Anasayfa / BAŞ YAZILAR / KADERE NASIL İMAN EDİLİR?
imanilmihali.com
amentü

KADERE NASIL İMAN EDİLİR?

KADERE NASIL İMAN EDİLİR?

Öncelikle şunu bir mü’min olarak bilmek ve tartışmasız kabul etmek gerekir ki kader ve kaza bilgisi sadece Allah rızasında gizlidir ve daha ziyade gayba ait olması nedeniyle üzerinde ahkâm kesilecek bir husus değildir. Bu yüzden İslam âlimlerinin çoğu bu konudan özellikle kaçınır. Bunun aksi hudutları aşmak ve Allah’ın kudret sahasına girmektir ki haddimiz değildir.

Öte yandan kaderi değişmez kabul etmek ve çabalamadan mukadderata razı olmak ne derece doğrudur? Kader tamamen yazılı olsa ve değişmese dünya hayatının imtihan olma vasfı olur muydu?

Tam aksine kader yazılmamış ve her tercihimizle değişen bir şey olsaydı milyarlarca insanın, milyarlarca değişkeni içinde dünyanın selamet ve düzeni sağlanabilir miydi?

Tüm planlar gibi kaderin de bir plan olduğunu düşünmek ama ara durumlarla insan, toplum veya tüm insanlığın denendiğini düşünmek belki en doğrusudur. Kaderin parçalarının zamanı geldiğinde hayata geçmesi yani kaza zaten bir ara durumdur. Bir de insanlığın gidişatına ve medeniyetin zaman – teknoloji- gelişmişlik – azmışlık durumuna göre bazı olayların yaşanması bir başka ara durumdur.

Şu kesinlikle bilinmelidir ki Allah zulmetmez gazap eder, Allah lütfeder, bağışlar, iyilik ve güzellik ister. İhmal, zulüm ve haksızlıklardan doğan gözyaşları Allah’ın değil kulların etkisiyledir. Bu zalimlerin keyfiyeti sınırsız demek değildir aksine zalimlere zulmetme yetkisini veren de Allah’tır.

Dahası ve daha karmaşık olanı bir insanın yaptığı bir vaka bir başkasını ve hatta toplumu mutlaka etkiler. Bu zincirleme reaksiyon zaman içinde ve coğrafyalar arası öylesine yayılır ki bazen kalıcı etkisi dünyayı sarar ve uzun yıllar sürer. Dolayısıyla insan bir sosyal varlıktır ve yaptığı herşeyin toplumu da etkileyeceğini bilmek zorundadır ve kader müstakil olarak beşere etiketlense de o beşer vasıtasıyla tüm topluma malolur.

Bu sayede değil midir deli insanlarca çıkarılan savaşlar milyonlarca cana mal olmuştur? Bu yüzden değil midir bulunan faydalı bir aşı milyonların hayatını kurtarmıştır?

Kader varlıkların ve doğal olarak insanların daha doğmadan evvel belirlenmiş akıbetleri, kaza ise bu akıbetlerin hayata geçmesidir. Kader olarak nelerin belirlendiğini ve hayata geçmeleri için ne gibi şartlar gerektiğini sadece Allah bilir çünkü kaderin kazası sadece gayba aittir ve gaybın bilgisi sadece Allah katındadır.

Bilebildiğimiz manada kaderi; doğum, ecel, büyük hastalık, fiziki yetersizlik, bela ve müsibetler, zenginlik gibi daha ziyade kalıcı, kontrol ve isteğimiz dışında gerçekleşen değişmez kilometre taşları olarak kabul ederiz.

Nefes aldığımız müddetçe kader kanaatimizce değişmez değildir. Yüce Allah’ın kudret ve ilmi sayesinde herkes ayette belirtildiği şekilde yılda bir veya iki kez denenmekte, vereceği tepkiye göre sonraki hayatı muhtemelen belirlenmektedir.

“Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belâya çarptırılıp imtihan ediliyorlar. Sonra ne tövbe ederler, ne de ibret alırlar.” (Tevbe 9/26)

Yüce Allah’ın takdir ve kontrolündeki kader, ilahi iradenin tam egemen olarak şekillendirdiği ama aynı zamanda insanın yaptığı tercihlerle değişen bir sosyal ağ’dır. Burada bahsedilen iki irade vardır.

Teki ilahi iradedir ki Yüce Allah bu sayede dilediğini dilediği şekil ve zamanda yapar, yaratır, yok eder, bela ve müsibet verir, dilediğine de lütfeder, ihsan eder, hikmet verir.

Diğeri cüzi insan iradesidir ki sadece Allah’tan diler, el açar ve rızasını bildirir.

İlahi irade tam egemen ve sonsuz kudret sahibi olanken, cüzi irade ilahi iradenin onyına muhtaçtır.

Yüce Allah çoğu zaman kulunun iyi veya kötü dileğine, eyleme geçme arzusuna, işi yapma iradesine destek ve izin verir. Bu müsaade beraberinde gücü getirir ve kul iradesine aldığı olumlu cevap ile kendisinde o işi yapacak gücü bulur ve sonrasında iradesi hala devam ediyorsa iş gerçekleşir.

Bu iş iyi ise Yüce Allah kulu adına sevinir, kötüyse üzülür ama insana bahşettiği akla ve verdiği iyi-kötü seçme melekesine istinaden müdahele etmez. Her iki durumda da kul yaptığı işi kendisi dilemiş, dileğini Yüce Allah’a arz etmiş ve onay alıp eylemi gerçekleştirmiştir. Yani akıbetten tamamen kendisi sorumludur.

Dünya hayatının imtihan olması aslında tam budur. İnsan cüzi iradesine rağmen ilahi iradenin verdiği güçle iş görür. Kâinatı keşfeder, hayırlarda veya zulümde aşırı gider, teknolojiyi bu güçle müspet veya menfi kullanır.

Ahirette de kullandığı bu gücün hesabını verir ve eylemin sonucuna katlanır.

Kader insan elinde olmayan pekçok şeyi de barındırır ki rızık, müsibet, tabiat olayları gibi insan sadece seyircidir ve vereceği tepkilere göre yine sorumlu olur.

Kul ister kendi seviyesinde olsun ister ilahi seviyedeki büyük olaylarda olsun iş için güç diler ve bir şekilde tepki verir.

Dileyerek yaptığı herşey, büyük olaylara vereceği her tepki amel defterine işlenen birer satırdır.

Kul yaptığı işten sadece kendisi etkilenirse alacağı mükâfat veya ceza da o nispette olur. Yok, eğer bu işten toplumun tamamı etkileniyorsa alacağı mükâfat veya ceza da başka ve büyük olur. Sarhoşken araba sürüp yol kıyısında oynayan üç çocuğu ezen şöför ile sarhoşken uçurumdan düşüp ölen şöförün durumu bu yüzden bir değildir.

İman kaderin kendisine ve kazasına, doğal olarak ilahi kudrete yani Allah’a ve cüzi insan iradesine imandır. Kadere iman dediğimizde bir köşede oturup eceli beklemeyi değil gerçekleşen ara durumlarda doğru reaksiyonu verebilmeyi kast ederiz.

Tevekkül kaderin bir parçasıdır ama tevekkülden önce kulun gayret, niyet ve teşebbüsü gelir. Peygamberimizin dediği gibi mü’min elinden geleni yapmalı, niyet ve arzusunu ortaya koymalı sonrasında sadece Allah’a sığınıp güvenmelidir.

Kul elinden geleni yapmasa da Yüce Allah’ın korumaya gücü elbet yeter ama Yüce Allah kulun rızasını ve gayretini görmek ister ki iman bu yüzden sadece dille değil kalp ile de yapılır. Yani kulun sadece dili ile iman ettim demesi yeterli değildir.

Benzer şekilde kul tevekkül etmelidir ama öncesinde düşünce ve fiili ile bu sığınmaya niyetli ve istekli olduğunu Hak’ka göstermeli, başkaca ilah, kişi ve varlıklara meyletmediğini ispat etmelidir.

Kazaların hayata geçmesi kaçınılmaz mıdır bunu sadece Allah bilir. Aynı şekilde ecelin ertelenebilir mi olduğunu da.
Ama Yüce Allah sınırsız rahmet ve merhameti ile kulun iyi niyet ve çabasına mutlaka olumlu yanıt vercektir diye düşünürüz. Sonuçta kader kaza edildiğinde işimize gelmese de, canımızı yaksa da rıza göstermekten başka bir şey mü’mine yakışmayandır. Çünkü rıza gösterilen şey şöför, tabiat veya yıldırım değil bizzat Yüce Rabbimizin irade ve ilmidir.

Beş yaşında araba altında kalarak can veren bir çocuğa gözyaşı dökeriz ama biliriz ki onun kaderi kaza edilmiş ve eceli dolmuştur. Doksan beş yaşında bir ninenin hala sağlıklı olduğunu görür ve biliriz ki eceli daha dolmamıştır. Kimi zengin olur parasının miktarını bilmez, kimi açlıktan nefesi kokarken biliriz ki bu da varlıkla bir sınavdır. Malla, evlatla, çoklukla yapılan sınavlar bütünü olduğunu biliriz hayatın ve her durumd sınırsız güce tek malikimize boyun eğeriz.

Yakarışımız isyan değil yalvarmadır. Duaları kabul eden Allah rızamızı kabul etmek zorunda olmasa da bir şekilde cevap verecektir elbet. Dileğimizin gerçekleşmediği O’nun bizi duymaması değil dileğimize en azından şimdilik rıza göstermemesidir. Bu yüzden dua önemlidir.

Bu nednele dua ederken maddi şeyler dilemekten kaçınmak ve esenlik, refah, sağlık, afiyet gibi şeyler istenmelidir. Çünkü istenen maddi şeylerin beraberinde ne getireceğini kimse bilemez. Çok para isteyen ve rızasına kavuşan bir kul yakın zamanda bataklıklara ve şehvet uçurumlarına yuvarlanırsa sorumlusu sadece kendisidir. Yoksa o sınırsız mülkü kendisine – duasına istinaden – bahşeden Yüce Allah değildir.

Kader bu denli karışık ama bir o denli hassas bir yapıdayken dikkatli olunmak mecburiyeti vardır. Çünkü yapacağımız her şey sadece bizi etkilemeyecek ve yaptığımız hardal tanesi kadar herşeyin hesabı mutlaka sorulacaktır.

Mütevazı aklımız ve cüzi irademiz ile bize düşen; hakikate ve ilahi iradeye üstün gelmeye çalışmak değil, bu ilahi ilim ve kudrete layık kullar olabilmektir.

Kadere iman; işte bu esas ve usul çemberi içinde hayatı sorumluluğunu bilerek yaşamak, kadere ve kazaya razı olup, her bir ara durumda kendisine çeki düzen verip asla isyana kalkışmamak ve sadece Allah’ı ilah bilmektir.

Bu yazıyı okudunuz mu?

Kaderin Türk Milletine yüklediği ilahi görev

Kaderin Türk Milletine yüklediği ilahi görev

Kaderin Türk Milletine yüklediği ilahi görev “Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir