Mearic suresi – Karşılaştırmalı meal
Karşılaştırmalı Kur’an Mealleri
MEARİC SURESİ
Ali Bulaç | Rahman ve Rahim Olan Allah`ın Adıyla |
Diyanet Vakfı | Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla. |
Elmalılı Hamdi Yazır | Bismillahirrahmanirrahim |
Süleyman Ateş | Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.. |
Yaşar Nuri Öztürk | Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… |
Ali Bulaç | 1- İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi. |
Diyanet Vakfı | l. Bir soran inecek azabı sordu: |
Elmalılı Hamdi Yazır | 1-İsteyen biri, olacak bir azabı istedi. |
Süleyman Ateş | 1. Bir soran, inecek azabı sordu: |
Yaşar Nuri Öztürk | 1 Soran birisi, geleceği kuşkusuz azabı sordu. |
Ali Bulaç | 2- Kafirler için olan bu (azabı) geri çevirecek yoktur. |
Diyanet Vakfı | 2.İnkârcılar için;ki onu savacak yoktur, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 2-Kafirler için yok onu engelleyecek. |
Süleyman Ateş | 2. Kafirler için, ki onu savacak yoktur, |
Yaşar Nuri Öztürk | 2 Küfre sapanlar içindir o. Yoktur onu savacak. |
Ali Bulaç | 3- (Bu azab) Yüce makamlar sahibi olan Allah’tandır. |
Diyanet Vakfı | 3. Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 3-O, miraçların sahibi Allah’tandır. |
Süleyman Ateş | 3. Yükselme derecelerinin sahibi Allah’tan. |
Yaşar Nuri Öztürk | 3 Yükselme boyutlarının/derecelerinin sahibi Allah’tandır o. |
Ali Bulaç | 4- Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. |
Diyanet Vakfı | 4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 4-Melekler ve Ruh (Cebrail), süresi elli bin yıl tutan bir günde ona yükselip çıkarlar. |
Süleyman Ateş | 4. Melekler ve Ruh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O’na çıkar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 4 Melekler ve Rûh, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler O’na. |
Ali Bulaç | 5- Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. |
Diyanet Vakfı | 5. (Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 5-O halde sabret biraz, güzel bir sabır ile! |
Süleyman Ateş | 5. Şimdi sen güzelce sabret. |
Yaşar Nuri Öztürk | 5 Artık güzel bir sabırla sabret! |
Ali Bulaç | 6- Çünkü, gerçekten onlar, bunu uzak görüyorlar. |
Diyanet Vakfı | 6. Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 6-Çünkü onlar, onu uzak görürler. |
Süleyman Ateş | 6. Onlar onu uzak görüyor(lar). |
Yaşar Nuri Öztürk | 6 Onlar onu çok uzak görüyorlar. |
Ali Bulaç | 7- Biz ise, onu yakın görüyoruz. |
Diyanet Vakfı | 7. Biz ise onu yakın görmekteyiz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 7-Biz ise onu yakın görürüz. |
Süleyman Ateş | 7. Biz ise onu yakın görüyoruz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 7 Biz ise onu çok yakın görüyoruz. |
Ali Bulaç | 8- Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün; |
Diyanet Vakfı | 8. O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 😯 gün, gök erimiş bir maden gibi olur. |
Süleyman Ateş | 8. O gün gök, erimiş maden gibi olur. |
Yaşar Nuri Öztürk | 8 O gün gök, erimiş bir maden gibi olur. |
Ali Bulaç | 9- Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak. |
Diyanet Vakfı | 9. Dağlar da atılmış yüne döner. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 9-Dağlar da atılmış renkli yün gibi. |
Süleyman Ateş | 9. Dağlar, renkli yün gibi olur. |
Yaşar Nuri Öztürk | 9 Dağlar, atılmış, renkli yün gibi olur. |
Ali Bulaç | 10- (Böyle bir günde) Hiç bir yakın dost bir yakın dostu sormaz. |
Diyanet Vakfı | 10. Dost, dostu sormaz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 10 -Ve bir dost dosta halini sormaz. |
Süleyman Ateş | 10. Dost dostun halini sormaz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 10 En yakın dostlar birbirlerinin halini sormaz/bir dost bir dostundan bir şey isteyemez. |
Ali Bulaç | 11- Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; |
Diyanet Vakfı | 11. Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 11-Birbirlerine gösterilirlerken, suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını, |
Süleyman Ateş | 11. Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdine düştüğünden, başkasıyle ilgilenemez). Suçlu ister ki o günün azabından (kurtulmak için) fidye versin: Oğullarını, |
Yaşar Nuri Öztürk | 11 Birbirlerine gösterilirler. Suçlu, o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye vermeyi bile ister. |
Ali Bulaç | 12- Kendi eşini ve kardeşini, |
Diyanet Vakfı | 12. Karısını ve kardeşini, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 12-karısını, kardeşini, |
Süleyman Ateş | 12. Eşini ve kardeşini, |
Yaşar Nuri Öztürk | 12 Eşini, kardeşini, |
Ali Bulaç | 13- Ve onu barındıran aşiretini de; |
Diyanet Vakfı | 13. Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini |
Elmalılı Hamdi Yazır | 13-kendisini barındıran fasilesini (kabilesini) |
Süleyman Ateş | 13. Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini, |
Yaşar Nuri Öztürk | 13 Kendisini kucaklayıp barındıran ailesini. |
Ali Bulaç | 14- Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. |
Diyanet Vakfı | 14. Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 14-ve yeryüzünde bulunanların hepsini (verip) sonra kendisini kurtarsa. |
Süleyman Ateş | 14. Ve yeryüzünde bulunanların hepsini (versin) de tek kendisini kurtarsın. |
Yaşar Nuri Öztürk | 14 Ve yeryüzündeki insanların tümünü fidye verip kendisini kurtarmayı ister. |
Ali Bulaç | 15- Hayır; (hiç biri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir: |
Diyanet Vakfı | 15. Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 15-Hayır, çünkü o salgın alevli bir ateştir. |
Süleyman Ateş | 15. Hayır! O (ateş), alevlenen bir ateştir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 15 Hayır, hayır! O, alevlenen bir ateştir. |
Ali Bulaç | 16- Başın derisini kavurup-soyar. |
Diyanet Vakfı | 16. Derileri kavurup soyar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 16-Derileri soyan ateştir. |
Süleyman Ateş | 16. Derileri kavurur, soyar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 16 Yakar-kavurur deriyi/koparıp götürür kolu-bacağı. |
Ali Bulaç | 17- Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur. |
Diyanet Vakfı | 17. Yüz çevirip geri döneni, (kendine) çağırır! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 17-Çağırır arkasını dönüp tersine gideni. |
Süleyman Ateş | 17. (Kendine) Çağırır; sırtını dönüp gideni, |
Yaşar Nuri Öztürk | 17 Çağırır, sırtını dönüp uzaklaşanı, |
Ali Bulaç | 18- (Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstüste) yığmakta olanı. |
Diyanet Vakfı | 18. (Servet) toplayıp yığan kimseyi!. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 18-Toplayıp toplayıp kasaya yığanı. |
Süleyman Ateş | 18. (Mal) Toplayıp kasada yığanı! |
Yaşar Nuri Öztürk | 18 Toplayıp kasada yığanı/depolayanı. |
Ali Bulaç | 19- Gerçekten, insan, ‘bencil ve haris’ olarak yaratıldı. |
Diyanet Vakfı | 19. Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 19-Gerçekten insan hırslı ve huysuz yaratılmıştır. |
Süleyman Ateş | 19. Doğrusu insan hırslı (ve huysuz) yaratılmıştır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 19 İşin gereği şu ki insan; aceleci/hırslı/sabırsız/ tahammülsüz yaratılmıştır. |
Ali Bulaç | 20- Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. |
Diyanet Vakfı | 20. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 20-Fenalık dokununca mızıkçı, |
Süleyman Ateş | 20. Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır, |
Yaşar Nuri Öztürk | 20 Kendisine kötülük/hoşnutsuzluk dokununca basar bağırır. |
Ali Bulaç | 21- Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder). |
Diyanet Vakfı | 21. Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 21-hayır dokununca kıskançtır. |
Süleyman Ateş | 21. Kendisine hayır dokundu mu yardım etmez (sıkı sıkı tutar). |
Yaşar Nuri Öztürk | 21 Kendisine hayır ve nimet ulaşınca ondan başkalarının yararlanmasına engel olur. |
Ali Bulaç | 22- Ancak namaz kılanlar hariç; |
Diyanet Vakfı | 22. Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 22-Sadece namaz kılanlar bunun dışındadır. |
Süleyman Ateş | 22. Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 22 Namazlarını/dualarını yerine getirenler müstesna. |
Ali Bulaç | 23- Ki onlar, namazlarında süreklidirler. |
Diyanet Vakfı | 23.Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;). |
Elmalılı Hamdi Yazır | 23-Onlar ki, namazlarına devam ederler. |
Süleyman Ateş | 23. Onlar ki: Namazlarını sürekli kılarlar (aksatmazlar). |
Yaşar Nuri Öztürk | 23 Bunlar, namazlarında/dualarında süreklidirler. |
Ali Bulaç | 24- Ve onların mallarında belirli bir hak vardır: |
Diyanet Vakfı | 24. Mallarında, belli bir hak vardır, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 24-Onlar ki, mallarında belli bir hak vardır. |
Süleyman Ateş | 24. Onların mallarında belli bir hisse vardır: |
Yaşar Nuri Öztürk | 24 Bunların mallarında belirli bir hak vardır: |
Ali Bulaç | 25- Yoksul ve yoksun olan(lar)için. |
Diyanet Vakfı | 25. Sâile ve mahrûma(vermek için). |
Elmalılı Hamdi Yazır | 25-Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için. |
Süleyman Ateş | 25. Saile ve mahruma (isteyene ve utancından dolayı istemeyip mahrum kalana). |
Yaşar Nuri Öztürk | 25 Yoksul ve yoksun için. |
Ali Bulaç | 26- Onlar, din gününü tasdik etmektedirler. |
Diyanet Vakfı | 26. Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar; |
Elmalılı Hamdi Yazır | 26-Ve onlar ki, ceza gününü tasdik ederler. |
Süleyman Ateş | 26. Ceza gününü tasdik ederler, |
Yaşar Nuri Öztürk | 26 Bunlar, din gününü içtenlikle doğrularlar. |
Ali Bulaç | 27- Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar. |
Diyanet Vakfı | 27. Rab’lerinin azabından korkanlar, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 27-Ve onlar ki, Rablerinin azabından korkarlar. |
Süleyman Ateş | 27. Rablerinin azabından korkarlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 27 Bunlar, yalnız Rablerinin azabından ürperirler. |
Ali Bulaç | 28- Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz. |
Diyanet Vakfı | 28. Ki Rab’lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz; |
Elmalılı Hamdi Yazır | 28-Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz. |
Süleyman Ateş | 28. Çünkü Rablerinin azabına güven olmaz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 28 Gerçekten de Rablerinin azabı emin olunmayacak bir azaptır. |
Ali Bulaç | 29- Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar; |
Diyanet Vakfı | 29. Irzlarını koruyanlar |
Elmalılı Hamdi Yazır | 29-Ve onlar ki, apışlarını (ırzlarını) korurlar. |
Süleyman Ateş | 29. Irzlarını korurlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 29 Bunlar, cinsiyet organlarını titizlikle korurlar. |
Ali Bulaç | 30- Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar. |
Diyanet Vakfı | 30. Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz; |
Elmalılı Hamdi Yazır | 30-Ancak karılarına ve sahibi bulundukları cariyelere başka, çünkü bundan dolayı kınanmazlar. |
Süleyman Ateş | 30. Yalnız eşlerine, ya da ellerinin altında bulunan(cariyelerin)e karşı (korumazlar. Bundan ötürü de) onlar kınanmazlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 30 Ancak onlar, eşleriyle, akitlerinin sahip olduğu şeyler konusunda kınanamazlar. |
Ali Bulaç | 31- Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir. |
Diyanet Vakfı | 31.Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 31-Fakat ondan ötesini arayanlar ise haddi aşan haşarılardır. |
Süleyman Ateş | 31. Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar (sınırı) aşanlardır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 31 Kim bunun ötesini isterse, işte böyleleri sınırı aşanların ta kendileridir. |
Ali Bulaç | 32- (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir. |
Diyanet Vakfı | 32. Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler; |
Elmalılı Hamdi Yazır | 32-Ve onlar ki, kendilerine emanet edileni korur, verdikleri sözü yerine getirirler. |
Süleyman Ateş | 32. Emanetlerini ve ahidlerini gözetirler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 32 Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar. |
Ali Bulaç | 33- Şahidliklerinde dosdoğru davrananlardır. |
Diyanet Vakfı | 33. Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar; |
Elmalılı Hamdi Yazır | 33-Ve onlar ki, şahitliklerinde dürüstdürler. |
Süleyman Ateş | 33. Şahidliklerini yaparlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 33 Bunlar, tanıklıklarını tam yaparlar. |
Ali Bulaç | 34- Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır. |
Diyanet Vakfı | 34. Namazlarını koruyanlar; |
Elmalılı Hamdi Yazır | 34-Ve onlar ki, namazları üzerine muhafızlık ederler. |
Süleyman Ateş | 34. Namazlarını korurlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 34 Ve bunlar, namazlarını/dualarını korurlar. |
Ali Bulaç | 35- İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır. |
Diyanet Vakfı | 35. İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 35-İşte onlar, cennetlerde ağırlananlardır. |
Süleyman Ateş | 35. İşte onlar cennetlerde ağırlanırlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 35 İşte bunlar cennetlerde ikram göreceklerdir. |
Ali Bulaç | 36- Şimdi inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar. |
Diyanet Vakfı | 36. (Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 36-Şimdi ne oluyor o küfredenlere ki, sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar? |
Süleyman Ateş | 36. Nankörlere ne oluyur ki sana doğru koşuyorlar? |
Yaşar Nuri Öztürk | 36 O nankörlere ne oluyor ki, sana doğru, o yandan, bu yandan boyunlarını uzatarak geliyorlar; |
Ali Bulaç | 37- Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde. |
Diyanet Vakfı | 37. Bölük bölük sağından ve solundan(gelip etrafını sarıyorlar) |
Elmalılı Hamdi Yazır | 37-Sağdan ve soldan bölük bölük. |
Süleyman Ateş | 37. Sağdan, soldan, ayrı ayrı gruplar halinde (gelip etrafını sarıyorlar)? |
Yaşar Nuri Öztürk | 37 Sağdan ve soldan parçalar halinde. |
Ali Bulaç | 38- Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)? |
Diyanet Vakfı | 38. Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 38-Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor? |
Süleyman Ateş | 38. Onlardan her biri, ni’met cennetine sokulacağını mı umuyor? |
Yaşar Nuri Öztürk | 38 Onlardan herbiri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor? |
Ali Bulaç | 39- Hayır; doğrusu Biz onları bildikleri şeyden yarattık. |
Diyanet Vakfı | 39. Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler). |
Elmalılı Hamdi Yazır | 39-Yağma yok, Biz onları o bildikleri şeyden yarattık. |
Süleyman Ateş | 39. Hayır! Öyle şey yok! Biz onları bildikleri şeyden yarattık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 39 Hayır, ummasınlar! Gerçek şu ki biz onları, bildikleri şeyden yarattık. |
Ali Bulaç | 40- Artık, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim; Biz gerçekten güç yetireniz; |
Diyanet Vakfı | 40. Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter: |
Elmalılı Hamdi Yazır | 40-Artık o doğuların ve batıların Rabbi için yemine ne hacet; şüphesiz ki, Bizim elbette gücümüz yeter! |
Süleyman Ateş | 40. Yoo, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki bizim gücümüz yeter: |
Yaşar Nuri Öztürk | 40 İş, onların sandığı gibi değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki, biz gerçeketen gücü yetenleriz; |
Ali Bulaç | 41- Onların yerine kendilerinden daha hayırlılarına getirip-değiştirmeye. Üstelik Bizim önümüze geçilemez. |
Diyanet Vakfı | 41. Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 41-Onları kendilerinden hayırlısına değiştirebiliriz ve Bizim önümüze geçilmez. |
Süleyman Ateş | 41. Onları, kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirmeğe. Bizim önümüze geçilmez (bize engel olunamaz). |
Yaşar Nuri Öztürk | 41 Onları kendilerinden daha üstün olanlarla değiştirmeye… Ve biz önüne geçilebilecekler değiliz. |
Ali Bulaç | 42- Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azab) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar. |
Diyanet Vakfı | 42. Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 42-O halde bırak onları, kendilerine vadolunan güne çatacakları ana kadar dalsınlar ve oynayadursunlar. |
Süleyman Ateş | 42. Bırak onları kendilerine va’dedilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oynasınlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 42 Bırak onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncaya kadar. |
Ali Bulaç | 43- Kabirlerinden koşarcasına çıkarılacakları gün, sanki onlar dikili birşeye yönelmiş gibidirler. |
Diyanet Vakfı | 43. O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 43-O gün ki, kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki, çantalarıyla dikmelere(putlara) gidiyorlarmış gibi fırlayacaklar. |
Süleyman Ateş | 43. O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkarlar. Onlar dikilen(putlara yahut hedef)lere doğru koşar gibi (koşarlar). |
Yaşar Nuri Öztürk | 43 O gün, kabirlerden fırlayarak çıkarlar. Dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler. |
Ali Bulaç | 44- Gözleri ‘korkudan ve dehşetten düşük’ yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azab) günüdür. |
Diyanet Vakfı | 44.Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde.İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 44-Gözleri düşkün, kendilerini bir zillet saracak da saracak. Odur işte onların vadolunup durdukları gün! |
Süleyman Ateş | 44. Gözleri düşük, yüzlerini alçaklık bürümüş bir durumda. İşte onlara va’dedilen gün, bugündür. |
Yaşar Nuri Öztürk | 44 Gözleri yere eğik; bir zillet kuşatmıştır onları. İşte bu gündür onlara vaat edilmiş olan. |
http://www.kuranikerim.gen.tr sitesinden alınmıştır.
Mearic suresi – Karşılaştırmalı meal