Anasayfa / DAHA FAZLA / Dini cep sözlük / Kısa dini bilgiler
imanilmihali.com
namaz

Kısa dini bilgiler

Kısa dini bilgiler terim ve kavramlar şeklinde kısaca ve özet olarak İslam ve imana ait hususları tarif eden ve özellikle gençlerle çocuklarımıza ışık tutmayı hedefleyen bir çalışmadır.

Kısa dini bilgiler

Abdest
Namazın şartlarından birisi olan abdest, vücudun belirli uzuvlarını usulüne uygun olarak yıkamak veya meshetmektir. Manevî temizlik ve namaz başta olmak üzere ibadetlere ruhen ve bedenen hazırlık mahiyetinde olan abdest, aynı zamanda maddî bir temizlenme vasıtasıdır.

Adak
Kişinin dinen yükümlü olmadığı halde, farz veya vacip türünden bir ibadet yapacağına dair Allah’a söz vermesidir.

Ahlak
“İnsanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine sebep olan manevî vasıfları, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlarının bütününe” verilen addır. İslâm ahlâkının kaynağı Kur’ân ve sünnettir.

Arasat (Meydanı)
Kıyâmetin kopmasından sonra diriltilecek olan insanların, dünyadaki inanç, söz, fiil ve davranışlarından sorguya çekilmek üzere sevk edilecekleri yerin adına denir. Bu mekâna mahşer ve mevkif de denir.

Allahümme
“Allâh’ım!” “Yâ Allâh!” anlamına gelen bir nida cümlesidir. Cümlenin sonundaki mim, “Yâ” nida harfinden bedeldir. “Mim” ile “Yâ” birlikte kullanılmaz. “Yâ Allah!” veya “Allâhümme” denir.

Abes
Kişiye dünya ve âhirette herhangi bir yarar sağlamayan söz, iş ve davranış anlamındadır. Kimseye faydası dokunmayan veya dini gaye taşımayan söz ve davranış abes sayılır.

Arş
Arş (çoğulu urûş); ıstılahta, gerçek mahiyetini, ölçü ve sınırını insan aklının kavrayamayacağı, gerçek içeriğini sadece Yüce Allah’ın bildiği, bütün âlem denilen yeri, gökleri, cenneti, cehennemi, sidreyi, kürsiyi kaplayan ilâhî taht ve hükümranlık demektir.

Avret
İnsan vücudunda örtülmesi farz, görünmesi ve gösterilmesi yasak olan, başkaları tarafından da bakılması haram olan yerlere denir. Avret yerlerini örtmek, namazın şartlarından biridir. Buna “setr-i avret” denir. Erkeğin avret yerleri, diz kapağı ile göbeği arasıdır. Kadınların avret mahalli ise, el ile yüz dışındaki bütün uzuvlarıdır.

Adalet
“Adl” ve “adâlet” kavramı; ifrat ve tefrit arasında orta yol takip etmek, hak yol üzere dosdoğru olmak, haram kılınan şeyleri terk etmek, farzları yapmak, içi ve dışı, özü, sözü, fiil ve davranışları eşit olmak, haklıya hakkını, haksıza cezasını vermek, suç ve cezada eşit davranmak, şirk, küfür, nifak ve zulmü terk etmek anlamlarına gelir.

Ashab-ı Kehf
Mağara halkı, mağara sahipleri demektir. Ashâb-ı Kehf ile kastedilen insanlar; kâfir bir toplumdan kaçıp dağda bir mağaraya sığınan bir grup mü’mindir. Kur’ân’ın 18. sûresi, adını bu kıssadan almıştır. Sûrenin 9-26. âyetlerinde bu kıssa anlatılmaktadır.

Azab
Kur’ân’da çoğunlukla inkâr ve isyân edenlerin dünya veya âhirette Allah tarafından cezalandırılmalarını ifade etmek için kullanılmıştır. Allah, hiç kimseye suçu olmadan azab etmez. Allah, îmân edip sâlih amel işleyenlere mükâfat vaad ettiği gibi inkâr edip isyân edenlere de azab vaadinde bulunmuştur.

Ahde Vefa
Ahde vefâ, îmân ederek Allâh ile ahidleşmiş ve kendisini hür iradesiyle sadakat yükümlülüğü altına sokmuş olan müminin ahlâkî bir borcudur. İster insanlara, ister Allâh’a karşı verilmiş olsun her ahid ve söz, yükümlülük şartlarını taşıyan her insanı borçlu ve sorumlu kılar. Bu sorumluluğun yerine getirilmesine ahde vefâ veya ahde riâyet denilir.

Amentü
Ehl-i sünnet inancı açısından mü’minlerin îmân esaslarını ana hatlarıyle ifâde eden özel bir kavramdır. Arapça’da “âmene” fiilinin birinci tekil şahsı olup Türkçe karşılığı “îmân ettim” demektir. Kur’ân’da üç yerde; kişinin îmânını açıklarken kullandığı bir ifâde olarak geçmektedir.

Amin
Yüce Allah’ın kabul etmesini temenni amacıyla dua sonunda “kabul buyur” anlamında söylenen bir sözdür. Bu kelime Kur’ân’da geçmemektedir. Peygamberimiz (a.s.), duanın sonunda âmîn denilmesini tavsiye etmiştir (Müslim, Salât, 62, 87; Buhârî, Ezân, 111). Namazda Fâtiha sûresi okunduktan sonra âmîn demek sünnettir (İbn Mâce, İkâme, 14).

Arafat
Hacı adaylarının “vakfe” yapmak üzere arefe günü toplandıkları, Mekke’nin güneydoğusunda bulunan bir bölgedir.

Aşere-i Mübeşşere
Dünyada iken Hz.Peygamber tarafından Cennetle müjdelenen on kişiye Aşere-i Mübeşşere denir.
Bunlar: Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talhâ, Zübeyr, Avf oğlu Abdurrahman, Sa’d, Zeyd oğlu Saîd, Ebû Ubeyde (r.a.) hazretleridir.

Ayet
Kur’an-ı Kerim’de durak işaretleri arasındaki cümle ya da ifadelerdir.

Ayetü’l Kürsi
Bakara sûresinin iki yüz elli beşinci âyetine denir. Âyet, bu ismi, içinde geçen “kürsî” kelimesinden almıştır. Âyet, Allah’ı tanıtmakta ve Allah’ın ism-i azamını (en yüce ismini) içermektedir (Dârimî; Fedâilü’l-Kur’ân,14). Kur’ân’ın en yüce âyetidir. Peygamberimiz (a.s.) özellikle farz namazların arkasından, akşam, sabah ve yatağa yatınca bu âyetin okunmasını tavsiye etmiştir (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 2, V, 158; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 14).

Batıl
“Hak” kavramının zıddıdır. Din dilinde var gibi görünen ancak varlığı olmayan, hakikati bulunmayan, boş, temelsiz ve asılsız şeylere denir. Çoğulu, ebâtıl’dır.

Beddua
Bir kimsenin başına kötü şeylerin gelmesi için yapılan duaya beddua denilmektedir. Müslümanların olur olmaz sebeplerle birbirleri aleyhine beddua etmeleri İslâm ahlâkıyla bağdaşmaz. Hz. Peygamber, genellikle İslâm’a düşmanlık gösterenlere beddua etmemiş, onların hidâyeti için dua etmiştir (Buhârî, Deavat, 59). Bununla birlikte zulme uğrayan kimsenin zalimler hakkında beddua etmesinin caiz olduğunu gösteren âyet (Nisâ, 4/148) ve hadisler de vardır.

Berat
Borçtan, suç ve cezadan kurtulmaktır. Günahlardan kurtulmaya vesile olan Şaban ayının onbeşinci gecesine de Berat gecesi denir.

Berzah
Ölümden sonra başlayan ve mahşerdeki dirilişe kadar devam edecek olan kabir hayatıdır. Berzah hayatı, daha çok “kabir hayatı” şeklinde de anılır. Ölümden sonra beden genellikle çürüyüp ortadan kalktığı için insanın göç ettiği berzah âlemine “âlem-i ervah” veya “dârü’l ervah” da denir.

Bey’at
Bağlılık, itimat bildirmek anlamlarına gelir. Hz. Peygamber, kendini tasdik edenlerden sadakat yemini almıştır. Kur’ân-ı Kerim’de, “Gerçekte sana bey’at edenler, Allâh’a bey’at etmiş olurlar” (Fetih, 48/10) buyurulmaktadır.

Beytullah
Allah’ın evi demektir. Allah’ın evinden maksat Ka’be’dir. Ka’be’ye Beytullah denildiği gibi Beytü’l-Harem, (harem evi) Beytü’l-Muazzam (muazzam ev) Beyt-i Şerîf (şerefli ev) Harem-i Şerîf (şerefli harem) de denir. Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri Kâbe’nin diğer adıdır.

Bid’at
Dinin aslından olmayan ve şer’î delillere istinad etmeden sünnete aykırı olarak icad edilen şeylerdir. Başka bir ifadeyle; dinî emirlerin ikmalinden sonra, Hz. Muhammed’in sünnetine, Kur’ân’ın sarîh hükümlerine, ashab, tabiin ve müctehitlerin genel görüşlerine tamamen aykırı olarak ortaya çıkan hal, davranış ve işler demektir. Dinin aslından olmadığı halde dindenmiş gibi algılanan şeylerdir.

Birr
İman, doğruluk, güzel ahlâk, sâlih amel, hayır, iyilik, ihsan, Kur’ân ve sünnete uyma, farzları eda etmek ve masiyetleri terk etmek gibi insana sevap kazandıran ve Allah’ın rızasına vesile olan her türlü hayırlı amellere, itâatlere ve güzel davranışlara denir.

Buğz (etmek)
Sevmemek, kin gütmek, hoşlanmamak demektir. Başkalarına buğz edip düşmanlık beslemek, İslâm ahlâkıyla bağdaşmayan bir davranıştır. Kur’ân’-da mü’minlerin birbirleriyle kardeş oldukları ilân edilmiş (Hucurât, 49/10), Hz. Peygamber mü’minleri uyarmıştır: “Birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinize haset etmeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz…” (Buhârî, Edeb, 57; Müslim, Birr, 24-28).

Buluğ (ergenlik)
Kimsenin çocukluk dönemini bitirip, ergenlik çağına ulaşması demektir. Bu kimseye bâliğ denir. Ergenlik yaşı çocuğun vücut yapısına ve iklim şartlarına göre değişebilir. Bulûğ çağının alt sınırı, erkekler için 12, kızlar için 9 yaştır. Bu yaşa ulaştıktan sonra erkeğin ihtilam olması, baba olabilme devresine girmesi; kızın da adet görmesi, gebe kalabilme çağına ulaşması fiilî olarak bâliğ olmalarıdır. Erkek ve kızlar 15 yaşlarına ulaştıklarında, kendilerinde bu erginlik alametleri görülmese de bâliğ olduklarına hükmedilir.

Câiz
Yapılması dinen yasak olmayan şeydir.

Cami ve Mescid
Müslümanların toplu halde veya tek başına namaz kılıp, ibadet ettikleri umuma açık mübarek mekanlardır.

Cehennem
Cehennem; kafirlerin sürekli olarak kalacakları azap yeridir.

Cennet
Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından sakınanların konulacağı ebedi mükafat yeridir.

Cünüplük
İbadetlerin yerine getirilmesine engel olan manevî kirlilik hali, gusül etmeyi gerektiren durum anlamına gelmektedir. Böyle kimseye cünüp denilmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de bu anlamda cünüp kelimesi iki yerde geçmektedir (Nisâ, 4/43; Mâide, 5/6). Bir kimse, şehvetle menisinin gelmesi (orgazm olması), rüyasında iken ihtilam olması ya da cinsî münasebette bulunması halinde cünüp olur. Cünüplük manevî kirlilik olarak kabul edildiğinden, yıkanmadan namaz kılamaz, Kur’ân-ı Kerim okuyamaz, Kur’ân’a dokunamaz, Kabe’yi tavaf edemez ve mescitlere giremez.

Deccal
Sözlükte “yalan söylemek, bir şeyi örtmek, yaldızlamak veya boyamak” anlamlarının “d-c-l” kökünden türeyen deccâl sözlükte çok yalan söyleyen, göz boyayan, sahtekâr demektir. Deccâl, kelâm ilmi ile kaynaklarda kıyametin büyük alametlerinden biri olarak zikredilmiştir.

Din
Hür iradeleriyle inanan akıl sahibi insanları, en iyiye, en doğruya, en güzele ve ebedî mutluluğa ulaştıran ilahî kanunlar bütünüdür.

Dört Büyük Melek
Cebrail: Allah’tan vahiy getiren melektir.
Mikail: Evrendeki tabiat olayları, ve canlıların rızıkları ile görevli melektir.
İsrafil: Kıyametin kopması ve insanların kabirlerinden kalkması için “Suré’a üflemekle görevli melektir.
Azrail: Canlıların ruhlarını almakla görevli melektir.

Dört Büyük Kitab
Tevrât, Zebûr, İncil ve Kur’an’dır.

Dövme
İnsan cildinde boya maddesiyle yapılan kalıcı şekillere dövme denir. Dövme, deride yan yana küçük delikler açılıp içine boyalı maddeler doldurmak sûretiyle yapılır. Arapça’da veşm kelimesiyle ifade edilen dövme, Hz. Peygamber tarafından yasaklanmış; dövme yapan ve yaptırana Allâh’ın lanet ettiği bildirilmiştir (Buharî, Libas, 87; Müslim, Libas, 119-120).

Duâ 
Kulun istek ve arzularını uygun bir üslupla Allah’a arzetmesidir.

Ecel
Allah tarafından her canlı için önceden takdir edilen hayat süresi ve bu sürenin sonu olan ölüm vakti demektir. Ecel, ölüm (A’râf, 7/34), muayyen vakit (Kasas, 28/28), helak etme (A’râf, 7/185), iddet bekleme (Bakara, 2/231) ve ceza gibi (Nûh, 71/4) muhtelif anlamlarda Kur’ân’ı Kerim’in 34 ayrı yerinde geçmektedir. Allah’ın takdir ettiği ömrün sona erdiği andır.

Ecir
Yapılan güzel ameller karşılığında Allah’ın kullarına verdiği mânevî mükafattır.

Ehl-i Beyt
Ev halkı anlamına gelen bu terim İslâm tarihinde Hz.Peygamber’in aile fertleri için kullanılmıştır. Ev halkı ya da ehl-i beyt ifâdesiyle aileyi teşkil eden ev sahibi, onun eşi, çocukları ve torunları anlaşılmaktadır.

Ehl-i Sünnet
Îmân, İslâm ve Hak yolunda olan ya da Kitap ve sünnete uygunluğu kabul edilen bir mezhebe tabi olanlar için kullanılan bir kavramdır. Selefiyye, Maturîdiyye ve Eş’ariyye, ehl-i sünnet mezhepleridir.

Ezan
Namaz vakitlerinin girdiğini bildirmek üzere müezzin tarafından okunan ve özel sözlerden oluşan dini bir davettir.

Fasık
Sözlükte “bir şeyden çıkan” anlamına gelen fâsık kavramı, din ıstılahında, inkâr edenlere ve îman ettiği halde Allah ve Peygamber’e itâat etmeyen, dinî görevlerini terk eden ve günah fiilleri işleyenlere denir. Her kâfir fâsıktır, ancak her fâsık kâfir olmayabilir. Âsi mü’min fâsıktır ama kâfir değildir.

Farz
Dinen yapılması kesin olarak istenen şeydir

Fatiha
Kur’ân’ın birinci sûresinin adıdır. Sûreye, indirilişinde, tertibinde, yazılışında ve namazda okunuşunda ilk olduğu için Fâtihatü’l-Kitap (Kitabın başı); her türlü övgü Allah’a mahsustur anlamına gelen “el-hamdü lillâhi” ile başladığı için el-Hamd, el-Hamdü lillah; Kur’ân’ın mukaddimesi, ön sözü ve özeti mesabesinde olduğu için Ümmü’l-Kur’ân (Kur’ân’ın anası), el-Esas (Kur’ân’ın esası); yedi âyetten oluştuğu ve her fırsatta tekrar tekrar okunduğu için Seb’u’l-Mesânî; namazda bölünmeden tamamı okunduğu için el-Vâfiye; namazda sadece Fâtiha okunularak yetinilebildiği için el-Kâfiye”; okuyan kimse Allâh’a şükür ve dua yapmış olduğu için şükür ve dua sûresi; her namazda okunduğu için salât (namaz) sûresi; dertlere deva olduğu için eş-Şifa; arşın hazinelerinden bir hazine olduğu için el-Kenz ismi verilmiştir.

Fetanet
Peygamberlerin zeki ve dikkatli olduklarını belirten bir sıfattır. Yüce Allah gönderdiği bütün Peygamberlerine üstün bir zeka, büyük bir dikkat ve olgunlaşmış bir akıl ihsan etmiştir. Böylece Allah’tan aldıkları vahyi kavrayacak bir idrak gücüne sahip olmuşlardır.

Fıkıh
“Bir şeyi bilmek, derinlemesine kavramak, tam olarak anlamak” gibi manalara gelen fıkıh, ıstılahta, İslâm’ın kişisel ve sosyal hayata dair amelî hükümlerini bilmeyi ve bu konuyu inceleyen bir ilim dalını ifade eder. Fıkıh kelimesi Kur’ân-ı Kerim’de, çeşitli fiil kalıplarıyla yirmi yerde geçmekte olup, bir şeyi iyi ve tam olarak anlamak, bir şeyin hakikatini bilmek ve akıl etmek gibi anlamlarda kullanılmıştır.

Fısk
Fısk kelimesinin Arap dilindeki asıl anlamı bir şeyden çıkmaktır. Din ıstılahında; doğru yoldan sapmak, isyân etmek, Allah’ın emir ve yasaklarına uymamak, günah ve suç işlemek anlamlarına gelir. “Fısk” kavramı, bu anlamını Kur’ân’ın inmesi ile kazanmıştır. Şirk, küfür ve nifak “fısk” olduğu gibi günah ve haram olan fiilleri işlemek de fısktır.

Fıtrat
Bir şeyi yarmak, bir işi ilk defa îcat etmek; orucu bozmak, açmak anlamındaki “f-t-r” kökünden türeyen fıtrat, yaratılış ve yaratmak demektir. Kur’ân ve hadislerde fıtrat; ağırlıklı olarak Allah’a yönelme, tevhid inancı ve dinin özünü koruma şeklinde geçmektedir: “(Rasûlüm) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur.” (Rûm, 30/30).

Fidye
Sözlükte “bir kimseyi bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için ödenen bedel” anlamına gelen fidye, bir fıkıh terimi olarak, esaretten kurtulmak için ödenen bedeli veya bazı ibadetlerin eda edilmemesi ya da edası sırasında birtakım kusurların işlenmesi halinde ödenen dinî-malî yükümlülüğü ifade eder.

Fitne
Sözlükte “denemek, imtihan etmek, yakınmak, bir şeyden çok hoşlanmak, görüş ayrılığı, kargaşa, delilik, dalalet, sapıtmak, şaşırtmak, aldatmak, şiddet, işkence, öldürmek, belâ, musîbet, kötülük, mihnet” anlamlarına gelir. Çoğulu fitendir. Bu kelime Türk diline de girmiş ve azdırma, baştan çıkarma, fesat, ara bozma, ihtilaf, âfet, musîbet, sıkıntı, belâ, ceza, delilik, dinsizlik, cânilik ve daha çok karışıklık ve kargaşa anlamına gelmektedir.

Fitre
Ramazan Bayramına kavuşan ve dinen zengin sayılan Müslümanların, kendileri ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler için fakirlere vermeleri gereken belli miktarda mal ya da paradır.

Gayb
Gizli kalmak, gizlenmek, görünmemek, uzaklaşmak, gözden kaybolmak anlamında masdar, gizlenen, hazırda olmayan anlamında ise isim veya sıfat olarak kullanılan gayb, dinî bir kavram olarak, nakle dayalı bilgi olmaksızın hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı demektir.

Gıybet
Bir kimseden, gıyabında hoşlanmadığı sözlerle bahsetmek demektir. Kur’ân’da gıybet yasaklanmış, gıybet yapmak ölmüş bir din kardeşinin etini yemeye benzetilerek bu davranıştan sakındırılmıştır (Hucurât, 49/12).

Gusül
Ağızı, burnun içini ve bütün bedeni yıkamaktır. Boy abdesti.

Günah
Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı olan amel, söz ve davranışlardır.

Hadis
Hz.Peygamberin sözleri veya O’nun fiil ve onaylarının sözle ifadesine denir.

Haram
Dinen yapılması kesin olarak yasaklanan şeydir.

Haşr
Bütün canlıların yeniden diriltilerek mahşerde, hesap vermek üzere toplanmasıdır.

Hatim
Kur’an-ı Kerim’in baştan sona kadar orijinalinden veya mealinden okunup bitirilmesidir.

Hayır
Hayır, Yüce Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olan güzel amellerdir.

Helal
Yapılıp yapılmaması konusunda dinî bir hüküm bulunmayan şeylerdir.

Hutbe
Cuma ve bayram namazlarında, genel olarak, Allâh’a hamd, Rasûlüne salât ve Müslümanlar’a nasihatten oluşan konuşmayı ifade eder. Hutbe Cuma namazının sıhhat şartlarındandır. Bayram namazlarında ise sünnettir. Hutbe, Cuma namazından önce, bayram namazlarında ise, namazdan sonra okunur.

Islah
Sözlükte “layık olmak, iyi olmak, barıştırmak, iyilik yapmak, düzeltmek ve onarmak” demektir. Kur’ân’da 34 âyette geçen bu kavram ile Allah’ın, Peygamberlerin ve insanların ıslah etmesi söz konusu edilmiştir.

İblisin ahdi

Şeytanın, kıyamete kadar aldığı süre içinde insanların imansız olanlarını Allah yolundan çevireceğine ve şirke tabi kılacağına dair ettiği yemindir.

İcmali iman

İman edilecek şeylere kısaca ve toptan iman etmek demektir. Şahâdet kelimesini veya tevhit kelimesini dili ile söyleyip kalbi ile tasdik eden kimse icmali iman etmiş olur. Tevhît kelimesi; Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur, Muhammed Allah’ın elçisidir anlamındaki “lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-Rasûlüllah” cümlesidir. Şahâdet kelimesi ise; Ben Allah’tan başka hiçbir tanrı olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna inanır ve tasdik ederim anlamındaki “eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasûlühû” cümlesidir.

İçtihat
Sözlükte “bir konuda elden gelen çabayı sarf etmek, bir şeyi elde edebilmek için olanca gücü harcamak” anlamlarına gelen içtihâd, bir fıkıh terimi olarak, fakihin tafsîlî delillerden şer’î-amelî hükümleri çıkarmak için bütün imkânını harcaması manasına gelir. İslâm dininde hükümlerin aslî kaynağı âyetler ve hadislerdir. Ancak bu iki kaynağın sınırlı olması, olayların ise sonsuz olması, bu iki kaynağa dayanarak içtihad etmeyi, yani hüküm çıkarmayı zarûrî kılmaktadır.

İddet
Sözlükte “saymak, miktar, adet” anlamlarına gelen iddet, bir fıkıh kavramı olarak, herhangi bir sebeple evliliğin sona ermesi halinde, kadının yeni bir evlilik yapabilmek için beklemek zorunda olduğu süreyi ifade eder. İddetin, kadının hamile olup olmadığının anlaşılarak nesebin karışmasını önleme, taraflara düşünme ve tekrar bir araya gelme fırsatı verme, kadın için yeni hayata ruhen hazırlanma, evlilik bağını yok etmemek gibi hikmetleri bulunmaktadır.

İftitah tekbiri
Kelime anlamıyla başlangıç tekbiri demek olan iftitah tekbiri, namazın farzlarından birisi olup, namaza başlarken alınan tekbirdir. Buna tahrime de denir. Namazın on iki farzından biri olan iftitah tekbiri, namaza “Allâhu Ekber” şeklinde tekbir alarak başlamaktır.

İhlas
İmân, ibâdet, itâat, ahlâk, amel, dua… gibi her türlü dinî görevleri, halkın övme ve beğenmesini, yerme ve kınamasını düşünmeksizin sırf Allah için iyi ve halis bir niyetle yapmak, şirk, nifak, riya (gösteriş) ve süm’a (duyurma) vb. şâibelerden uzak durmak, söz, fiil ve davranışlarında samimi ve dosdoğru olmak demektir.

İntihar
Kendini öldürmek anlamına gelen intihar, İslâm dininde kesinlikle yasaklanan büyük günahlardandır. Yaşama hakkı, Allâh tarafından insana bahşedilmiş en temel hak olup, kimsenin Allâh’ın verdiği canı almaya hakkı yoktur. Allâh’a kulluk için yaratılarak, imtihan için yeryüzüne gönderilen insanın dünyaya gelmesi kendi elinde olmadığı gibi dünyadan ayrılması da yetkisinde değildir; dünyaya gelmesi de, ölümü de ilâhî iradenin elindedir.

İstişare
Sözlükte “birine bir konuyu danışmak, görüşünü sormak” demektir. “Şûra” ve “müşâvere” kelimeleri ile eş anlamdadır. İşleri danışarak yapmak İslâm’ın temel ilkelerinden biridir. Kur’ân’da Hz. Muhammed (a.s.)’e, dolayısıyla bütün mü’minlere hitâben; “(Yapacağın) iş (ler) hakkında onlara (ashabına) danış. Azmedip karar verince de Allah’a dayanıp güven…” (Âl-i İmrân, 3/159) buyurulmuştur.

İtikat
Sözlükte “inanmak, doğruluğuna kalben kararlı olmak, gönülden tasdik ederek inanmak ve zihnin kesin olarak hüküm verdiği şey” anlamına gelir. İslâm dininin ihtiva ettiği konularla ilgili genel sınıflandırma yapılırken, itikad, ibadet, ahlâk ve muamelat olarak açıklanmıştır. Buna göre itikad; îmân esasları ve buna ilişkin tasdik, inkâr, küfür vs. hususların detaylı bir biçimde tartışılmasını sağlayan hüküm ve prensiplerdir.

İttika (Takva)
Bir şeyi korumak, zarar verecek şeylerden sakınmak, bir şeyi başka bir şeyle tehlikelere karşı korumaya almak anlamındaki “vikâye” kökünden gelen ittikâ; sözlükte; kuvvetli bir himayeye girerek korunmak, sakınmak, kendini muhafaza altına almak, bunun gereği olarak korkmak ve çekinmek demektir. İttikânın isim şekline takva denir. Takva sadece Allah katında bir üstünlük derecesidir çünkü imanı bilen sadece Allah’tır.

Ka’be
Mekke’de Mescid-i Haram denilen Cami-i Şerîfin ortasında 13 m. yüksekliğinde, 11-12 m. eninde taştan yapılmış dört köşe bir binadır. Kur’ân’da Ka’be; bu ismin (Mâide, 5/97) dışında, el-beytü’l-haram (saygı evi) (Mâide, 5/2), el-beytü’l-muharrem (haram evi) (İbrâhim, 14/37; Mâide, 5/2), el-beytü’l-atîk (eski ev) (Hac, 22/29, 33), el-beytü’l-mamûr (imar edilmiş ev) (Tûr, 52/4) ve “el-beyt” (ev) (Bakara, 2/125, 127) isimleri ile zikredilmiştir.

Kâbe-i Muazzama
Yeryüzünde ilk Mabed.

Kamet
Sözlükte “ayağa kalkmak, durmak, düzgün ve itidal üzere olmak” gibi anlamlara gelen kâmet, dinî bir kavram olarak, farz namazlardan önce, namazın başladığını bildiren ve ezan lafızlarına benzeyen sözlerdir. Ezandan farklı olarak, “hayya ale’l-felâh” cümlesinden sonra, “kad kâmeti’s-salât” cümlesi eklenir.

Kıyam
Namazda ayakta durmak demektir ve namazın farzlarından biridir.

Kıyamet
Yüce Allah’ın belirlediği zaman gelince kâinat düzeninin bozulup yıkılması ve dünyanın sonunun gelmesidir.

Kıyas
Kur’an ve Sünnet’te hükmü açıkça belirtilmeyen bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak nitelik dolayısıyla, hükmü açıkça belirtilen diğer meseleye göre açıklamaktır

Kirâmen Kâtibîn
Her mükellef insanın yaptığı bütün işleri kayda geçiren yazıcı meleklerin adıdır.

Keffaret
Örtmek anlamına gelen “kefr” kelimesinden türetilen keffâret, sözlükte kusur veya günahı örten, izâle eden şey anlamına gelmektedir. Aynı kökten türeyen keffere fiili, Kur’ân-ı Kerim’de günahları örtmek anlamında kullanılmıştır (Âl-i İmran, 3/193; Mâide, 5/45, 65; Muhammed, 47/2). Allah Teâlâ, kullarının işledikleri hata ve günahları çeşitli vesilelerle affetmektedir. İstigfar ve keffâret, bunlardandır.

Kul
Allah’ın hüküm ve tasarrufu altındaki tüm insanlar demektir.

Kurban
Allah’a yakın olmak ve rızasına ermek için ibadet niyetiyle kurbanlık bir hayvanı kesmektir.

Küfür
Sözlükte “bir şeyi örtmek, perdelemek, gizlemek ve nimete nankörlük etmek” anlamlarındaki “küfür” kavramı dini bir terim olarak; Hz. Peygamberi ve onun Allah’tan getirdiği kesinlikle sabit olan şeyleri yalanlamak, tevatür yoluyla bize ulaşmış bulunan hükümlerden birini ya da bir kaçını inkâr etmek demektir. Bu anlamda “küfür”, “imân” kavramının zıddıdır. Küfür, en büyük günahtır.

Kürsü
Camilerde vaizlerin va’z sırasında oturdukları yüksekçe yerdir.

Levh-i Mahfuz
Levh, üzerinde yazı yazılan tahta, masa veya düz yüzey demektir. Çoğulu elvahtır. Bu tabir Kur’ân’da da geçmektedir: “Hakikatte o, levh-i mahfuzda bulunan şerefli Kur’ân’dır.” (Buruc, 85/21-22). Böylece Kur’ân’ın korunmuş bir levhada bulunduğu belirtilmiştir. Zira levh-i mahfuz yüce Allah’ın olmuş ve olacak her şeyi tesbit ettiği bir kitap ya da bilgi hazinesidir.

Lian
Sözlükte “lânetleşme, birbirine lânet etme” gibi anlamlara gelen liân, bir fıkıh terimi olarak, karısının zina ettiğini veya çocuğunun kendine ait olmadığını iddia eden ve bu iddiasını gerektiği şekilde ispat edemeyen koca ile karısının, mahkeme huzurunda özel bir şekilde yemin ve lânetleşmeleri üzerine hakim tarafından evliliklerine son verilmesini ifade eder.

Mahşer
Öldükten sonra dirilen insanların toplanacağı yerdir.

Mazlum
Zulmedilen, haksızlığa uğrayan, suçsuz yere cezalandırılan demektir. Kur’ân’da bir âyette geçmiş, bu âyette haksız, sebepsiz yere bir insan öldürülmesinden söz edilmiştir (İsrâ, 17/33).

Meâl
Her yönüyle aynen aktarılması mümkün olmayan bir sözün başka bir dile yaklaşık olarak çevirisidir. Özellikle Kur’an için kullanılmaktadır.

Mekruh
Dinen yapılmaması zannî delille istenen şeydir.

Melek
Allah’ın emriyle çeşitli görevleri yerine getiren, gözle görülmeyen nûrânî varlıklardır

Mevlid
Doğum zamanı demektir. Peygamberimizin doğumu ve bunu anlatan eser anlamında kullanılır.

Mihrap
Cami, mescid ve namazgâhlarda kıble yönünde bulunan ve İmam-Hatibin namaz kılarken durduğu bölümdür.

Minber
Camilerde imam-hatiplerin Cuma ve bayram hutbelerini okudukları, basamakla çıkılan yüksek yerlere denir. Peygamberimiz (a.s.) önceleri hurma kütüğü üzerine çıkarak hutbe okumuş, daha sonra minber yapılmıştır. Her caminin bir minberi vardır.

Mi’rac
Peygamberimizin, Kudüs’deki Mescid-i Aksa’dan, Yüce Allah’ın, manevî huzuruna yaptığı yolculuğun adıdır. Dinî literatürde, Recep ayının 27. gecesi “mîrac gecesi” olarak bilinir.

Mîzan
Mahşerde hesap görüldükten sonra herkesin amellerinin tartılacağı ilahi adalet terazisidir.

Mucize
Peygamberlerin, peygamber olduklarını ispat için Allah’ın izni ile gösterdikleri hiçbir insanın benzerini yapamayacağı harikulade hallerdir.

Mukâbele
Kur’an-ı Kerim’i, birinin yüzünden veya ezbere okuması, diğerlerinin de onu takip etmesidir.

Mukaddesât
Dinimizce kutsal kabul edilen değerlerdir.

Muttaki
Takva sahipleri demektir. Kur’ân’da muttakî insan olunması konusunda ısrarla durulmuş, cennet nimetlerinin muttakîler için hazırlandığı bildirilmiştir. Yüce Allah, muttakîleri cehennem azabından koruyacağını (Tûr, 52/18), onların dostu olduğunu (Câsiye, 45/19), onları sevdiğini (Âl-i İmrân, 3/76), onlarla beraber olduğunu (Tevbe, 9/36) ve onlar için güzel bir gelecek bulunduğunu (Sâd, 38/49), onları ummadıkları yerden rızıklandıracağını, işlerinde kolaylık sağladığını ve onlar için daima bir çıkış yolu var ettiğini (Talâk, 65/2-5) bildirilmiştir.

Mübah
Dînen yapılıp yapılmaması serbest bırakılan şeydir.

Müezzin-Kayyım
Namaz vakitleri girince ezan okuyup, cami ve cemaatle ilgili hizmetleri gören kimsedir.

Müfsid
Usûlüne uygun olarak başlanmış bir ibadeti bozup, geçersiz hale getiren herhangi bir davranıştır.

Müftü
Dinî konularda fetva vermeye yetkili olan kimsedir.

Mükellef
Dinî hükümleri yerine getirmekle yükümlü olan kimse demektir.

Münâcât
Allah’a sessizce duâ etmek, yalvarmak ve niyaz etmektir. Dua içerikli şiirlere de münacât denir.

Münafık
Kalbi ile inanmadığı halde inkârını saklayıp, dili ile inandığını söyleyerek mümin görünen kimseye denir. Münafığın bu davranışına nifak denir. Yüce Allah Kur’ân’da münafıkları; “İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde “Allah’a ve âhiret gününe inandık” derler.” (Bakara, 2/8), “Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla “inandık” diyen kimselerden ve Yahûdîlerden küfür içinde koşuşanlar (ın hâli) seni üzmesin.” (Mâide, 5/41) şeklinde tanımlar

Münker Nekir
Kabre konulan kimseye “Rabbin kim?, Peygamberin kim?, Dinin nedir?” diye soru soran meleklerin adlarıdır.

Mü’min
Allah’a, Hz.Peygamber’e ve O’nun haber verdiği şeylere gönülden inanıp, kabul ve tasdîk eden kimsedir. Kısaca mü’min iman edenler, müslüman İslam’a girenlerdir.

Mürai
Bir münafıklık türü olan mürailik kişinin iman eder görünüp menfaati gereği sürekli iman ve imansızlık cephesi arasında yer ve taraf değiştirmesidir.

Mürted (irtidat)
İslam’a girdikten sonra çıkmaya irtidat ve çıkana da mürted denir.

Müstehab veya Mendup
Hz.Peygamber’in bazen yaptığı, bazen de yapmadığı dini içerikli işlerdir.

Müslüman
İslam dinine giren, İslama tabi olanlara müslüman denir ki müslümanın kelime anlamı “Allah’a teslim olan’ demektir. (Bkz. Mü’min)

Müşrik
Allah’a, ilâh, rab, ma’bûd oluşunda, sıfat ve fiillerinde eşi ve ortağı bulunduğunu kabul eden kimseye denir. Başka bir deyişle müşrik, ulûhiyet özelliklerinden birini, bir başkasına veren kimsedir. Müşrik kâfirdir, ancak her kâfir müşrik değildir.Şeytanın şirk dinine tabi olanların adı müşriktir.

Nafaka
Kişinin bakmakla yükümlü olduğu şahısların, sosyal seviyesine göre normal bir hayat sürdürebilmeleri için ihtiyaç duyduğu ve mükellefin de temin ile yükümlü bulunduğu şeylerin tümüne denir. Nafaka denilince, mükellefin bakmakla yükümlü olduğu kişinin yiyecek, giyecek, mesken, tedâvi masrafları, ayrıca gerektiğinde hizmetçisi anlaşılmalıdır.

Nafile, Kaza
Nafile; farz, vacib ve sünnet ibadetlerin dışında sevap kazanmak için yapılan tüm ibadetlerdir. Kaza; vaktinde yerine getirilememiş olan farz bir ibadetin vaktinden sonra yerine getirilmesidir.

Na’t
Peygamber Efendimizi övmek maksadıyla yazılan şiir türüdür.

Nazar
İslâmî kaynaklarda “isabet-i ayn” olarak geçen ve kültürümüzde daha çok “nazar değmesi”, nazara gelmek, nazara uğramak, göz değmek tabirleri kullanılan “nazar”, özellikle açık mavi gözlü, keskin bakışlı kimselerin bir insana, hayvana veya güzel bir eşyaya, alete, işe vb. şeye bakması ile ona etki etmesi, zarar vermesi, insanın hastalanması, eşlerin, ailenin,ortak iş yapanların huzursuz ve geçimsiz olması, düzenin bozulması, işlerin kötüye gitmesi anlamında kullanılmaktadır.

Nebî veya Resûl
Allah’tan vahiy yoluyla aldığı emir ve yasakları insanlara ulaştırmakla görevli olan seçkin insandır.

Nisap Miktarı
Dînen zengin sayılmanın ölçüsüdür.

Niyâz
Duâ etmek demektir.

Niyet
İnsanın bir şeyi yapmaya kalben ve zihnen karar vermesidir.

Öşür
Tarım ürünlerinden onda bir ya da yirmide bir oranında verilen zekattır.

Rab
Yaratan, nimet veren ve terbiye eden anlamına gelir ve Yüce Allah’ın güzel isimlerindendir.

Rahman ve Rahîm
Allah’ın güzel isimlerinden olup çok merhamet eden, esirgeyen ve bağışlayan demektir.

Rahmet
Allah’ın, yaratıklarına merhamet etmesi ve lütufta bulunmasıdır.

Regâib
Rağbet olunun şey ve bol ihsan demektir. Örfümüzde Recep ayının ilk Cuma gecesi olarak bilinmektedir.

Rekat
Namazın kıyam, rükû ve secdelerinden oluşan her bir bölümüdür

Rıdvan
Cennet kapılarında bekçilik yapan, cennete girecek müminleri selamla karşılayan ve cennette müminlere hizmet eden meleklerin başkanının ismidir.

Rida
Hac veya umre yapmak üzere ihrama giren erkeklerin belden yukarısını kapatmak üzere büründükleri örtüdür.

Ru’yet-i Hilâl
Kamerî ayların başlangıcını belirleyen Hilal’in görülmesidir.

Rükû
Namazda eller dizlere erecek ve sırt ile baş, düz bir satıh oluşturacak biçimde öne doğru eğilmektir.

Sadaka
Zekat dışında ibadet niyetiyle fakirlere yapılan yardımlardır.

Sahur
İkinci tan yeri ağarmasından az önceki vakit ve bu vakitte yenen yemektir.

Salih Amel
îmanın gereği olarak ihlas ve iyi niyetle yapılan, Kur’ân ve sünnete uygun olan her türlü söz, fiil ve davranışlara denir. Kur’ân’da yetmiş iki âyette “amel-i sâlih” “îman” ile birlikte geçmiş, îman edip amel-i sâlih işleyenlere mağfiret, büyük mükâfat ve cennet vaat edilmiştir.

Sa’y
Hac ya da Umre yaparken Kâbe yakınlarında bulunan Safâ ile Merve tepeleri arasında, dört gidiş üç geliş olmak üzere yedi defa gidip gelmektir.

Secde
Namaz kılanın, ayak parmaklarını, dizlerini, ellerini, alnını ve burnunu yere koyması ile oluşan durumdur.

Sehiv Secdesi
Yanılma, unutma veya dalgınlık gibi haller nedeniyle namazın farzlarından birinin ertelenmesi, vaciplerinden birinin terk edilmesi veya ertelenmesi durumunda namazın sonunda yapılan secdedir.

Sevap
Allah’ın emir ve yasaklarına uygun olan amel, söz ve davranışlardır

Sırat-ı Müstekîm
Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de beyan ettiği dünya ve ahiretteki dosdoğru yoldur, doğru olan hak yoldur.

Sûre
Kur’an’ın, birbirinden besmele ile ayrılan her bir bölümüdür.

Sücud (Secde)
Sözlükte “itaat ve tevazu ile eğilmek, boyun eğmek, yere kapanmak, alnını yere koymak” gibi anlamlara gelen sücûd, dinî bir kavram olarak, secde etmek, yani ibadet kastıyla ayaklar, dizler ve ellerle birlikte alnın yere konması demektir. Sücûd namazın rükünlerinden birisi olup, her rekatında rükûdan sonra iki defa secde etmek farzdır. İki secde arasında bir miktar oturmak vaciptir.

Sünnet
Peygamber Efendimiz’in yaptığı ve müslümanlardan da yapılmasını istediği dinî görevlerdir.

Şer
Sözlükte “kötülük, fenalık ve kötü iş” anlamına gelen şer, dinî literatürde Allah’ın hoşnut olmadığı, sevmediği, meşru olmayan, işlenmesi durumunda kişinin ceza ve kınamaya müstehak olacağı davranışlar demektir. Kur’ân, şer kapsamına giren davranışlar için fesad, münker, seyyie, habis ve haram kavramlarını da kullanır

Şeytan
Arş katında Yüce Meclisteyken insanın yaratılması esnasında kibirlenen, insanın cennetten kovulmasına neden olan cahil ve akılsız varlık. Cinlerden olan şeytan, iblis adıyla da anılır. İnsana kötülük ve imansızlık fısıldayan şeytan kıyamete kadar aldığı süre ile insanları Allah aleyhine kışkırtacağına dair yemin etmiştir.

Şirk
Allah’a ortak koşmak demektir. Bu da Allah’tan başka ilah edinmek veya O’ndan başkasına ibadet etmek şeklinde olur

Şükür
Sözlükte “karşılığını vermek, yapılan iyiliği dile getirmek ve sahibini övmek” anlamına gelen şükür, ahlâk kavramı olarak, yapılan iyiliğin kadir ve kıymetini bilip makbule geçtiğini dile getirmek, iyilik edeni övmek; nankör olmamak demektir. Kul, Allah’ın lütuf ve nimetlerini dile getirir ve O’nu överse şükretmiş olur.

Taassup
Din, ahlâk, âdet gibi konularda haksızlık ve husumet derecesine varacak kadar saplantıya düşmek demektir. Olumsuz anlamda kullanılan bu tür taassup bilgisizlikten, muhakemesizlikten ve aşırı inatçılıktan kaynaklanmaktadır.

Tahiyyata Oturmak
Namazların ikinci ve son rekatından sonra tahiyyât duasını okuyacak kadar bir süre oturmaktır.

Taklidi iman

Kur’an’dan okuyarak değil de birilerinden duyarak yapılan imandır. Zayıftır, kısa ömürlüdür.

Tafsili iman

Tafsilatlı, detaylı olarak araştırılıp öğrenilen ve ikna olunarak kalbe yerleştirilen iman.

Tahkiki iman

Tahkik ederek, araştırıp ikna olarak elde edilen kuvvetli iman.

Tahrim

Sözlükte “haram kılmak, yasaklamak, men etmek” anlamına gelen tahrim, dinî bir kavram olarak, bir fiilin kesin bir delille, açık bir şekilde yapılmamasının istenmesi demektir. Yapılmaması istenen fiile ise haram denir. Dinde haram ve helal belirleme yetkisi demek olan tahrim sadece Allah’a aittir. Peygamberimizin bile böyle bir hakkı ve yetkisi yoktur. Bu yetkiyi birilerine vermek veya birilerinin haram veya helalini aynen kabul etmek şirktir.

Takiyye
Vikaye kelimesinden gelen takiyye sözlükte; korunmak ve sakınmak demektir. Istılahta ise; kendisine zor kullanılan kimsenin canını, malını ve koruması gerekli varlığını mutlak bir tehlikeden kurtarmak için gerçekte benimsediği görüş ve kanaatin aksini izhar etmesi, karşı tarafla aynı fikirde imiş gibi görünmesidir.

Tavaf
Hacer-i Esved’den başlayarak, Kâbe’yi sola almak suretiyle, yedi defa Kâbe’nin çevresinde dönmektir.

Tebliğ
Peygamberlerin getirdikleri ilahî mesajın insanlara aynen ulaştırmalarıdır

Tefsir
Kur’an-ı Kerim’i usûlüne göre açıklamak ve yorumlamak demektir.

Tekbîr ve Tesbîh
Tekbir, “Allâhuekber”, Tesbih de, “Sübhânallâh” demektir.

Tenzih
Sözlükte “arındırma, takdis” anlamına gelen tenzih, dinî bir kavram olarak Allah’ı insana özgü niteliklerden uzak tutmak demektir. Bu da Allah’ın zatı, sıfatları ve isimleriyle birlenmesiyle olur.

Teşrik Tekbiri
“Allâhüekber, Allâhüekber, Lâilâhe illallâhü vallâhüekber, Allâhüekber ve lillâhi’l-hamd” demektir.
Kurban Bayramının arifesinde sabah namazından başlayıp, Bayramın 4. günü ikindi namazına kadar 23 vakitte, farz namazların sonunda teşrik tekbiri getirmek vâciptir.

Terâvih Namazı
Ramazan ayına mahsus olmak üzere, yatsı namazından sonra kılınan sünnet bir namazdır.

Tevbe
Kulun işlediği kötülük ve günahlara pişman olup, onları terkederek Allah’a yönelmesi, emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’a sığınarak bağışlanmasını dilemesi demektir. Tevbe, kula nispet edilince, arızî olan günah halini bırakıp aslî olan salâh haline dönmek; Allah’a nispet edilince de tâli olan gazab bakışından, aslî olan rahmet bakışına dönmek anlamına gelir.

Tevekkül
İnsanın, her konuda kendine düşen görevleri yerine getirdikten sonra sonucu Allah’a bırakmasıdır.

Tevhid
Allah’ın zatını bütün tasavvurlardan, zihinlerdeki hayal ve evhamdan tecrid etmek (soyutlamak)tir. Tevhid üç şekilde olur; Yüce Allah’ın ulûhiyetini tanımak, birliğini tasdik etmek ve O’na hiç bir eş ve ortak kabul etmemektir. Bütün peygamberlerin ilk daveti tevhiddir.

Teyemmüm
Abdest ya da boy abdesti almak için su bulunmadığı veya bulunup da kullanma imkanı olmadığı durumlarda, niyet edilerek temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeye elleri sürüp yüzü ve kolları meshetmektir.

Ubudiyet
Sözlükte “kulluk, kölelik, aşırı bağlılık, itaat” anlamına gelen ubûdiyet, ıstılahta, ahidlerde vefalı olmak, İslâm’ın çizdiği sınırları muhafaza etmek, elde olana razı olmak, elde olmayana da sabretmek demektir.

Umre
özel bir şekilde Kâbe’nin ziyaret edilmesini ifade etmektedir. Arafe, nahr ve teşrik günleri dışında senenin her zamanında yapılabilen bu ibadetin ömürde bir defa yapılması sünnet-i müekkededir. Ömürde bir defa yapılması sünnet-i müekkede olmakla birlikte daha fazla da yapılabilir.

Ümmet
Ümmet kelimesi “e-m-m” kökünden bir isim olup anlamı, sınıf ve cemaat demektir. Bu kelime Türkçe’de; bir peygambere inananlar ve semâvi dinlere mensup kavimler topluluğu; Kur’ân’da ise genel olarak din, müddet, zaman, (Hûd, 11/8), önder (İbrahim Peygamber) (Nahl,16/120) ve topluluk anlamlarında kullanılmıştır.

Vâcib
Dinen yapılması zannî delillerle istenen hükümlerdir.

Vahiy
Yüce Allah’ın dilediği şeyleri peygamberlerine, özel yolla bildirmesidir.

Vaiz
Dinî konularda insanları aydınlatma görevi yapan ve bu amaçla va’z eden kimsedir.

Vakfe
Zilhicce Ayının 9.ncu gününde hac için ihramlı olarak Arafat’ta bulunmadır.

Vallahi
Allah’a yemin ederim demektir. Vallâhi diyerek bir şeyi yapmaya veya yapmamaya, bir sözü söylemeye ve söylememeye yemin eden mümin; dinen yeminini bozması gereken bir şey değilse yeminine sadakat eder. Yeminini bozarsa keffâret gerekir.

Vecd
Sözlükte “bulma, var olma, hâsıl olma, buluş” anlamına gelen vecd, tasavvufta, kulun istek ve çabası olmaksızın onun kalbine tesadüf eden şey (his, ilham, feyz, vârîd); Hak’tan gelen tecelliler demektir.

Vesvese
Şeytanın ilkâı, kötü bir işin yapılması, iyi bir işin terkedilmesi veya geciktirilmesi ya da eksik yapılması için insanı kışkırtması, aklını çelmesi, nefsin bayağı arzularına uymaya teşvik etmesi demektir.

Vicdan
insanın kalbine doğan gizli bir his olup iyilik işlemekten hoşlanan, kötülük etmekten huzursuz olan, iyiyi kötüden ayıran ve seçici bir yapıya sahip olan duygudur. Allah insanın yaratılışına, iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini ve yararlı ile zararlıyı birbirinden ayıracak bir meleke vermiştir (Şems, 91/8). İnsandaki bu seçici ve ayırt etme melekesine vicdan denir.

Vitr
Sayıyı tek yapmak, korkutmak, hakkını noksan vermek anlamındaki “v-t-r” kökünden türeyen vitr, tek ve eşsiz demektir. Allah’ın sıfatlarından biri olup, O’nun tek ve eşsiz olduğunu ifade eder. Bir fıkıh terimi olarak vitr, yatsı namazından sonra kılınan üç rekatli namaza denir.

Vitir namazı
Yatsı namazından sonra kılınan üç rek’atlık vacip namazdır.

Vuslat
Sözlükte “ermek, erişmek, varmak, kavuşmak” anlamına gelen vuslat, tasavvufta Allah’a ulaşarak O’nunla birlikte olma hâli demektir. Vasl, visâl, vüsûl kelimeleri de aynı anlamdadır. Vuslat halinin zıddı ise hicran, firkat, fasl, infisal ve inkıta diye isimlendirilir.

Yemin Kefareti
Yeminini bozan bir kimsenin on fakiri sabah akşam doyurması ya da giydirmesi veya bunlara gücü yetmeyenin üç gün peş peşe oruç tutmasıdır.

Zekat
Dinen zengin sayılan müslümanların, belirli yerlere sarfedilmek üzere, mallarından vermekle yükümlü oldukları belli bir paydır.

Zemzem
Kâbe’nin doğusunda Yüce Allah’ın Hâcer ile oğlu İsmail’e ihsan ettiği suya denir. Yeryüzündeki suların en faziletlisidir. Bu su içilir, abdest ve gusülde kullanılabilir. Ancak istincada ve necasetlerin temizlenmesinde kullanılması mekruhtur.

Zındık
Müslüman olmadıkları halde Müslüman görünen, müminleri inandıkları dinî değerlerden soğutup uzaklaştırmaya ve onları ifsat etmeye çalışan kimseler hakkında kullanılan bir terimdir.

Zikir
Sözlükte “anmak, hatırlamak, yad etmek” anlamına gelen zikir, ıstılahta, Allah’ı anmak ve hatırlamak, O’nu unutmamak ve gaflet halinde olmamak, Allah kelimesini ve tekbir, tehlil, tesbih, tahmid cümlelerini tekrarlamak demektir. Zikir, Allah’ın yüceliğini dile getirmek ve manevî yetkinliğe ulaşmak amacıyla yapılır. Zikrin çoğulu ezkâr ve zükûrdür.

Zilhacce orucu
Zilhicce ayının ilk dokuz gününde tutulan oruca demektir. Zilhicce ayının onuncu günü kurban bayramının ilk günüdür. Zilhicce ayının ilk dokuz günü Peygamberimizin oruç tuttuğu rivayetlerine binaen bu günlerde oruç tutmak müstehaptır. Ancak hacdakiler arefe günü oruç tutmazlar.

Zina
Evlilik dışı cinsel ilişki anlamına gelmekte olup, dinen kesinlikle yasaklanmış büyük günahlardandır. İslâmî hükümlerin gerçekleştirmeye çalıştığı ve nassların açıkladığı hakîkî ve gerçek 5 maslahattan birisi de neslin muhafazasıdır. Neslin korunması, bütün insan türünü korumak ve yeni nesillerin yetiştirilmesi anlamına gelir. Bu ise, ancak evlilik hayatının düzenlenmesi ve evlilik hayatına, kişilerin namuslarına yönelik saldırı ve tecavüzlerin önlenmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle zinâ, en şiddetli bir şekilde yasaklanmıştır.

Zulüm
Sözlükte “bir şeyi kendine mahsus yerinden başka bir yere koymak, noksan yapmak, sınırı aşmak, doğru yoldan sapmak, meyletmek, hakkını eksiltmek, hakkını vermemek, men etmek ve yapılmaması gereken bir davranışta bulunmak” anlamlarına gelir.

KISA DİNİ BİLGİLER

Bu yazıyı okudunuz mu?

Fetva ve hükmü

Fetva ve hükmü

Fetva ve hükmü Fetva; İslam hukukuyla ilgili bir konu veya sorunun, Kur’an’a sadık kalmak şartıyla, ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir