Anasayfa / ŞİRK VE KÜFÜR / İsrailiyattan korunma yolları
imanilmihali.com
İsrailiyattan korunma yolları

İsrailiyattan korunma yolları

İsrailiyattan korunma yolları

İsrailiyat kelimesinin Ehli Kitab ile diğer kültürlerden Kur’an tefsirine hile yoluyla girmiş olan kasıtlı örf ve rivayetler olduğunu ve bu kasıtlı ekleme ve değiştirmeler daha çok Yahudiler tarafından yapıldığı için de bu kelimenin genel isminin İsrailiyat olduğunu önceki yazımızda görmüştük.

Tefsirden hadislere, rivayetten içtihadlara kadar pek çok alanda kendisini gösteren İsrailiyatın mevcudiyetini iki hususa bağlamak ve doğru nedeni bulmak korunmak için ilk adımdır.

İlk düşünce şudur ki; Yahudiler İslam’a katkı sağlamak için yardım etmişler, ve sahabelerden başlayarak ta İslam alimleri tahrif edilmemiş Tevrattaki hikmetleri Kur’an’a uygun farzıyla alıp tefsir ve hadislere yerleştirmişlerdir.

İkinci düşünce ise; İslam alemine külliyen düşman olan İsrailiyat yani yahudilik (özellikle katolik ve siyonist yahudilik) İslam’ı tahrif etmek adına bu işi yapmıştır.

Genel gidişat, tarih ve Peygamberimiz zamanındaki yahudi tutumları dikkate alınırsa ilk düşüncenin yani iyi niyetli veya cahilce yaklaşım kabul edilemez olduğu zaten anlaşılacaktır. Doğru cevap ikinci düşüncedir ve ezelden ebede kadar da bu intikam hırsı devam edip gidecektir.

İsrailiyatın sinsice, el altından, kelime oyunlarıyla yapılması ve ayetleri değiştiremeyen şeytan evliyalarının oynamayı tefsir, meal ve hadislerde gerçekleştirmeye gayret etmesi zaten art niyetinde ispatıdır.

Bu oyunun pis ve çirkin olduğu anlaşıldıktan sonra nelere yoğunlaştığını bilmek lazım gelir ki iman cephesinde korunma için daha sağlam Kur’ani kaleler inşa edilebilsin.

Tefsir ilk hamleleridir ki haklarında gelen çoğu menfi ayetin tefsirini bilerek ve isteyerek, hem de bunu İslam alimlerine yaptırarak yahudiliğin genelinden özeline, geniş zamandan spesifik bir olaya çevirmeye gayret etmişler, çoğu zaman da bir kişiye münhasır kılmaya gayret etmişlerdir.

Keza, tıpkı münafıklar hakkında gelen ayetler herkese hitap ederken birilerinin sadece o kişiye mal etmeye çalışması gibi kötü emsal ve huylardan arınmak böylece Kur’an’ın aslında lanetlemediği bir ırk/din olduklarını ispata çalışmaktalar ki Kur’an mü’minleri onlara sempati duysun ve dinlerine alaka göstersin.

İkinci oynama sınırsız bir nmiktarda hadislerdedir ki Peygamberimizin vefatından sonra bu iş o denli hızlanmıştır ki bugün sayıları milyonlarla ifade edilen hadisleri zaten Peygamberimizin söylemesi ve birilerinin bu hadislere imza atıp şahit olması mümkün değildir.

Peygamberimizin bir beşer olarak yüceltilmesi, din adına hüküm veriyor gösterilemesi, gaybdan haberler vermesi israiliyat tehlikesinden ziyade şirk tehlikesine daha yakındır ve severek bir kulu ilahlaştırmak veya reddederek dine aykırı davranmak kutuplu bu iki başlı tehlike yahudilerin en etkili oyunudur.

Rivayet ve içtihadlara gelince tehlike orada da kendisini gösterir ve ihtimali zayıf olan bu sözler zaten hadis mahiyetinde bile sayılmazken topluma doğru olarak lanse edilmekte, arkasına “doğrusunu Allah bilir” gibi laflar eklenerek taraftar toplanılmaya çalışılmaktadır.

Örf ve alışkanlıklarda durum çok daha vahimdir. Nazar boncuğu, merdiven altından geçmemek, onüçün, baykuşun uğursuzluğu gibi hurafe ve batıl inançlar bu kapsamda dine sokulmuş şeylerdir. Temeli belli olmayan ama yahudilikte var olan, Peygamberimize yapılan atfın zayıf ve çelişkili olduğuna inanılan herşeye bu nedenle şüpheyle bakmak lazım gelir.

Basılı eserler dediğimiz mişnalar yani Kur’an dışındaki tüm beşeri kitaplar bunların egegenliğinde basılmakta veya kaleme alınmaktadır. En azından içerlerine satır ve paragraf eklemek suretiyle asıl gaye saptırılmaktadır ki tefsirler bu anlamda başı çekmektedir. Meallerde de İslam’ı ılımlılaştırmak gayeli oyunlar, zamana uydurma çabaları, kelimelerin yanına parantez açarak konu saptırmaları buna başkaca örneklerdir.

İslam alimlerinin gerek sahabeler döneminde, gerekse Peygamberimizin vefatından sonra yahudi din adam ve alimleriyle bir araya gelmeleri, hatta istişare etmeleri gayet normaldir. Lakin bu toplantılarda değişmesi gerekenler İslam alimleri değil diğer taraftır. Aksine onlardan alınıp dine iyi niyetli bile olsa ithal edilen herşey dini değiştirmek veya tahrif etmek manası taşırki Allah korusun şirk’e imza atmaktır. Bu kapsamda Ehl-i Sünnetin bilerek ve isteyerek bunu yapması mümkün değildir.

Ama bu durum kötü niyetli münafıkların varlığına veya İslam alimlerinin cahilliğine ve kabalanın mucize diye lanse edilen büyü kokan gizemli havasının akılları karıştırmasına da engel değildir.

Sonuçta sayısız söz ve satır İsrailiyat kokuyorken birilerinin bunu bilerek ve isteyerek en masum ifadeyle cehaletten ötürü İslam’a kattığı bellidir ki bu fatura daha çok din adamlarına aittir. Çünkü halkın, cemaatin, dinle doğrudan ilgisi olmayan kimselerin dine bu zararı vermesi tekniken mümkün değildir.

İsrailiyatın en büyük etki ve gayesi ise muhakkak; İslam’a gönül vermiş kulları, Kur’an’ı anlamadan okumaya (duvara asarak saygı göstermeye) sevk ederek hikmetten nasipsiz kalmalarını sağlamak olmuştur. Arapçanın kutsallaştırılması gayretinin İsrailiyat kaynaklı olduğu düşünülürse ve yahudiliğin tabiatı gereği ibranice değil de arapçanın öne çıkarılması oyunun anlaşılması için yeterlidir.

Mesih, mehdi, teslis, uydurma dini hikayeler ve kıyamete-gayba ait bilgilerin dine sokulması da bu gayretlerin ürünüdür çünkü Kur’an’dan haberi olmayanları kandırmak her zaman mümkündür.

Acı olan şudur ki halkın geçenlerde bir ankette yayınlandığı gibi % 92’si Kur’an’ı anlayarak okumamıştır. Bu israiliyatın zaferi, İslam’ın acı gerçeği ve iman cephesinin zayıflığının delilidir. Bu sayının içinde sanatçılardan gazetecilere, siyasilerden askerlere, ekonomicilerden sporculara kadar büyük çoğunluğun dahil olduğu düşünülürse sosyal yapımızdaki çarpıklıklar, tüm işlerimizdeki hatalar ve ahlaki yapımızdaki müslüman bir topluma yakışmayan çarpıklıklar da daha net anlaşılacaktır.

Doğru soru şudur; bir İslam ülkesinde ki halkın % 99’u müslümandır, bu kadar adi hile, oyun ve hırsızlıklar, yalan, iftira ve hortumlar, hoşgörüsüzlük ve sabırsızlıklar, rüşvet, fuhuş, zina gibi ahlaksızlıklar nasıl olur?

Nasıl çoğunluğu günde beş vakit namaz kılan bir topluluk bunları yapar veya yapanlara sessiz kalır?

İşte bu yozlaşmalar Kur’an’dan uzaklaşan toplumun belasıdır.

Bu halk nasıl İsa Peygamberin geleceğini, Yahudilerin seçilmiş ırk olduğunu, İbrahim Peygamberin (haşa) kızlarıyla cinsi münasebete girdiğine inanır?

İşte bu cahillikler israiliyatın başarısıdır.

İsrail bu yüzden dünyayı yönetir. Hristiyanlar dünyaya düşmüş eğlenirken, latince incil ve zebur okurken, tevrat incilin içine kadar girmişken israiliyata karşı koymaları zaten mümkün değildir. Dahası İncil çok daha önceden israiliyat ile tanışmış ve teslim olmuştur. Bu yüzden İncil’in tahrif edilmiş olduğu da açıktır.

Kur’an Allah korumasında olduğu için, Müslümanların tek Allah’a olan inançlarında azim ve sebat hat safhada olduğu için isriiliyata direnç fazla olduğundandır ki sıra en son İslam’a ve Türklüğe gelmiştir.

Lakin yukarıdaki örneğe bakarak şu söylenebilir ki kahve falı ve burç fallarından, kurşun, muska ve türbelerden medet uman bir topluma Allah yardım etmeyecektir.

Ayrıca toplumun paraya, lükse, estetik ameliyatlara, israfa, serbestliğe alıştırılması da israiliyat ürünüdür. Gece klüplerinde içilen içkilerle başlayan dipsiz ilişkilerin mimarları bunu modernlik ve özgürlük olarak lanse eden yahudi kaynaklardır ki kendi gençlikleri bunları yapmak bir yana internet ve filmlerden bile uzaktır.

İsrail halkının surlar arkasında günde en az sekiz saat zorunlu din dersi alıyor olması ve özellikle kızların okuma yazmayı ancak hayata yetecek kadar öğrenmesi (modern dünyadan habersiz – virüs almadan yetişsinler gayesiyle) tesadüf değildir. Kendi halkına bunu reva gören yahudi zihniyetinin diğer din ve ulusları eğlence ve şehvete yönlendirmesi din olgusunun zayıflatılması ve özellikle bunlara temelden karşı çıkan İslam’ın yok edilmesi gayelidir.

O israil ki kendi kutsal kitabını bil hahamlar eliyle tahrif etmiş ve talmud denen tefsiri ve kabala denen büyü kitabını dine egemen kılmıştır. Dahası tevrat hükümlerinin çoğusu kabala lehine değiştirilmiş veya kabaladan eklemeler yapılarak gaye saptırılmıştır. Tevrattan çok önceleri putperestlik inanışı (şeytana tapma alışkanlığı) nedeniyle tüm peygamberlere karşı çıkan, bir kısmını öldüren israiloğulları (Beni İsrail halkı dahil) Tevrat ve Hz. Musa’ya da karşı çıkmış, Hz. Musa’nın sayısız mucizelerine, Yüce Allah’ın sayısız nimet ve teşviklerine rağmen her fırsatta eski dinleri olan şirk dinine geri dönmüşler, seçilmiş ırk ve yeni dünya düzeni yalanıyla dünyayı şeytana tapan bir beşeriyete ulaştırmak için ymin etmiş ve şeytanla anlaşma yapmışlardır.

Meselenin gerekçesi de anlaşıldığına göre şimdi israiliyatın en büyük üç düşmanını tanımak lazım gelir ki bunlar; Hz. İsa (as), müslümanlar (yahudi olmayan herkes ama öncelikle müslümanlar) ve barbar olarak nitelenen Türk’lerdir.

Şeytana tapar haldeki siyonist yahudiler için ezeli düşmanlar arasında olmak gurur vericidir. Ama tehlike şuradadır ki onların düşmanlığı hırs, intikam ve kine dayalıdır ve ezelidir. Bu üç düşmanın tamamının hak yolun davetçi ve iştirakçileri olduğu da hatırlanırsa israiliyatın maksadı da anlaşılmış olur.

Son söz şudur ki tüm hakikat Kur’an’dadır.

Haklarında inen sayısız ayet ile huy ve inançları, hata ve yanlışları anlatılmış israiloğullarının el yapımı dinleri, münafık ve müşrikleri satın almaları, hatta Medine zamanı Müslümanlara karşı savaşmaları için kafirlere para vermeleri malum ve ispatlı olan bu inancın batıl olduğuna şüphe yoktur. Ancak bunlarla savaşmak ve direnmek gücünün kaynağı sadece Kur’an’dır.

Yüce Allah’ın korumasındaki ayetlere müdahale edemeyişleri nedeniyle tefsirlele oynayabilen bu gafillerin gücü elbette hakkı değiştirmeye yetmeyecektir. Ama hak ve hakikat Kur’an’dan değil de birilerinden veya mişnalardan öğrenilirse, sadece şeyh, şıh, hocalar dinlenirse bu hakikatin gün ışığına çıkması engellenecektir.

Şirkle, şeytanla kan kardeşi olmuş siyonizmin etkisindeki yahudiliğin bu manada tehlikesi hristiyanlıktan daha fazladır ve mü’minler dikkatli olmalıdır. Çünkü her kul Allah’a daha doğmadan söz vermiş, her rekattaki Fatiha ile sapmışlara (yahudilere) uymamaya yemin etmiştir.

Sokakta dolaşan yahudileri tanımak için de o kulun Kur’an ile irtibatına ve iman yönünden Yüce Allah’ın önüne sadece kelimesini koyup koymadığına, para gibi dünyevi şeyleri ilahlaştırıp ilahlaştırmadığına ve nihayet Kur’an’ı anladığı dille ve öğrenip tatbik etmek arzusuyla okuyup okumadığına bakmak lazım gelir.

Yahudiden daha tehlikelisi de muhakkak Müslüman görünümlü yahudiler, münafık ve mürailerdir ki bunlar haklarında ceza kesinleşmiş olan müşrikler kadar tehlikelidir.

(Devam edecek)

İlgili yazı; İsrailiyat

Bu yazıyı okudunuz mu?

Allah ile aldatmak

İnsanlığın bir kısmını daima, tamamını bir süre aldatabilirsiniz ama tamamını daima aldatamazsınız. Bu kaide en ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir