Namaz, kulun miracı
NAMAZ
Namaz kılmak, namazı dosdoğru kılmak kulluk bilincinin tepe noktasıdır ve Peygamber olmayan biz insanlar için adeta Yüce Allah’ın huzuruna tek başımıza çıktığımız miraçtır. Dosdoğru kelimesi bünyesinde huşu ve zikri barındırır ki burada kast edilen Maun suresinde anıldığı şekilde gösterişe kaçan ve ciddiye alınmadan kılınan namaz değil Allah’ın huzurda bulunmanın verdiği ciddiyet ve saygı ile bedenin ve ruhun titremesidir ki asıl namaz budur.
Miraç ile beş vakit farz kılınan namaz Allah’ın kullarına eziyeti değil tam tersine günahlardan kurtulması ve yanlışlara sapmaması için verilmiş ilahi bir ilaçtır ve akıldan ziyade ruha ve kalbe hitap eder.
Namaz için günlük hayat için de ayrılan azıcık zaman; bize kim olduğumuzu hatırlatır, neden yaratıldığımızı ve sahibimizin kim olduğunu düşünmemizi sağlar ve şükrederek, tevbe ederek ayıp ve kusurlarımızın affedilmesi için dua etmemize imkân sağlar.
Tefsir bilginlerinin ifadesine göre sabah namazının şahitli oluşu, gece ve gündüz meleklerinin bu namazın kılınışında hazır bulunmaları demektir.
Güneşin, kuşların, ağaçların melekler ve gökteki diğer mahlukat gibi sürekli tesbih ettikleri Yüce Allah’ı hiç olmazsa günde beş vakit tesbih etmemiz için namaz hayırlı bir vesiledir ve bu yüzden hayırsız gönüllere, sabredemeyen bedenlere ve zayıf imanlılara zor gelir.
Namazı bir spor gibi zayıflama vesilesi, zorunlu ibadet gereği, cemaate gösteriş emsali veya makam elde etmek için merdiven olarak görenlerin namazları samimi değildir. Sadece Allah rızası için kılınan namaz makbuldür ve başkaca hiçbir niyet gözetilmemelidir.
Niyet aslolandır. Niyetimizi de bize bizden bile yakın olan Yüce Allah en iyi bilendir. Bunun aksi bizi kandırmaya, münafıklığa ve Allah korusun şirke götürür ve Allah rızası dışında başkalarının rızasını göz etmek en iyimser haliyle bile şirktir.
Namaz şekli ve niceliği Peygamberimize Cebrail (a.s) tarafından öğretilmiş haliyle kılınır ki öncesinde iki önemli adım vardır. Abdest bunlardan biridir ve ruh ve bedenin namaz için temizlenmesini ve hazırlanmasını sağlar.
Diğeri niyettir ki teslimiyetle o rekâtları kim için kıldığımızı dille ifade etmemiz demektir.
Namaz Allah’ı anmak ve derin saygı içinde yalnız Allah’a ibadet etmek için kılınır.
Namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor.
Namaz, Allah’a kulluğun, teslimiyetin ve nimetlere şükrün en yüksek ifade biçimi, aktif ve düzenli bir hayatın göstergesidir.
Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.
Namazı vaktinde ve devamla kılmak esastır.
İster cemaatle, ister tek başımıza, ister gündüz ve isterse gece kıldığımız namaz bizim içindir. Allah kabul eder ve hanemize makbul olarak yazarsa bir fayda kazanmaktan ziyade bir borcu ödemişiz gibi düşünmek gerekir. Tıpkı oruç ve diğer ibadetler gibi bunlar borcumuzdur ve ahirete intikal ettiğimizde tartımızın nurla aydınlanması için az borçla eceli karşılamak doğru olandır.
Namazın zamanı ve daveti toplumlara ve dünya yapısına göre değişir ve bu sayede dünyanın tümü düşünülürse her dakika bir yerlerde ezan okunur ve namaz kılınır. Bu Allah’ın ayetlerindendir.
Bir diğer ayet ise Fatiha suresidir. Bir insan günde yaklaşık 33 kez Fatiha suresini okur. Mealinden anlaşıldığı üzere kul “Sadece ve sadece Allah’a kulluk edip yardım isteyeceğine söz verir, Allah’ın kendisini doğru yola iletmesi için yalvarır.” Bu ses enlem ve boylamlara göre dünyayı çepeçevre kuşatır ve kâinata her dakika binlerce Fatiha yükselir.
Ezan, namaz, tesbih ve dualar ayrılmaz parçalar olarak dinin direğidir. Zekat ve ahlak gibi nice güzelliği beraberinde getiren namaz imanın en büyük göstergelerinden olduğu için de mü’min kimsenin hayata daha anlamlı ve doğru bakabilmesini mümkün kılar.
Namazın çocuklara alıştırılması için erken yaşlar tercih edilebilirse de dinen mükellef olma yaşı çocuklar için genelde on beştir. Bu yaştan sonra kul artık yaptığı ve yapmadığı her şeyden sorumludur. Namaz bunlara dâhildir.
Diğer dinlerin ibadetlerinde de namaz benzeri şeyler varsa da Müslümanların namazı daha farklıdır. Öncelikle namaz kılmak için bir başka kimseye gerek yoktur. İkincisi tüm âlem mescittir. Yani temiz olmak kaydıyla kıbleye dönüp namaz kılmak dünya üzerinde her yerde mümkündür.
Kıble Müslümanların can damarı, ortak sesi, en kutsal gözbebeğidir. Lakin kıblenin bilinmediği veya bulunamadığı yerlerde tüm yönlere doğru namaz kılınabilir. Çünkü Yüce Allah doğunun da batının da Rabbidir ve niyet düzgün oldukça makbul olması umulur.
Namaz içi dua ve tesbihatın Arapça dilinde yapılması alışılageldiyse de kendi dilinde de yapılması mümkündür. Nitekim ülkemizde yaklaşık on yıl bu şekilde Türkçe ezan ve ibadet yaşanmıştır. Çünkü Kutsal olan Kur’an’dır Arapça değil.
Duaların ana dilinde yapılması ise doğru olandır.
Yüce Allah bize bizden yakındır. O her şeyi duyan ve bilendir. Aklımızdan geçenleri, dudaklarımızı kımıldatmadan hatta çok öncesinden bilen Malikimizin ve meleklerinin Türkçe ibadet ve duaya karşı tavır alması olası değildir. Hatim konusunda da durum benzerdir ve Arapça bilmeyenlerin manasız Arap kelimeleri ezberlemek yerine meallerinden Rabbin emir ve yasaklarını anlamaya çalışmaları doğru olandır. Bu yüzden Arapça bilmeyen herkesin Kur’an’ı en az bir kere mealinden ve anladığı dilde okuması her Müslümana farzdır.
Münker – Nekir ve Kiramen Kâtibin meleklerinin kulların günah ve sevaplarını kendi ana dillerinde anlaması ve kaydetmesinden daha doğal ne olabilir?
Namaz duaları ile tesbihatlarının Arapça okunması durumunda manalarının mutlaka bilinmesi gerekir ki namaz huşu ile kılınabilsin.
Yüce Allah’ın huzurunda anlamsız sözler sarf etmek, anlamadığı şeylerle sadakati göstermeye çalışmak, teşbihlerde kullanılan kelimeleri anlamadan kullanmak ibadetin saygınlığına gölge düşürecektir.
Namaz bu nedenle dosdoğru kılınmalı hem gösteriş ve aldatmacadan uzak hem anlaşılan lisanla ve temiz kalple icra edilmelidir ki makbul olsun.
Namazı zamanında eda etmek esastır. Buna rağmen Yüce Allah mazeret halinde farz olan rekâtların kazasına müsaade buyurmuştur. Bu mazerete uyku, hastalık, yolculuk, hayız, sefer, savaş gibi haller dâhildir. Mümkün olduğu takdirde diğer haller mazeret kabul edilmemeli hiç olmazsa farz rekâtlar icra edilmelidir. Ancak her şeye rağmen fırsat bulamayanlar için kaza etmek geç olsa bile sadakat göstermenin bir yoludur ve inşallah Allah katında da makbuldür.
Güneş, ay, yıldızlar, çimenler, çiçekler, kuşlar ve bulutlar gün boyu tesbih eder dururken insanın günde yarım saat ayırarak namaz eda etmesi sabır, hayâ, ahlak, adalet, bereket, rızık vb. pek çok güzelliği peşinden getirecek hiç değilse musibetlere dayanma gücü verecektir.
Namaz kula; çiçeğin açmasındaki sanatı, arının kanadındaki sesi, ezanların yüreklerde bıraktığı manevi hazzı, secde etmenin huzur ve bereketini tattıracak, kötülüklerden ve aldatanlardan koruyan bir kalkan olacaktır.
Namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir. Ezan namazı, namaz kulluğu öğretir.
Şeytan, içki ve kumarla, kullar arasına düşmanlık ve kin sokmak; Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister ve Şeytanın gücü gerçekten Allah’a sığınıp gerçekten iman edenlere yetmez.
Münafıklar, mürailer ise namaza üşenerek kalkan, gösteriş için kılan ve namazı menfaat aracı yapmaya çalışanlardır.
Namaz, kulun miracı