yıksınlar diye. |
Süleyman Ateş | 7. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, o da kendi aleyhinizedir. Son taşkınlığınızın zamanı gelince (yine öyle kullar göndeririz) ki, yüzlerinizi kötü duruma soksunlar (üzüntüden suratlarınızın asılmasına sebeb olsunlar) ve ilk kez girdikleri gibi yine Mescid’e (Kudüs’e) girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 7 Eğer güzel davranırsanız, kendi benlikleriniz için güzellik sergilemiş olursunuz. Ve eğer kötülük yaparsanız o da benlikleriniz aleyhine olur. Bu sırada, yüzlerinizi çirkinleştirsinler, ilk kez girdikleri gibi mabede girsinler ve egemenlik altına aldıklarını yerle bir etsinler diye ikinci vaat geldi. |
Ali Bulaç | 8- Umulur ki, Rabbiniz size merhamet eder, fakat siz (bozgunculuğa) dönerseniz biz de (sizi cezalandırmaya) döneriz. Biz, cehennemi kafirler için bir kuşatma yeri kıldık. |
Diyanet Vakfı | 8. Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de sizi yine cezalandırırız. Biz cehennemi kâfirler için bir hapishane yaptık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 8-Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer dönerseniz Biz de döneriz. Öyle ya, Biz cehennemi kafirlere zindan yapmışız! |
Süleyman Ateş | 8. (Bundan sonra) Belki Rabbiniz size acır, ama siz (bozgunculuk yapmaya) dönerseniz, biz de (sizi cezalandırmağa) döneriz. Cehennemi, kafirler için kuşatıcı (bir zindan) yapmışızdır! |
Yaşar Nuri Öztürk | 8 Rabbiniz size belki rahmet eder. Ve eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de döneriz. Ve biz, cehennemi, küfre batanlar için çepeçevre kuşatan bir zından yapmışızdır. |
Ali Bulaç | 9- Şüphesiz, bu Kur’an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü’minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir. |
Diyanet Vakfı | 9. Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 9-Şiliniz ki bu Kur’an, insanları en doğru yola hidayet eder ve iyi iyi işler yapan müminlere büyük bir mükafat olduğunu müjdeler. |
Süleyman Ateş | 9. Gerçekten bu Kur’an da en doğru yola iletir ve iyi işler yapan mü’minlere, kendileri için büyük bir ecir olduğunu müjdeler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 9 Şüpheniz olmasın ki bu Kur’an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Barışa/hayra yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır. |
Ali Bulaç | 10- Ve şüphesiz, ahirete inanmayanlar için de acı bir azab hazırlamışızdır. |
Diyanet Vakfı | 10. Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de elemli bir azap hazırlamışızdır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 10-Ahirete inanmayanlara da acı bir azap hazırlamışızdır. |
Süleyman Ateş | 10. Ahirete inanmayanlara da acı bir azab hazırlamışızdır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 10 Âhirete inanmayanlar var ya, onlar için biz korkunç bir azap hazırlamışızdır. |
Ali Bulaç | 11- İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua eder. İnsan, pek acelecidir. |
Diyanet Vakfı | 11. İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek acelecidir! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 11-İnsan, hayrı ister gibi sene davet çıkarıyor; insan çok acelecidir! |
Süleyman Ateş | 11. İnsan, hayra du’a eder gibi, şerre du’a etmekte(hayrı ister gibi şerri istemekte)dir. İnsan pek acelecidir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 11 İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir. |
Ali Bulaç | 12- Geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik de Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz, her şeyi yeterince açıkladık. |
Diyanet Vakfı | 12. Biz, geceyi ve gündüzü birer âyet (delil) olarak yarattık. Nitekim, Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca, yılların sayı ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine, eşyayı) aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz, her şeyi açık açık anlattık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 12-Oysa Biz geceyi, ve gündüzü iki delil yaptık; sonra gece delilini silip gündüz delilin! gösterici yaptık ki, Rabbinizden lütuf ve ihsan isteğinde bulunasınız; bir de yılların sayışım ve hesabım bilesiniz. Artık herşeyi ayrıntılı olarak anlattık. |
Süleyman Ateş | 12. Biz gece ve gündüzü, (kudretimizi gösteren) iki ayet yaptık. Gece ayetini sildik, gündüz ayetini aydınlatıcı yaptık ki hem Rabbinizin lutfunu arayasınız ve hem de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi açık açık anlattık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 12 Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık; sonra gecenin ayetini silip gündüzün ayetini gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi ayrıntılı bir biçimde açıkladık. |
Ali Bulaç | 13- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. |
Diyanet Vakfı | 13. Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 13-Her insanın da kuşunu (nasibini) boynunda kendine takmışızdır. Onun önüne kıyamet günü kendisini şöyle karşılayacak açık bir kitap çıkarırız: |
Süleyman Ateş | 13. Her insanın tair(kuş)ini boynuna bağladık, kıyamet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir Kitap çıkarırız: |
Yaşar Nuri Öztürk | 13 Her insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız: |
Ali Bulaç | 14- ‘Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.’ |
Diyanet Vakfı | 14. Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 14-“Oku kitabını! Hesap görücü olarak bugün sana nefsin yeter!” |
Süleyman Ateş | 14. Kitabını oku, bugün nefsin sana hesapçı olarak yeter! (deriz). |
Yaşar Nuri Öztürk | 14 “Oku kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter.” |
Ali Bulaç | 15- Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiç bir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiç bir topluluğa) azab edecek değiliz. |
Diyanet Vakfı | l5. Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 15-Kim doğru yola giderse, sırf kendi iyiliği için gider; kim de sapıklık ederse, ancak kendi aleyhine eder; Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez! Biz bir peygamber göndermedikçe azap da etmeyiz. |
Süleyman Ateş | 15. Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur, kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü taşımaz. Biz elçi göndermedikçe azab edecek değiliz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 15 Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur. Sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Hiçbir günahkâr, bir başka günahkârın yükünü taşımaz. Ve biz, bir resul göndermedikçe azap edici değiliz. |
Ali Bulaç | 16- Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz. |
Diyanet Vakfı | 16. Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke, helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 16-Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman oranın devletlilerine (ileri gelenlerine) emrederiz; onlar itaat etmeyip orada kötülük işlerler. Böylece o ülke aleyhine hüküm hak olur! Artık onu yerle bir ederiz. |
Süleyman Ateş | 16. Biz bir kenti helak etmek istediğimiz zaman onun varlıklılarına emrederiz, orada kötü işler yaparlar, böylece o ülkeye (azab) karar(ı) gerekli olur, biz de orayı darmadağın ederiz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 16 Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz. |
Ali Bulaç | 17- Biz, Nuh’tan sonra nice nesilleri yıkıma uğrattık. Kullarının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabbin yeter, |
Diyanet Vakfı | 17. Nuh’tan sonraki nesillerden nicelerini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeterlidir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 17-Hem Nuh’tan sonra nice yüzyılların halkını helak ettik. Kullarının günahlarına Rabbinin haberdar olması ve onları görmesi kafidir! |
Süleyman Ateş | 17. Nitekim Nuh’dan sonra nice kuşakları helak ettik. Kullarının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabbin yeter. |
Yaşar Nuri Öztürk | 17 Nûh’tan sonra da nice kuşakları helak ettik. Kullarının günahlarını haber alıcı ve görücü olarak Rabbin yeter. |
Ali Bulaç | 18- Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider. |
Diyanet Vakfı | 18. Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 18-Her kim peşin isterse, ona, dünyada istediğimiz kimseye dilediğimiz kadar peşin veririz; sonra da ona cehennemi tahsis ederiz; kınanmış kovulmuş olarak ona yaslanır. |
Süleyman Ateş | 18. Kim bu aceleci(dünya)yı isterse, orada ona, (evet) istediğimiz kimseye hemen çabucak dilediğimiz kadar veririz; ama sonra yerini cehennem yaparız! Kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer. |
Yaşar Nuri Öztürk | 18 Peşin isteyene dünyada peşin veririz: Dilediğimize dilediğimiz kadar. Sonra da ona cehennemi veririz; yaslanır ona, kınanmış ve kovulmuş olarak. |
Ali Bulaç | 19- Kim ahireti ister ve bir mü’min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır. |
Diyanet Vakfı | 19. Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 19-Her kim de ahireti ister ve inanarak orası için gerekli çalışmayı yaparsa, işte bunların çalışması şükre değer. |
Süleyman Ateş | 19. Kim de ahireti ister ve inanarak ona yaraşır biçimde çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 19 Kim de âhireti ister ve inanmış olarak ona yaraşır bir gayretle çalışırsa, böylelerinin gayretleri teşekkürle karşılanır. |
Ali Bulaç | 20- Hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin ihsanından ‘arttırarak-veririz.’ Rabbinin ihsanı kesilmiş değildir. |
Diyanet Vakfı | 20. Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından (istediklerini) veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 20-Hepsine, onlara da onlara da Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin verişi yasak değildir. |
Süleyman Ateş | 20. Hepsine onlara da, onlara da (dünyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de, mü’minlere de, kafirlere de) Rabbinin vergisiden uzatırız. Rabbinin vergisi kesilmez. |
Yaşar Nuri Öztürk | 20 Rabbinin lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu, kimse tarafından engellenemez/kısıtlanamaz. |
Ali Bulaç | 21- Onlardan kimini kimine nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Muhakkak ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür. |
Diyanet Vakfı | 21. Baksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 21-Bak! Bir kısmım diğerine nasıl üstün kılmışız; elbette ahiret hem dereceler bakımından, hem de üstünlük bakımından daha büyüktür. |
Süleyman Ateş | 21. Bak, (rızık bakımından) nasıl onların kimini kiminden üstün yaptık. Elbette ahiret, dereceler bakımından da daha büyük, üstünlük bakımından da daha büyüktür. |
Yaşar Nuri Öztürk | 21 Bak nasıl, kimini kimine üstün kıldık! Ama âhiret, dereceler bakımından elbette daha büyük, lütuflandırma bakımından daha yücedir. |
Ali Bulaç | 22- Allah ile beraber başka ilahlar edinme, yoksa kınanmış ve kendi başına (yapayalnız ve yardımcısız) bırakılmış olursun. |
Diyanet Vakfı | 22. Allah ile birlikte bir ilâh daha tanıma! Sonra kınanmış ve kendi başına terkedilmiş olarak kalırsın. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 22-Allah ile birlikte başka bir ilah edinme ki, kınanmış, yalnız başına bırakılmış kalmayasın! |
Süleyman Ateş | 22. Allah ile beraber başka bir tanrı edinme, sonra kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın! |
Yaşar Nuri Öztürk | 22 Allah’ın yanına başka bir ilah koyma ki, yapayalnız ve horlanmış olarak oturup kalmayasın! |
Ali Bulaç | 23- Rabbin, O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: ‘Öf’ bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. |
Diyanet Vakfı | 23. Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of!” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 23-Rabbin kesin olarak şunları emretti: “O’ndan başkasına ibadet etmeyin; ana-babaya iyilik edin; onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına ulaşırsa sakın onlara “öf!” deme ve onları azarlama; ikisine de tatlı söz söyle. |
Süleyman Ateş | 23. Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı ve anaya babaya, iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi, yahut her ikisi, senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşır(ihtiyarlık zamanlarında senin yanında kalırlar)sa sakın onlara “Öf!” deme, onları azarlama! Onlaragüzel söz söyle. |
Yaşar Nuri Öztürk | 23 Rabbin şöyle hükmetti: O’ndan başkasına kulluk/ibadet etmeyin, anaya-babaya çok güzel davranın: Onlardan birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara “Öf!” bile deme; onları azarlama, onlara tatlı-iltifatlı söz söyle. |
Ali Bulaç | 24- Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger ve de ki: ‘Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge.’ |
Diyanet Vakfı | 24. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!” diyerek dua et. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 24-İkisine de merhametten döşenerek kanat indir ve de ki: ” Rabbim! ikisine de merhamet buyur, beni küçükken terbiye edip yetiştirdikteri gibi!” |
Süleyman Ateş | 24. Onlara acımadan dolayı, küçülme kanadını indir, (onlara karşı alçak gönüllü ol) ve: “Ey (her varlığı terbiye edip yetiştiren) Rabbim! Bunlar, beni küçükken nasıl (acıyıp) yetiştirdilerse sen de bunlara (öyle) acı!” de. |
Yaşar Nuri Öztürk | 24 Rahmetten yerlere eğilme kanadını onlar için indir ve de ki: “Rabbim, merhametli davran onlara, tıpkı küçüklüğümde beni koruyup büyüttükleri gibi.” |
Ali Bulaç | 25- Rabbiniz, içinizdekini daha iyi bilir. Eğer salih olursanız, şüphesiz O da, (kendisine) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır. |
Diyanet Vakfı | 25. Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki Allah, kötülükten yüz çevirerek tevbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 25-Rabbiniz içinizde olanları daha iyi bilir; eğer siz iyi kimseler iseniz, şüphesiz ki O, çok tevbe edenleri bağışlayıcıdır. |
Süleyman Ateş | 25. Rabbiniz içlerinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz iyi kişiler olursanız şüphesiz O, tevbe edenleri bağışlayandır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 25 Benliklerinizin içindekini Rabbiniz daha iyi bilir. Eğer siz barışsever/iyi kişiler olursanız O, tövbeye sarılanları affeder. |
Ali Bulaç | 26- Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma. |
Diyanet Vakfı | 26. Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 26-Akrabaya hakkını ver; yoksula, yolda kalmış olana da; bununla beraber saçıp savurma! |
Süleyman Ateş | 26. Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver, fakat saçıp savurma. |
Yaşar Nuri Öztürk | 26 Akrabaya hakkını ver! Çaresize, yolda kalana da. Fakat saçıp savurma! |
Ali Bulaç | 27- Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür. |
Diyanet Vakfı | 27. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 27-Çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridirler; şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. |
Süleyman Ateş | 27. Çünkü savurganlar, şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür! |
Yaşar Nuri Öztürk | 27 Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleri olurlar. Ve şeytan, kendi Rabbine nankörlük etmiştir. |
Ali Bulaç | 28- Eğer Rabbinden ummakta olduğun bir rahmeti beklerken (darlıkta olduğundan) onlara sırt çevirecek olursan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle. |
Diyanet Vakfı | 28. Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda olduğun) bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 28-Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti aramak için sözü geçen kimselerden yüz çevirmek mecburiyetinde kalırsan, o vakit de onlara yumuşak bir söz söyle! |
Süleyman Ateş | 28. Eğer (elin dar olduğu için) Rabbinden umduğun bir rahmeti bekleyerek onlardan yüz çevirecek, (onlara birşey vermeyecek) olursan, bari onlara yumuşak söz söyle. |
Yaşar Nuri Öztürk | 28 Eğer onlardan, Rabbinden ümit ettiğin bir rahmeti bekleme yüzünden yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak/tatlı bir söz söyle. |
Ali Bulaç | 29- Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın. |
Diyanet Vakfı | 29. Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 29-Hem elini bağlayıp boynuna asma (cimrilik etme), hem de büsbütün açıp saçma (israf etme) ki, pişman olur, açıkta kalırsın; |
Süleyman Ateş | 29. El(ler)ini boynuna bağlanmış yapma, tamamen de açma, sonra kınanır, hasret içinde kalırsın. |
Yaşar Nuri Öztürk | 29 Elini bağlayıp boynuna asma. Ama onu büsbütün de salıverme. Sonra kınanır, hasret içinde bir köşede büzülür kalırsın. |
Ali Bulaç | 30- Şüphesiz senin Rabbin, rızkı dilediğine -genişletir- yayar ve daraltır. Gerçekten O, kullarından haberi olandır, görendir. |
Diyanet Vakfı | 30. Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 30-çünkü Rabbin dilediğine rızkı bol verir, dilediğine kİsar; zira O, kullarından haberdardır, herşeyi görendir. |
Süleyman Ateş | 30. Rabbin dilediğine rızkı açar (bol bol verir, dilediğine) kısar. Çünkü O, kulları(nın hali)ni bilir, görür. |
Yaşar Nuri Öztürk | 30 Hiç kuşkusuz Rabbin, dilediğine rızkı açar da kısar da. O, kullarını görüyor, onlardan haber alıyor. |
Ali Bulaç | 31- Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; onlara ve size biz rızık veririz. Şüphesiz, onları öldürmek büyük bir hata (suç ve günah)dır. |
Diyanet Vakfı | 31. Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 31-Bir de züğürtlük korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin! Onlara da rızkı Biz veririz, size de… Onları öldürmek elbette büyük bir cinayettir. |
Süleyman Ateş | 31. Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz besliyoruz. Onları öldürmek, büyük günahtır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 31 Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz. Kuşkusuz, onları öldürmek büyük bir günahtır. |
Ali Bulaç | 32- Zinaya yaklaşmayın, gerçekten o, ‘çirkin bir hayasızlık’ ve kötü bir yoldur. |
Diyanet Vakfı | 32. Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 32-Zinaya da yaklaşmayın; çünkü o pek çirkindir ve kötü bir yoldur. |
Süleyman Ateş | 32. Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, açık bir kötülüktür, çok kötü bir yoldur! |
Yaşar Nuri Öztürk | 32 Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o iğrenç bir iştir; yol olarak da çok kötüdür. |
Ali Bulaç | 33- Haklı bir sebep olmaksızın Allah’ın haram kıldığı bir kimseyi öldürmeyin. Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir; o da öldürmede ölçüyü aşmasın. Çünkü o, gerçekten yardım görmüştür. |
Diyanet Vakfı | 33. Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine (hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, alacağını almıştır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 33-Allah’ın haram kıldığı canı, haklı bir sebep olmadıkça, öldürmeyin; kim haksız yere öldürülürse, velisine hakkını arama hususunda tam bir yetki vermişizdir. O da öldürmede aşırı gitmesin; çünkü o, yardıma eriştirilmiştir. |
Süleyman Ateş | 33. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisi(olan mirasçısı)na yetki vermişizdir (öldürülenin hakkını arar. Fakat o da) öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiş(yetki verilmiş)tir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 33 Allah’ın saygıya layık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymayın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisine yetki/söz hakkı vermişizdir. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir. |
Ali Bulaç | 34- Erginlik çağına erişinceye kadar, -o da en güzel bir tarz olması- dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur. |
Diyanet Vakfı | 34. Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 34-Yetimin malına da yaklaşmayın. Ancak rüşdüne erişinceye kadar en güzel şekilde yaklaşma başka; verdiğiniz sözü yerine getirin; çünkü verilen sözde muhakkak bir sorumluluk vardır. |
Süleyman Ateş | 34. Yetimin malına yaklaşmayın, ancak erginlik çağına erişinceye kadar en güzel bir tarzda (onun malını kullanıp geliştirebilirsiniz). Ahdi de yerine getirin, çünkü ahd’den sorulacaktır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 34 Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir. |
Ali Bulaç | 35- Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir. |
Diyanet Vakfı | 35. Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 35-Ölçtüğünüz vakit tam ve doğru terazi ile tartın; bu hem hayırlı, hem de sonuç bakımından daha güzeldir. |
Süleyman Ateş | 35. Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 35 Ölçtüğünüz zaman tam ve dürüst ölçün. Hilesiz teraziyle tartın. Bu, hem hayırlı hem de sonuç bakımından güzeldir. |
Ali Bulaç | 36- Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur. |
Diyanet Vakfı | 36. Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 36-Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardınca gitme; çünkü kulak, göz, gönül; bunların her biri ondan sorumludur. |
Süleyman Ateş | 36. Bilmediğin bir şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi o(yaptığı)ndan sorumludur. |
Yaşar Nuri Öztürk | 36 Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır. |
Ali Bulaç | 37- Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca erişebilirsin. |
Diyanet Vakfı | 37. Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 37-Yeryüzünde azametle yürüme; çünkü sen ne yeri yutabilirsin, ne de boyca dağlara yetişebilirsin. |
Süleyman Ateş | 37. Yeryüzünde kabara kabara yürüme. Çünkü sen yeri yırtamazsın, boyca da dağlara erişemezsin! |
Yaşar Nuri Öztürk | 37 Yeryüzünde kasılıp kabararak yürüme! Çünkü sen, yeri asla yırtamazsın, uzunlukça da dağlara ulaşamazsın. |
Ali Bulaç | 38- Bütün bunlar, kötülüğü olan, Rabbinin katında da hoş olmayanlardır. |
Diyanet Vakfı | 38. Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin nezdinde sevimsizdir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 38-Bütün bunların yasaklanmış olanı, Rabbin katında tiksinilmiş bulunuyor. |
Süleyman Ateş | 38. Bunlar(“Allah ile beraber başka tanrı edinme!” ayetinden itibaren sayılan fiiler)in hepsi, kötü olan, Rabbinin katında hoş görülmeyen şeylerdir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 38 Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbin katında çirkin görülmüştür. |
Ali Bulaç | 39- Bunlar, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiği şeylerdir. Rabbin ile beraber başka ilahlar kılma, yoksa yerilmiş, kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın. |
Diyanet Vakfı | 39. İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme; sonra kınanmış ve (Allah’ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 39-İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Sakın Allah ile beraber başka bir ilah uydurma ki, sonra kınanmış ve kovulmuş bir hakte cehenneme atılırsın. |
Süleyman Ateş | 39. Şunlar, Rabbinin, Hikmet’ten sana vahyettiği(emirleri)ndendir. Allah ile berebar başka tanrı edinme, sonra kınanmış, (Allah’ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın. |
Yaşar Nuri Öztürk | 39 Bunlar, Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır. Allah’ın yanına başka tanrı koyma ki, kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılmayasın. |
Ali Bulaç | 40- Rabbiniz size erkekleri seçti de meleklerden dişileri mi (kendine) edindi? Gerçekten siz büyük bir söz söylemektesiniz. |
Diyanet Vakfı | 40. (Ey müşrikler!) Rabbiniz, erkek çocukları sizin için ayırdı da, kendisi meleklerden kız çocuklar mı edindi! Gerçekten siz, (vebali) çok büyük bir söz söylüyorsunuz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 40-Şimdi Rabbiniz sizi, oğullarla seçkin bir duruma getirdi de kendisi meleklerden dişiler edindi, Öyle mi? Gerçekten siz çok büyük bir söz söylüyorsunuz! |
Süleyman Ateş | 40. Rabbiniz, oğulları size seçti de kendisine meleklerden kadınlar mı edindi? Gerçekten siz büyük (çok tehlikeli) bir söz söylüyorsunuz! |
Yaşar Nuri Öztürk | 40 Rabbiniz, oğulları seçip size özgüledi de kendisi meleklerden kızlar mı edindi? Gerçekten siz çok dehşet verici bir söz söylüyorsunuz! |
Ali Bulaç | 41- Andolsun, biz bu Kur’an’da çeşitli açıklamalar yaptık, öğüt alıp-düşünsünler diye. Oysa bu, onların daha uzaklaşmalarından başkasını arttırmıyor. |
Diyanet Vakfı | 41. Biz, onların akıllarını başlarına toplamaları için bu Kur’an’da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 41-Biz bu ikazı bu Kur’an’da türlü şekillerde açıkladık ki; düşünüp akıllarını başlarına alsınlar; oysa bu onların ancak ürkekliğim artırıyor! |
Süleyman Ateş | 41. Biz Kur’an’da sözü türlü biçimlerde anlattık ki, düşünüp anlasınlar. Fakat bu, onların sadece kaçışlarını artırıyor. |
Yaşar Nuri Öztürk | 41 Biz, gerçeği, Kur’an’da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlayabilsinler. Fakat bu onların sadece kaçışlarını artırıyor. |
Ali Bulaç | 42- De ki: ‘Eğer söyledikleri gibi O’nunla beraber ilahlar olsaydı, onlar arşın sahibine mutlaka bir yol ararlardı.’ |
Diyanet Vakfı | 42. De ki: Eğer söyledikleri gibi Allah ile birlikte başka ilâhlar da bulunsaydı, o takdirde bu ilâhlar, Arş’ın sahibi olan Allah’a ulaşmak için çareler arayacaklardı. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 42-De ki: “Allah ile birlikte dedikleri gibi ilahlar olsaydı, o takdirde onlar Arş’ın sahibine bir yol ararlardı. |
Süleyman Ateş | 42. De ki: “Eğer dedikleri gibi O’nunla beraber (başka) tanrılar olsaydı o zaman onlar da Arşın sahibine gitmenin yolunu ararlardı. |
Yaşar Nuri Öztürk | 42 De ki: “Eğer onların dediği gibi Allah’la beraber ilahlar olsaydı, o zaman onlar arşın sahibine varmak için elbette bir yol ararlardı.” |
Ali Bulaç | 43- O, onların dediklerinden münezzeh, yüce ve büyük bir yükseklikle yüksektir. |
Diyanet Vakfı | 43. Allah, onların söyledikleri şeylerden münezzehtir; son derece yücedir ve uludur. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 43-Münezzehtir O, onların dediklerinden çok münezzeh ve çok yüksek, hem pek büyük bir yükseklikle yücedir. |
Süleyman Ateş | 43. Haşa, O, onların dediklerinden çok yücedir, uludur. |
Yaşar Nuri Öztürk | 43 O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmayacak kadar yüksek… |
Ali Bulaç | 44- Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih eder; O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. |
Diyanet Vakfı | 44. Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 44-O’nu, yedi gök ile yer ve bunlarda bulunan akıllılar teşbih eder. Hatta hiçbir şey yoktur ki, O’nu överek teşbih etmesin, ancak siz onların teşbihlerin! iyi anlamazsınız. O, gerçekten halim ve çok bağışlayandır. |
Süleyman Ateş | 44. Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, halimdir, çok bağışlayandır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 44 Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O’nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O’nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm’dir, Gafûr’dur. |
Ali Bulaç | 45- Kur’an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık. |
Diyanet Vakfı | 45. Biz, Kur’an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 45-Bir de sen Kur’an’ı okuduğun zaman Biz seninle ahirete inanmayanlar arasına görünmez bir perde çekeriz. |
Süleyman Ateş | 45. Kur’an okuduğun zaman seninle, ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 45 Kur’an okuduğunda, seninle, âhirete inanmayanlar arasına gizli bir perde çekeriz. |
Ali Bulaç | 46- Ve onların kalbleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kur’an’da sadece Rabbini ‘bir ve tek’ (ilah olarak) andığın zaman, ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin geriye giderler. |
Diyanet Vakfı | 46. Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur’an’da Rabbinin birliğini yâdettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 46-Ve kalplerinin üzerine onu iyi anlamalarına engel kabuklar geçiririz ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Rabbini Kuran’da tek olarak andığın vakitte ürkerek arkalarım döner giderler. |
Süleyman Ateş | 46. Kablerine -onu anlamalarına engel olacak- kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Kur’an’da yalnız Rabbini andığın zaman (tek Tanrı inancından hoşlanmadıkları için) arkalarına dönüp kaçarlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 46 Kalpleri üzerine, onu anlamamaları için kabuklar geçiririz, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Rabbini yalnız Kur’an’da andığın zaman/Kur’an’da yalnız O’nu andığın zaman, nefretle geriye dönüp kaçarlar. |
Ali Bulaç | 47- Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin: ‘Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz’ dediklerini çok iyi biliriz. |
Diyanet Vakfı | 47. Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin: “Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!” dediklerini çok iyi biliriz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 47-Biz çok iyi biliriz seni dinledikleri zaman ne maksatla dinlediklerini ve birbirleriyle fısıldaşırlarken de o zalimlerin: “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz!” dediklerim. |
Süleyman Ateş | 47. Biz onların, seni dinlerken ne sebeple dinlediklerini, kendi aralarında gizli konuşurlarken de o zalimlerin: “Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!” dediklerini gayet iyi biliyoruz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 47 Onların seni dinlerken, neye kulak verdiklerini biz daha iyi biliriz. Aralarında fısıldaşırlarken de şöyle konuşur o zalimler: “Büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz!” |
Ali Bulaç | 48- Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir. |
Diyanet Vakfı | 48. Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 48-Bak seni nelerle mukayese ettiler de nasıl sapıklığa düştüler, onun için bir yol bulmaya da güçleri yok. |
Süleyman Ateş | 48. Bak, nasıl misaller verdiler (seni şa’ire, büyücüye, kahine ve mecnuna benzettiler) de şaştılar. Artık bir daha yolu bulamazlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 48 Bak nasıl örnekler verdiler sana, nasıl sapıttılar. Artık hiçbir yola varamazlar. |
Ali Bulaç | 49- Dediler ki: ‘Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?’ |
Diyanet Vakfı | 49. Bir de onlar dediler ki: Sahi biz, bir kemik yığını ve kokuşmuş bir toprak olmuş iken, yepyeni bir hilkatte diriltileceğiz, öyle mi! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 49-Bir de dediler ki: “Biz bir sürü kemik olduğumuz ve ufalanıp tozduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” |
Süleyman Ateş | 49. Dediler ki: “Biz kemikler haline geldikten, ufalanıp toprak olduktan sonra mı sahiden biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” |
Yaşar Nuri Öztürk | 49 Dediler ki: “Biz, bir yığın kemik olduğumuz, un-ufak hale geldiğimiz zaman mı, gerçekten biz o zaman mı yeni bir yaratılışla diriltileceğiz.” |
Ali Bulaç | 50- De ki: ‘İster taş olun, ister demir.’ |
Diyanet Vakfı | 50. De ki: “İster taş olun, ister demir”, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 50-De ki : ” Gerçekten, ister taş olun, ister demir, |
Süleyman Ateş | 50. De ki: “İster taş olun, ister demir,” |
Yaşar Nuri Öztürk | 50 De ki: “İster taş olun ister demir!” |
Ali Bulaç | 51- ‘Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun).’ Bizi kim (hayata) geri çevirebilir’ diyecekler. De ki: ‘Sizi ilk defa yaratan.’ Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: ‘Ne zamanmış o?’ De ki: ‘Umulur ki pek yakında.’ |
Diyanet Vakfı | 51.İsterse aklınıza (yeniden dirilmesi) imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık! (Bunlar, Allah’ın sizi yeniden diriltmesini güçleştirmez.) Diyecekler ki: “Bizi tekrar (hayata) kim döndürecek?” De ki: Sizi ilk kez yaratan. Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 51-İsterse gönlünüzde büyüyen herhangi bir yaratık!” Hemen: “Bizi kim (eski varlığımıza) iade edebilir?” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratmış olan o kudret sahibi!” O vakit sana başlarım sallayacaklar.” O ne vakit?” diyecekler. De ki: “Yakın olması umulur.” |
Süleyman Ateş | 51. İster gönlünüzde büyüyen, (aklınıza tuhaf gelen) herhangi bir yaratık, (ne olursanız olun, Allah sizi mutlaka diriltecektir). Bizi kim tekrar (hayata) döndürebilir?” diyecekler. “Sizi ilk defa yaratan (döndürür)” de. Sana alaylı alaylı başlarını sallayacaklar ve: “Ne zaman o?” diyecekler. “Pek yakın olabilir” de. |
Yaşar Nuri Öztürk | 51 “İsterseniz gönlünüzde büyüyen herhangi bir yaratık olun.” Diyecekler ki: “Peki bizi yeniden kim yaratacak?” De ki: “Sizi ilk kez yaratan kimse, o!” Bunun üzerine başlarını sana doğru alaylı bir biçimde sallayarak şöyle konuşacaklar: “Ne zaman o?” De ki: “Çok yakın olabilir!” |
Ali Bulaç | 52- Sizi çağıracağı gün, O’na övgüyle icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız. |
Diyanet Vakfı | 52. Allah sizi çağıracağı gün, kendisine hamdederek çağrısına uyarsınız ve (dirilmeden önceki halinizde) çok az kaldığınızı sanırsınız. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 52-O sizi çağıracağı gün, derhal O’na tam bir saygı ile uyacaksınız ve (kabirlerinizde) pek az bir müddet kaldığınızı sanacaksınız. |
Süleyman Ateş | 52. Sizi çağıracağı gün O’na hamdederek çağrısına uyarsınız (dirilip kalkarsınız) ve (dünyada) pek az kaldığınızı sanırsınız. |
Yaşar Nuri Öztürk | 52 Sizi çağıracağı gün, onu hamt ederek çağrısına derhal uyacaksınız. Ve sadece az bir süre kaldığınızı düşüneceksiniz. |
Ali Bulaç | 53- Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. |
Diyanet Vakfı | 53. Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 53-Kullarıma de ki: “En güzel olan sözü söylesinler; çünkü şeytan aralarını gıcıklar; zira şeytan insana açık bir düşmandır. |
Süleyman Ateş | 53. Kullarıma söyle: En güzel sözü söylesinler (puta tapanlara sert davranmasınlar). Çünkü şeytan aralarına girer (onları tartışmaya ve kavgaya dürtükler). Doğrusu şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 53 Kullarıma de ki: En güzel olan neyse onu söylesinler. Çünkü şeytan, aralarına yamukluk sokar. Şeytan, insan için apaçık bir düşmandır. |
Ali Bulaç | 54- Sizi en iyi Rabbiniz bilir; dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azablandırır. Biz seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik. |
Diyanet Vakfı | 54. Rabbiniz, sizi en iyi bilendir. Dilerse size merhamet eder; dilerse sizi cezalandırır. Biz, seni onların üstüne bir vekil olarak göndermedik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 54-Rabbiniz sizi daha iyi bilir; dilerse size merhamet eder, dilerse azap eder. Seni de onların üzerlerine vekil göndermedik. |
Süleyman Ateş | 54. Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size acır, dilerse size azabeder. Biz seni, onların üzerine vekil göndermedik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 54 Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size rahmet eder, dilerse size azap eder. Biz seni onlar üzerine vekil göndermedik. |
Ali Bulaç | 55- Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun, biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Davud’a da Zebur verdik. |
Diyanet Vakfı | 55. Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık; Davud’a da Zebur’u verdik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 55-Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun ki, peygamberlerin bir kısmını bir kısmından üstün kıldık ve Davud’a da Zebur’u verdik. |
Süleyman Ateş | 55. Rabbin, göklerde ve yerde olan kimseleri daha iyi bilir (O, peygamber olmağa kimi layık görürse onu seçer). Andolsun ki biz, peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık, Davud’a da Zebur’u verdik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 55 Rabbin, göklerdeki ve yerdeki kimseleri de daha iyi bilir. Yemin olsun, biz, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kılmışızdır. Davûd’a da Zebur’u verdik. |
Ali Bulaç | 56- De ki: ‘O’nun dışında (ilah olarak) öne sürdüklerinizi çağırın, onlar sizden ne zararı uzaklaştırabilirler, ne de (onu yararınıza) dönüştürebilirler. |
Diyanet Vakfı | 56. (Resûlüm!) De ki: “Allah’ı bırakıp da (ilâh olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler.” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 56-De ki: “O’ndan başka ilah sandıklarınızı çağırın; o zaman anlarsınız ki ne başınızdan sıkıntıyı giderebilirler, ne de değiştirebilirler. |
Süleyman Ateş | 56. De ki: “O’ndan başka (tanrı olduğunu) sandığınız şeylere yalvarın; onlar ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de (onu) başka bir yana çevirebilirler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 56 De ki: “O’nun berisinden bel bağladıklarınızı çağırın; onlar, başınızdaki zorluk ve sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.” |
Ali Bulaç | 57- Onların taptıkları da, -hangisi daha yakındır diye- Rablerine (yaklaşmak için) bir vesile arıyorlar. O’nun rahmetini umuyorlar ve azabından korkuyorlar. Şüphesiz senin Rabbinin azabı korkunçtur. |
Diyanet Vakfı | 57. Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine -hangisi daha yakın olacak diye- vesile ararlar; O’nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 57-Onların yalvarıp durdukları, Rablerine hangisi daha yakın diye vesile ararlar ve rahmetim umarlar, azabından korkarlar; çünkü Rabbinin azabı korkunçtur. |
Süleyman Ateş | 57. O yalvardıkları da, onların (Allah’a) en yakın olan(lar)ı da Rablerine yaklaşmak için vesile ararlar; O’nun merhametini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, cidden korkunçtur. |
Yaşar Nuri Öztürk | 57 O yakarıp durduklarının kendileri, en çok yakınlık kazanmışları da dahil, Rablerine varmaya vesîle ararlar; O’nun rahmetini umarlar, O’nun azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkulasıdır. |
Ali Bulaç | 58- Hiç bir ülke (veya şehir) olmasın ki, kıyamet gününden önce biz onu (ya) bir yıkıma uğratacağız veya onu şiddetli bir azabla azablandıracağız; bu (muhakkak) o kitapta yazılıdır. |
Diyanet Vakfı | 58. Ne kadar ülke varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edecek veya en çetin bir şekilde azaplandıracağız. Bu, Kitap’ta (levh-i mahfuz’da) yazılıdır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 58-Hiçbir memleket yoktur ki, Biz onu kıyamet gününden önce helak etmeyelim veya şiddetli bir azap ile cezalandırmayalım; Kitab’ da bu yazılı bulunuyor. |
Süleyman Ateş | 58. Hiçbir kent yoktur ki biz, kıyamet gününden öne onu yok edecek, yahut ona şiddetli bir şekilde azabedecek olmayalım. Bu, Kitapta yazılmıştır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 58 Hiçbir kent/medeniyet dışta kalmamak üzere, kıyamet gününden önce hepsini ya helâk edeceğiz yahut da şiddetli bir azapla azaplandıracağız. İşte bu, Kitap’ta satır satır yazılmış bulunuyor. |
Ali Bulaç | 59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz. |
Diyanet Vakfı | 59. Bizi, âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 59-Bizi mucizelerle peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak önceki milletlerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud’a gözleri göre göre mucize olmak üzere o dişi deveyi verdik de onunla kendilerine zulmettiler; oysa Biz o mucizeleri, ancak korkutmak için göndeririz. |
Süleyman Ateş | 59. Bizi ayetler (mu’cizeler) göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin, (onları) yalanlamış olmasıdır. Semud(kavmin)e açık bir mu’cize olarak dişi deveyi verdik, o zulmetmelerine sebeb oldu (deveyi boğazlayarak kedilerine yazık etmiş oldular). Biz mu’cizeleri, yalnız korkutmak için göndeririz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 59 Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz. |
Ali Bulaç | 60- Hani biz sana: ‘Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur’an’da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor. |
Diyanet Vakfı | 60. Hani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur’an’da lânetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 60-Unutma ki, vaktiyle sana: “Bil ki Rabbin o insanları kuşatmıştır.” dedik. Sana gösterdiğimiz (Mirac) temaşasını ve Ku’ran’da lanetlenmiş ağacı sadece insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz onları tehdit ediyoruz; ama bu onlara büyük bir taşkınlığı artırmaktan başka netice vermiyor. |
Süleyman Ateş | 60. Bir zaman sana: “Rabbin insanları kuşatmıştır, (suçluları cezalandırmak üzeredir)” demiştik. Sana gösterdiğimiz rü’yayı ve Kur’an’da la’netlenmiş ağacı, insanları(n imanını) sınama (aracı) yaptık. Biz onları (çeşitli biçimlerde) korkutuyoruz. Fakat korkutmamız onların azgınlıklarını daha da artırmaktan başka bir katkı yapmıyor |
Yaşar Nuri Öztürk | 60 Hani, sana: “Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır.” demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da Kur’an’da lanetlenmiş bulunan o ağacı/soyu da insanları sınamak dışında bir sebeple göndermedik. Biz onları korkutuyoruz ama bu onların kudurganlığını artırmaktan başka bir katkı sağlamıyor. |
Ali Bulaç | 61- Hani, meleklere: ‘Adem’e secde edin’ demiştik. İblis’in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: ‘Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?’ |
Diyanet Vakfı | 61. Meleklere: Âdem’e secde edin! demiştik. İblis’in dışında hepsi secde ettiler. İblis: “Ben, dedi, çamurdan yarattığın bir kimseye secde mi ederim!” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 61-Yine unutma id, bir vakit meleklere: ” Adem için secde edin!” demiştik; derhal secde ettiler, fakat iblis:”Ben, bir çamur halinde yarattığın kimseye hiç secde mi ederim!” dedi. |
Süleyman Ateş | 61. Bir zaman meleklere: “Adem’e secde edin!” demiştik. Secde ettiler, yalnız İblis etmedi: “Ben çamur olarak yarattığın kimseye secde eder miyim? dedi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 61 Hani, meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik; onlar da secde etmişlerdi. Ama İblis secde etmemiş, şöyle demişti: “Çamur olarak yarattığın kişiye secde mi ederim?” |
Ali Bulaç | 62- Demişti ki: ‘Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım. |
Diyanet Vakfı | 62. Dedi ki: “Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım!” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 62-Dedi ki: “Şu benim üzerime üstün kıldığın kişiye baksana!” Yemin ederim ki eğer beni kıyamet gününe kadar yaşatırsan, ben onun zürriyetini pek azı hariç kesinlikle kumandam altına alacağım.” |
Süleyman Ateş | 62. Şu benden üstün yaptığını gördün mü (nesi var onun ki onu benden üstün kıldın)? Andolsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun zürriyetini, pek azı hariç kökünden koparıp sürükleyeceğim! dedi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 62 Yine dedi: “Şu benden üstün kıldığına bir baksana! Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım.” |
Ali Bulaç | 63- Demişti ki: ‘Git, onlardan kim sana uyarsa (uysun), şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza.’ |
Diyanet Vakfı | 63. Allah buyurdu: Git! Onlardan kim sana uyarsa, iyi bilin ki hepinizin cezası cehennemdir. Tam bir ceza! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 63-Allah buyurdu ki: “Haydi defol! Onlardan her kim sana uyarsa, biliniz ki cehennem de sizin cezanızdır, hem de mükemmel bir ceza! |
Süleyman Ateş | 63. (Allah) “(defol) git, dedi, onlardan kim sana uyarsa cezanız cehennemdir, mükemmel bir ceza (size)!” |
Yaşar Nuri Öztürk | 63 Allah buyurdu: “Defol git! Onlardan kim sana uyarsa, cezanız cehennem olacaktır. Ne de mükemmel ceza.” |
Ali Bulaç | 64- ‘Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun.’ Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez. |
Diyanet Vakfı | 64. Onlardan gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vâdetmez. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 64-Onlardan gücünün yettiğini sesinle yerinden oynat; süvarilerin ve piyadelerinle üzerlerine bas gürültüyü; mallarına, evlatlarına ortak ol; ve onlara va’dlerde bulun. Fakat şeytan onlara bir aldanıştan başka ne va’d eder? |
Süleyman Ateş | 64. Onlardan gücünün yettiğini sesinle yerinden oynat; atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas; mallarda ve evladlarda onlara ortak ol; onlara (çeşitli) va’dler yap (va’dlerinle onları oyala); şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey va’detmez-. |
Yaşar Nuri Öztürk | 64 “Onlardan güç yetirdiğini sesinle yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla yaygara çıkarıp üzerlerine çullan. Mallarda, evlatlarda onlara ortak ol, onlara ha bire vaatte bulun.” Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne vaat eder ki?! |
Ali Bulaç | 65- ‘Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiç bir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur.’ Vekil olarak Rabbin yeter. |
Diyanet Vakfı | 65. Şurası muhakkak ki, benim (ihlâslı) kullarım üzerinde senin hiçbir ağırlığın olmayacaktır. (Onları) koruyucu olarak Rabbin yeter. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 65-Doğrusu o benim kullarım yok mu, senin onlar üzerine hiçbir saltanatın yoktur! Vekil olarak Rabbin yeter!” |
Süleyman Ateş | 65. Benim (gerçek) kullarım(a gelince) senin onlar(ı kandırmağ)a gücün yetmez! vekil olarak Rabbin yeter. |
Yaşar Nuri Öztürk | 65 “Kuşkusuz, benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultan olmayacaktır.” Vekil olarak Rabbin yeter. |
Ali Bulaç | 66- Sizin Rabbiniz, fazlından aramanız için denizde gemileri sizin için yürütür. Gerçekten O, size karşı merhametlidir. |
Diyanet Vakfı | 66. (Kullarım!) Rabbiniz, lütfuna nâil olmanız için denizde gemileri sizin için yüzdürendir. Doğrusu O, sizin için çok merhametlidir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 66-Rabbiniz o kudret sahibidir ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor; gerçekten O, size karşı çok merhametidir. |
Süleyman Ateş | 66. (Ey insanlar), Rabbiniz O’dur ki lutfundan (payınızı) aramanız için size gemileri denizde yürütür. Doğrsu O, size çok acır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 66 Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı gerçekten çok merhametlidir. |
Ali Bulaç | 67- Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O’nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (çıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt çevirirsiniz. İnsan pek nankördür. |
Diyanet Vakfı | 67. Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, O’ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında, (yine eski halinize) dönersiniz. İnsanoğlu çok nankördür. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 67-Denizde başınıza bir bela geldiği zaman, O’ndan başka yalvardıklarınız kaybolur; derken O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür. |
Süleyman Ateş | 67. Denizde size bir sıkıntı (boğulma korkusu) dokunduğu zaman O’ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolur (artık o zaman, Allah’tan başka kimseden yardım istemezsiniz. Çünkü O’ndan başka sizi kurtaracak kimse yoktur). Fakat (O) sizi kurtarıp karaya çıkarınca yine (Allah’ı bir tanımaktan) yüz çevirirsiniz. Gerçekten insan nankördür. |
Yaşar Nuri Öztürk | 67 Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O’nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür. |
Ali Bulaç | 68- Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden veya üzerinize taş yığınları yüklü bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil bulamazsınız. |
Diyanet Vakfı | 68. O’nun, sizi kara tarafında yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut başınıza taş yağdırmayacağından emin misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 68-(Karaya) çıktığınızda, sizi tarafından yere geçirmeyeceğinden veya üzerinize çakıllı bir rüzgar salıvermesinden sonra da kendinize hiç vekil bulamamanızdan güvencede misiniz? |
Süleyman Ateş | 68. (Allah’ın) Karayı ters çevirip sizi batırmayacağından, yahut üzerinize taşlar savuran bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? (Ki bunlar olduktan) Sonra kendinize bir koruyucu bulamazsınız! |
Yaşar Nuri Öztürk | 68 Peki, kara tarafında sizi yere geçirivermesinden yahut üstünüze çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin misiniz? Sonra kendinize hiçbir vekil bulamazsınız. |
Ali Bulaç | 69- Veya sizi bir kere daha ona (denize) gönderip üzerinize kırıp geçiren bir fırtına salarak nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmasına karşı emin misiniz? Sonra onun öcünü Bize karşı alacak (kimseyi de) bulamazsınız. |
Diyanet Vakfı | 69. Yahut O’nun, sizi bir kez daha oraya (denize) gönderip üzerinize bir kasırga yollayarak, inkâr etmiş olmanız sebebiyle sizi boğmayacağından emin misiniz? Sonra, bundan dolayı kendinize (intikamınızı almak için) bizi arayıp soracak bir destekçi de bulamazsınız. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 69-Yoksa sizi tekrar denize döndürüp de üzerinize herşeyi kırıp büken bir fırtına salıvererek hepinizi yaptığınız nankörlük sebebiyle boğmayacağından, sonra da Bize karşı onun öcünü alacak birini bulamamanızdan emin misiniz? |
Süleyman Ateş | 69. Yoksa O’nun sizi bir kez daha denize gönderip, üstünüze, kırıp geçiren bir fırtına salarak inkar ettiğinizden dolayı sizi boğmayacağından emin misiniz? O zaman bize karşı sizi izleyip koruyacak birini bulamazsınız! |
Yaşar Nuri Öztürk | 69 Yoksa sizi bir kez daha oraya gönderip üstünüze kırıp geçiren bir fırtına salarak, inkâr ettiğinizden dolayı sizi boğmayacağından emin misiniz? Sizin adınıza, bizden bunun öcünü alacak birini de bulamazsınız. |
Ali Bulaç | 70- Andolsun, biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık. |
Diyanet Vakfı | 70. Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 70-Andolsun ki: Biz, Adem oğullarını üstün bir şerefe mazhar kıldık; karada ve denizde binitlere yükledik ve güzel güzel nimetlerle besledik; yarattıklarımızdan çoğunun üzerine geçirdik. |
Süleyman Ateş | 70. Andolsun biz, Adem oğullarına çok ikram ettik: onları karada ve denizde (hayvanlar ve taşıtlar üzerinde) taşıdık. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 70 Yemin olsun, biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizde binitlerle yükledik. Onları, güzel ve temiz rızıklarla besledik. Ve onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. |
Ali Bulaç | 71- Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve bir ‘hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar. |
Diyanet Vakfı | 71. Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 71-Günün birinde bütün insanları önderleriyle çağıracağız; o gün her kime kitabı sağ eliyle verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve kıl kadar zulmedilmeyecekler. |
Süleyman Ateş | 71. Her milleti, imamıyla (eylemlerini saptayan defteriyle veya izlediği önderiyle) çağırdığımız gün, kimlerin Kitabı sağından verilirse işte onlar, Kitaplarını okurlar ve en ufak bir haksızlığa uğratılmazlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 71 Gün olur, insan gruplarından herbirini kendi önderiyle çağırırız. O gün kitabı kendisine sağdan verilenler, kitaplarını okuyacaklar ve bir kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaklar. |
Ali Bulaç | 72- Kim bunda (dünyada) kör ise, o, ahirette de kördür ve yol bakımından daha ‘şaşkın bir sapıktır.’ |
Diyanet Vakfı | 72. Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 72-Her kim de bu dünyada körlük ettiyse, o artık ahirette daha kör ve gidişçe daha şaşkındır. |
Süleyman Ateş | 72. Şu dünyada kör olan kimse, ahirette de kördür (dünyada doğru yolu göremeyen, ahirette de kurtuluş yolunu göremeyecektir, hatta onun) yolu daha da sapıktır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 72 Bu dünyada kör olan, âhirette de kördür. Yolca da daha sapıktır o. |
Ali Bulaç | 73- Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi. |
Diyanet Vakfı | 73. Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 73-Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi. |
Süleyman Ateş | 73. Az daha onlar, baskı ile seni, sana vahyettiğimizden ayırarak ondan başkasını üstümüze atman için kandıracaklardı. İşte o zaman seni dost edinirlerdi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 73 Az kalsın seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını uydurup bize isnat edesin diye fitneye düşüreceklerdi. İşte o takdirde seni dost edinirlerdi. |
Ali Bulaç | 74- Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin. |
Diyanet Vakfı | 74. Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 74-Ve eğer Biz sana sebat vermemiş olsaydık, sen onlara nerede ise meylettindi. |
Süleyman Ateş | 74. Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, onlara bir parça yanaşacaktın. |
Yaşar Nuri Öztürk | 74 Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, yemin olsun, onlara birazcık meylediverecektin. |
Ali Bulaç | 75- Bu durumda, biz sana, hayatında kat kat, ölümün de kat kat (acısını) tattırırdık; sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın. |
Diyanet Vakfı | 75. O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 75-O takdirde, muhakkak hayatın da, ölümün de katmerli açışım tattırırdık; sonra Bize karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın. |
Süleyman Ateş | 75. O takdirde sana hayatın da, ölümün de kat kat(azab)ını taddırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın. |
Yaşar Nuri Öztürk | 75 İşte o zaman sana, hayatın da ölümün de katmerli acılarını tattırdık. Ve bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın. |
Ali Bulaç | 76- Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için tedirgin edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden başka kalamazlar. |
Diyanet Vakfı | 76. Yine onlar, seni yurdundan çıkarmak için nerdeyse dünyayı başına dar getirecekler. O takdirde, senin ardından kendileri de fazla kalamazlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 76-Az daha seni bu yerden çıkarmak için rahatsız edeceklerdi ve o takdirde kendileri de senin ardından pek az kalacakları. |
Süleyman Ateş | 76. Neredeyse seni yurdundan çıkarmak için tedirgin edeceklerdi. O takdirde kendileri de senin ardından pek az kalabilirler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 76 Az kalsın bu topraktan çıkarmak için seni sıkıştıracaklardı. Böyle bir durumda onlar orada senin arkandan çok az bir süre kalacaklardı. |
Ali Bulaç | 77- (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın. |
Diyanet Vakfı | 77. Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun (da budur). Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 77-Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere uygulanan bir kanundur ki sen Bizim bu kanunumuzda bir değişiklik bulamazsın! |
Süleyman Ateş | 77. Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizin de yasası (budur). Bizim yasamızda bir değişiklik bulamazsın. |
Yaşar Nuri Öztürk | 77 Senden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yöntem de buydu. Sen bizim yol ve yöntemimizde değişme bulamazsın. |
Ali Bulaç | 78- Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (namazda okunan) Kur’an’ı, işte o, şahid olunandır. |
Diyanet Vakfı | 78. Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 78-Güneşin kaymasından, gecenin kararmasına kadar namazı güzel kıl; bir de kıraatıyle seçkin olan sabah namazını; çünkü sabah Kur’an’ı gerçekten şahitlidir. |
Süleyman Ateş | 78. Güneşin sarkmasından (aşağı kaymasından) gecenin kararmasına (yatsı vaktine) kadar namaz kıl ve sabahın Kur’an’ın(ı, uzunca Kur’an okunan sabah namazını) da (unutma). Çünkü sabah Kur’an (okuması) görülecek şeydir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 78 Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı/duayı yerine getir. Sabah Kur’an’ını da gözet. Çünkü sabah Kur’an’ı tanıklarca izlenmektedir. |
Ali Bulaç | 79- Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur’an’la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır. |
Diyanet Vakfı | 79. Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 79-Gecenin bir bölümünde de sana mahsus fazla bir namaz olarak uykudan kalk. Kur’an ile teheccüd kıl; yakındır ki Rabbin seni övgüye değer bir makarna ulaştıra. |
Süleyman Ateş | 79. Ayrıca sana özgü olarak gecenin bir kısmında da Kur’an oku(yup namaz kıl)mak üzere uyan! Rabbinin seni güzel bir makama ulaştırması umulur. |
Yaşar Nuri Öztürk | 79 Sana özgü bir davranış olarak, gecenin bir kısmında, o Kur’an’la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma ulaştırması umulur. |
Ali Bulaç | 80- Ve de ki: ‘Rabbim, beni (girilecek yere) doğru bir girdirişle girdir ve (çıkarılacak yerden) doğru bir çıkarışla çıkar ve katından bana yardımcı bir kuvvet ver.’ |
Diyanet Vakfı | 80. Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 80-De ki: “Rabbim, gireceğim yere doğrulukla girmemi sağla, çıkacağım yerden de doğrululukla çıkmamı nasip et ve benim için kendi katından yardım edici bir kuvvet ver.” |
Süleyman Ateş | 80. De ki: “Rabbim, beni doğruluk girdirişiyle girdir ve beni doğruluk çıkarışiyle çıkar. Bana katından yardımcı bir güç ver.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 80 Şöyle yakar: “Rabbim! Beni, gireceğim yere doğruluk-dürüstlükle sok, çıkacağım yerden doğruluk-dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç/kanıt ver.” |
Ali Bulaç | 81- De ki: ‘Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.’ |
Diyanet Vakfı | 81. Yine de ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 81-Ve de ki: “Hak geldi, batıl yok oldu; gerçekten batıl pek zavallıdır!” |
Süleyman Ateş | 81. De ki: “Hak geldi, batıl gitti; zaten batıl yok olmağa mahkumdur.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 81 Ve de ki: “Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti. Bâtıl, yok olmaya zaten mahkûmdu.” |
Ali Bulaç | 82- Kur’an’dan mü’minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz. |
Diyanet Vakfı | 82. Biz, Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 82-Biz de Kur’an’dan müminler için bir şifa ve bir rahmet olan ayetleri peyderpey indiririz. Zalimlerin ise ancak zararım artırır. |
Süleyman Ateş | 82. Biz Kur’an’dan mü’minlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz. Ama bu, zalimlerin ziyanını artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 82 Biz Kur’an’dan, inananlar için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Ama bu, zalimlerin yıkımını artırmaktan başka katkı sağlamıyor. |
Ali Bulaç | 83- İnsana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa kapılır. |
Diyanet Vakfı | 83. İnsana nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirip yan çizer; ona bir de zarar ziyan dokunacak olsa iyice karamsarlığa düşer. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 83-Öyledir, Biz insana nimet verdiğimiz zaman aldırmaz, yan büker; kendisine kötülük dokunduğu zaman da pek umutsuz olur. |
Süleyman Ateş | 83. İnsana ni’met verdiğimiz zaman, yüz çevirip yan çizer. Ona bir zarar dokununca da umutsuzluğa düşer. |
Yaşar Nuri Öztürk | 83 İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca da hemen ümitsiz oluverir. |
Ali Bulaç | 84- De ki: ‘Herkes kendi yaratılışına (fıtrat tarzına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir.’ |
Diyanet Vakfı | 84. De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 84-De ki: “Herkes kendi uyarına=temayülüne göre hareket ediyor. O halde kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.” |
Süleyman Ateş | 84. De ki: “Herkes kendi karakterine göre hareket eder. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu daha iyi bilir.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 84 De ki: “Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.” |
Ali Bulaç | 85- Sana ruh’tan sorarlar; de ki: ‘Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.’ |
Diyanet Vakfı | 85. Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 85-Bir de sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindendir. Size ise pek az bilgi verilmiştir.” |
Süleyman Ateş | 85. Sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 85 Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir. Ve size, ilimden sadece az bir şey verilmiştir.” |
Ali Bulaç | 86- Andolsun, eğer dilersek, sana vahyettiklerimizi gerçekten gideriveririz, sonra bunun için bize karşı bir vekil bulamazsın. |
Diyanet Vakfı | 86. Hakikaten, biz dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bu durumda sen de bize karşı hiçbir koruyucu bulamazsın. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 86-Andolsun ki, dilersek sana vahyettiğimizi tamamen gideriveririz; sonra Bize karşı kendine bir vekil de bulamazsın. |
Süleyman Ateş | 86. Andolsun, biz dilesek, sana vahyettiğimiz(ayetler)i tamamen gideririz; sonra onun (geri alınması) için bize karşı sana bir yardımcı bulamazsın. |
Yaşar Nuri Öztürk | 86 Yemin olsun, biz dilesek sana vahyetmiş olduğumuzu tamamen gideriveririz, sonra onu elde etmek için bizim katımızda kendine bir vekil de bulamazsın. |
Ali Bulaç | 87- (Vahyi sende bırakan) Rabbin rahmetinden başka (sı değildir). Şüphesiz O’nun lütfu senin üzerinde çok büyüktür. |
Diyanet Vakfı | 87. Ancak Rabbinin rahmeti (sayesinde Kur’an bâki kalmıştır). Çünkü O’nun sana lütufkârlığı çok büyüktür. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 87-Ancak Rabbinden bir rahmet olarak (vahyettiklerimi ortadan kaldırma işini) yapmadık. Gerçekten O’nun sana olan lütfü çok büyüktür. |
Süleyman Ateş | 87. Ancak Rabbin sana acıyarak ayetlerini geri almamaktadır. Çünkü O’nun sana olan lutfu cidden büyüktür. |
Yaşar Nuri Öztürk | 87 Ancak, Rabbinden bir rahmet müstesna. Kuşkusuz, O’nun sana lütfu pek büyüktür. |
Ali Bulaç | 88- De ki: ‘Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- bir benzerini getiremezler.’ |
Diyanet Vakfı | 88. De ki: Andolsun, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 88-De ki: “Yemin ederim eğer insanlar ve cinler bu Kur’an’ın benzerini getirmek üzere toplansalar, birbirlerine yardımcı bile olsalar onun bir benzerini getiremezler. |
Süleyman Ateş | 88. De ki: “Andolsun eğer insan(lar) ve cin(ler) bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine arka ol(up yardım et)seler yine onun benzerini getiremezler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 88 De ki: “Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine de destek olsalar, onun bir benzerini yine de ortaya getiremezler.” |
Ali Bulaç | 89- Andolsun, bu Kur’an’da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler. |
Diyanet Vakfı | 89. Muhakkak ki biz, bu Kur’an’da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 89-Andolsun ki Biz bu Kur’an’da dillere destan olacak her manadan türlü türlü anlattık; ifadeler yaptık yine insanların çoğu gavurlukta ısrar ettiler; |
Süleyman Ateş | 89. Andolsun biz bu Kur’an’da insanlara her çeşit misali türlü biçimlerde anlattık, ama insanlardan çoğu inkarda direttiler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 89 Yemin olsun, biz bu Kur’an’da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler. |
Ali Bulaç | 90- Dediler ki: ‘Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.’ |
Diyanet Vakfı | 90. Onlar: “Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız.” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 90-Ve dediler: Biz sana asla inanmayız, ta ki bizim için şu yerden bir pınar akıtasın, |
Süleyman Ateş | 90. Dediler ki: “Yerden bize bir göze fışkırtmadıkça sana inanmayız!” |
Yaşar Nuri Öztürk | 90 Dediler ki: “Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadığın sürece sana asla inanmayacağız!” |
Ali Bulaç | 91- ‘Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.’ |
Diyanet Vakfı | 91. “Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın.” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 91-veya hurmalıklardan ve üzümlüklerden bir bahçen olsun da aralarında şarıl şarıl çaylar akıtasın, |
Süleyman Ateş | 91. Yahut senin hurmalardan ve üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı, aralarından ırmaklar fışkırtmalısın! |
Yaşar Nuri Öztürk | 91 “Yahut senin, hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı. Onların aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın.” |
Ali Bulaç | 92- ‘Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.’ |
Diyanet Vakfı | 92. “Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah’ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin.” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 92-yahut iddia ettiğin gibi göğü üzerimize parça parça düşüresin veya Allah’ı ve melekleri kefil getiresin, |
Süleyman Ateş | 92. Yahut zannettiğin gibi üzerimize gökten parçalar düşürmelisin, yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmelisin (onlar senin doğru söylediğine şahidlik etmelidirler)! |
Yaşar Nuri Öztürk | 92 “Yahut iddia ettiğin gibi göğü, parçalar halinde üzerimize düşürmelisin, yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza dikmelisin.” |
Ali Bulaç | 93- ‘Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.’ De ki: ‘Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?’ |
Diyanet Vakfı | 93. “Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız.” De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 93-veyahut altından bir evin olsun ya da gökyüzüne çıkasın; ona çıktığına da asla inanmayız; ta ki bize okuyacağımız bir mektup indiresin!” De ki: “Rabbimin şanı yücedir, ben sadece beşer olan bir peygamberim.” |
Süleyman Ateş | 93. Yahut altundan bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Ama, sen üzerimize, okuyacağımız bir Kitap indirmedikçe senin sadece göğe çıkmana da inanmayız! De ki: “Rabbimin şanı yücedir. (Böyle şeyleri yapmak benim işim değildir). Ben, sadece elçi ol(arakgönderil)en bir insan değil miyim?” |
Yaşar Nuri Öztürk | 93 “Yahut altından bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin. Ancak senin göğe çıktığına, okuyacağımız bir kitabı bize indireceğin zamana kadar, asla inanmayız!” De ki: “Rabbimin şanı yücedir. Ben, insan bir resulden başka neyim ki?” |
Ali Bulaç | 94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: ‘Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?’ demelerinden başkası değlidir. |
Diyanet Vakfı | 94. Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını sırf, “Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?” demeleri engellemiştir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 94-Kendilerine doğru yolu gösteren rehber geldiğinde insanların iman etmelerine ancak şöyle demeleri engel oldu: “Allah bir insanı mı peygamber gönderdi?” |
Süleyman Ateş | 94. Zaten kendilerine hidayet geldiği zaman insanları doğru yola gelmekten alıkoyan şey, hep: “Allah, bir insanı elçi mi gönderdi?” demeleridir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 94 Kendilerine hak kılavuzcusu geldiğinde, insanların iman etmelerine, şöyle demelerinden başka bir şey engel olmadı: “Allah, bir insan mı resul gönderdi?” |
Ali Bulaç | 95- De ki: ‘Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.’ |
Diyanet Vakfı | 95. Şunu söyle: Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 95-Söyle onlara: “Eğer yeryüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten melek olan bir peygamber gönderirdik!” |
Süleyman Ateş | 95. De ki: “Eğer yer yüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir meleği elçi gönderirdik.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 95 De ki: “Eğer yeryüzünde doygunluğa ulaşmış melekler dolaşır olsaydı, elbette gökten onlara bir melek-resul gönderirdik.” |
Ali Bulaç | 96- De ki: ‘Benimle aranızda şahid olarak Allah yeter; kuşkusuz O, kullarından gerçeğiyle haberdardır, görendir.’ |
Diyanet Vakfı | 96. De ki: Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kâfidir. Zira O, kullarını hakikaten bilip görmektedir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 96-De ki: “Allah, sizinle benim aramda şahit olarak yeter. Gerçekten O, kullarından haberdardır, çok iyi görendir.” |
Süleyman Ateş | 96. De ki: “Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. O, kulları(nın halleri)ni haber alır, görür.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 96 De ki: “Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. O, kullarından haberdardır, onları görmektedir.” |
Ali Bulaç | 97- Allah, kimi hidayete erdirirse, işte o, hidayet bulmuştur, kimi saptırırsa onlar için O’nun dışında asla veliler bulamazsın. Kıyamet günü, biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sükun buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız. |
Diyanet Vakfı | 97. Allah kime hidayet verirse, işte doğru yolu bulan odur; kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık onlara, Allah’tan başka dostlar bulamazsın. Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzükoyun haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça onun alevini artırırız. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 97-Ve Allah her kime hidayet öderse, o doğru yolu tutar; her kimi de sapıklık içinde bırakırsa, artık onlar için Allah’tan başka yardımcılar bulamazsın. Ve Biz onları kıyamet günü, kör, dilsiz, sağır oldukları halde yüzü koyun haşrederiz; varacakları yer cehennemdir; alevi dindikçe onlara ateşi artırırız. |
Süleyman Ateş | 97. Allah kime hidayet ederse, işte doğru yolu bulan odur. Kimi de sapıklıkta bırakırsa artık onlar için O’ndan başka veliler bulamazsın. Kıyamet günü onları, yüzü koyun, kör, dilsiz ve sağır bir halde süreriz. Varacakları yer cehennemdir. Ateş her dindikçe, onlara çılgın alevi artırırız. |
Yaşar Nuri Öztürk | 97 Allah kime hidayet verirse doğru olan yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın. Kıyamet günü böylelerini kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzleri üstüne sürerek haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir ki, alevi dindikçe kızgın ateşini körükleyiveririz. |
Ali Bulaç | 98- Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: ‘Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?’ demelerine karşılık cezalarıdır. |
Diyanet Vakfı | 98. Cezaları işte budur! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr etmişler ve: “Sahi bizler, bir kemik yığını ve kokuşmuş toprak olduktan sonra yeni bir yaratılışla diriltilmiş mi olacağız?” demişlerdir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 98-Bu, onların cezasıdır, çünkü onlar ayetlerimizi inkar ettiler ve: “Sahi biz bir yığın kemik ve ufalanıp tozduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” dediler. |
Süleyman Ateş | 98. İşte cezaları budur. Çünkü onlar, ayetlerimizi inkar ettiler ve: “Biz kemikler ve ufalanmış toprak haline geldikten sonra mı, biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” dediler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 98 Cezaları işte budur. Çünkü ayetlerimizi inkâr ettiler ve şöyle dediler: “Biz, bir kemik yığını olduktan, un-ufak hale geldikten sonra mı, sahi bundan sonra mı, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” |
Ali Bulaç | 99- Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. |
Diyanet Vakfı | 99. Düşünmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya da kadirdir! Allah, onlar için bir vâde takdir etti. Bunda şüphe yoktur. Ama zalimler, inkârcılıktan başkasını kabullenmediler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 99-Gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’ın, kendilerinin benzerini yaratmaya kadir olduğunu görmediler mi? Kendileri için şüphe edilmeyen bir vade tayin etmiştir. Fakat zalimlerin gavurluktan başkasına baktıkları yok! |
Süleyman Ateş | 99. Görmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerini yaratmağa da kadirdir? Kendileri için, bir süre koymuştur, onda hiç şüphe yoktur. Ama zalimler inkardan başka bir şey yapmazlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 99 Görmediler mi ki, o, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da Kaadir’dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku yok. Ama zalimler, inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar. |
Ali Bulaç | 100- De ki: ‘Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine malik olsaydınız, bu durumda harcama endişesiyle gerçekten (cimrilik edip elinizde) tutardınız. İnsan pek cimridir. |
Diyanet Vakfı | 100. De ki: Rabbimin rahmet hazinesine eğer siz sahip olsaydınız, harcanır korkusuyla kıstıkça kısardınız. İnsanoğlu da pek eli sıkıdır! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 100-De ki: ” Rabbimin rahmet hazinelerine siz malik olsaydınız, o zaman da elden çıkar korkusuyla kimseye birşey vermezdiniz. İnsan zaten çok cimridir!” |
Süleyman Ateş | 100. De ki: “Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız, harcamaktan korkarak tutardınız. Gerçekten insan çok cimridir! |
Yaşar Nuri Öztürk | 100 De ki: “Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da harcanır-biter korkusuyla cimri davranırdınız.” İnsan çok cimridir. |
Ali Bulaç | 101- Andolsun, biz Musa’ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte İsrailoğullarına sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: ‘Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum’ demişti. |
Diyanet Vakfı | 101. Andolsun biz, Musa’ya açık açık dokuz âyet verdik. Haydi İsrailoğullarına sor. Musa onlara geldiğinde Firavun ona, “Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 101-Andolsun ki, Musa’ya apaçık dokuz mucize verdik. Sor İsrail oğullarına; Musa onlara geldiği vakit, Firavun ona dedi ki: “Ey Musa ben seni kesin büyüye tutulmuş sanıyorum!” |
Süleyman Ateş | 101. Andolsun biz Musa’ya açık açık dokuz mu’cize vermiştik. İşte İsrail oğullarına sor: Musa onlara gelmiş; Fir’avn ona: “Ey Musa, ben seni büyülenmiş sanıyorum” demişti. |
Yaşar Nuri Öztürk | 101 Yemin olsun, biz, Mûsa’ya açık-seçik dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor: Hani, Mûsa onlara geldiğinde Firavun ona şöyle demişti: “Ben senin kesinlikle büyülendiğini düşünüyorum, ey Mûsa!” |
Ali Bulaç | 102- O da: ‘Andolsun, bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum’ demişti. |
Diyanet Vakfı | 102. (Musa Firavun’a:) “Pek âlâ biliyorsun ki, dedi, bunları, birer ibret olmak üzere, ancak, göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de senin hakikaten mahvolduğunu sanıyorum!” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 102-Musa da: “Pekala bilirsin ki, bunları, göklerin ve yerin Rabbi ancak birer ibret olmak üzere indirdi. Mutlaka ben de seni, ey Firavun helak olmuş sanıyorum!” |
Süleyman Ateş | 102. Musa dedi ki: “Bunları, ancak göklerin ve yerin Rabbinin, (benim doğruluğumu belgeleyen) kanıtlar olarak indirdiğini pekala bildin. Ey Fir’avn, ben de seni mahvolmuş görüyorum. |
Yaşar Nuri Öztürk | 102 Mûsa dedi: “Yemin olsun, sen bilmektesin ki, bunları, basîretle görülebilecek ibretler halinde/basîretler olarak o, göklerin ve yerin Rabbinden başkası indirmedi. Vallahi ben seni mahvolmuş görüyorum, ey Firavun!” |
Ali Bulaç | 103- Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, biz de onu ve beraberindekileri hep- birlikte boğuverdik. |
Diyanet Vakfı | 103. Derken, Firavun onları ülkeden çıkarmak istedi. Bu yüzden biz onu ve maiyyetindekilerin hepsini (denizde) boğduk. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 103-104-Derken Firavun onları o yerden belinletmek (sürüp çıkarmak) istedi, Biz de hem kendisini, hem de beraberindekilerin tümünü birden boğuverdik; arkasından da İsrail oğullarına dedik ki: “Haydi, yeryüzünde yerleşin; sonra ahiret va’di geldiği vakit hepinizi dürüp bükerek (bir araya) getireceğiz.” |
Süleyman Ateş | 103. Fir’avn onları o ülkeden sürüp çıkarmak istedi, biz de onu, yanındakilerle birlikte toptan boğduk. |
Yaşar Nuri Öztürk | 103 Firavun onları o topraktan sürüp çıkarmak istedi de biz onu ve yanındakilerin tümünü boğduk. |
Ali Bulaç | 104- Ve onun ardından İsrailoğullarına söyledik: ‘O toprak (yurt)ta oturun, ahiret va’di geldiğinde hepinizi derleyip-toplayacağız.’ |
Diyanet Vakfı | 104. Arkasından da İsrailoğullarına: “O topraklarda oturun! Ahiret vâdi tahakkuk edince, hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz” dedik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 103-104-Derken Firavun onları o yerden belinletmek (sürüp çıkarmak) istedi, Biz de hem kendisini, hem de beraberindekilerin tümünü birden boğuverdik; arkasından da İsrail oğullarına dedik ki: “Haydi, yeryüzünde yerleşin; sonra ahiret va’di geldiği vakit hepinizi dürüp bükerek (bir araya) getireceğiz.” |
Süleyman Ateş | 104. Onun ardından İsrail oğullarına: “O ülkede oturun, ahiret zamanı gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz,” dedik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 104 Bunun ardından, İsrailoğullarına şöyle dedik: “Şu toprakta oturun. Âhiret vaadi/ikinci vaat gelince, sizi toplayıp bir araya getireceğiz.” |
Ali Bulaç | 105- Biz onu (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ve o hak ile indi; seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik. |
Diyanet Vakfı | 105. Biz Kur’an’ı hak olarak indirdik; o da hakkı getirdi. Seni de ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 105-Bunu (Kur’an’ı) gerçeğin ifadesi olarak indirdik, o da gerçek bir şekilde indi. Seni ancak sevabımızın müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. |
Süleyman Ateş | 105. Biz o(Kur’a)nı hak olarak indirdik ve o, hak ile inmiştir. Seni de ancak bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 105 Biz onu hak ile indirdik ve o hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. |
Ali Bulaç | 106- Onu bir Kur’an olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik. |
Diyanet Vakfı | 106. Biz onu, Kur’an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye (âyet âyet, sûre sûre) ayırdık; ve onu peyderpey indirdik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 106-Hem onu bir Kur’an olarak ayet ayet ayırdık ki, insanlara dura dura okuyasın, hem de gerektikçe parça parça indirdik. |
Süleyman Ateş | 106. Onu, insanlara ağır ağır okuman için, okuma parçalarına ayırdık ve onu azar azar indirdik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 106 Onu, okunacak şeyleri toplayan bir kitap/ bir Kur’an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye kısımlara ayırıp ağır ağır indirdik. |
Ali Bulaç | 107- De ki: ‘İster ona inanın, ister inanmayın: O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler.’ |
Diyanet Vakfı | 107. De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur’an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 107-De ki: “İster ona inanın, ister inanmayın; zira bundan önce kendilerine bilgi verilmiş olanlara okununca çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar ve diyorlar ki: |
Süleyman Ateş | 107. De ki: “Siz ister ona inanın, ister inanmayın, O, daha önce kendilerine bilgi verilenlere okunduğu zaman onlar, derhal çeneleri üstüne secdeye kapanırlar.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 107 De ki: “İster inanın ona, ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar.” |
Ali Bulaç | 108- Ve derler ki: ‘Rabbimiz yücedir, Rabbimizin va’di elbette gerçekleşmiş bulunuyor.’ |
Diyanet Vakfı | 108. Ve derlerdi ki: Rabbimizi tesbih ederiz. Rabbimizin vâdi mutlaka yerine getirilir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 108-Rabbimizi tenzih ederiz. Gerçekten Rabbimizin va’di kesinlikle gerçekleşmiş bulunuyor; |
Süleyman Ateş | 108. Rabbimizin şanı yücedir, gerçekten Rabbimizin sözü mutlaka yerine getirilir! derler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 108 Ve diyorlar: “Rabbimizin şanı yücedir, Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir!” |
Ali Bulaç | 109- Çeneleri üstüne kapanıp ağlıyorlar ve (Kur’an) onların huşu (saygı dolu korku)larını arttırıyor. |
Diyanet Vakfı | 109. Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. (Kur’an okumak) onların saygısını artırır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 109-Ve ağlayarak çeneleri üstü kapanıyorlar; o onların ürpertilerini de artırıyor. |
Süleyman Ateş | 109. Ağlayarak çeneleri üstüne kapanırlar ve Kur’an onların derin saygısını artırır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 109 Ağlayarak çeneleri üstü kapanıyorlar; o onların huşûunu artırıyor. |
Ali Bulaç | 110- De ki: ‘Allah, diye çağırın, ‘Rahman’ diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O’nundur.’ Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. |
Diyanet Vakfı | 110. De ki: “İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O’na hastır.” Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 110-De ki: “Allah deyin, Rahman deyin; hangisini derseniz, hep O’nundur, o en güzel isimler. Bununla beraber namazında çok bağırma, çok da gizleme; ikisinin arası bir yol tut. |
Süleyman Ateş | 110. De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırsanız en güzel isimler O’nundur. Namazında pek bağırma, pek de sesini gizleme, bu ikisinin arasında bir yol tut. |
Yaşar Nuri Öztürk | 110 De ki: “İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler/Esmâül Hüsna O’nundur. Namazında/duanda sesini yükseltme, kısma da. İkisi ortası bir yol tut.” |
Ali Bulaç | 111- Ve de ki: ‘Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah’adır.’ Ve O’nu tekbir edebildikçe tekbir et. |
Diyanet Vakfı | 111. “Çocuk edinmeyen, hakimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah’a hamdederim” de ve tekbir getirerek O’nun şanını yücelt! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 111-Ve şöyle de: “Hamd o Allah’a ki, hiçbir çocuk edinmedi; O’na mülkte bir ortak da olmadı; O’na aczi yüzünden bir yardımcı da olmadı.” O’nu tekbir ile büyükle de büyükle! |
Süleyman Ateş | 111. Çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, acze düşüp de yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a hamdolsun! de ve O’nu gereği gibi tekbir et (saygı ve tekbir ile an). |
Yaşar Nuri Öztürk | 111 Şöyle de: “Hamt, o Allah’a özgüdür ki, çocuk edinmemiştir; mülk ve yönetiminde ortağı yoktur; âcizlik yüzünden dost edinmemiştir.” Ve tekbir edip yücelt O’nu! |
http://www.kuranikerim.gen.tr sitesinden alınmıştır.
İsra suresi – Karşılaştırmalı meal