Anasayfa / ŞİRK VE KÜFÜR / Şeytanın en temel vasıfları
imanilmihali.com
Şeytanın en temel vasıfları

Şeytanın en temel vasıfları

Şeytanın en temel vasıfları

Şeytanın insana düşman olduğu, onu kandırmak ve yanlış işler yaptırmak için yemin ettiği ve neticede kendisiyle beraber cehenneme pek çok insanı da götüreceği ayetlerden bilinen bir husustur. İnsanı kandırmak için neler yapabileceği, onları nerelerden yakalayıp vurabileceği de Kuranda bildirilmiştir..

Şeytanın hem cin ve hem insanlardan olacağını bilerek hile ve özelliklerini on göre okumak gerekir.

1. İblis yalancıdır ve yalan yere yemin eder.

Şeytanın en büyük özelliklerinden biri yalan söylemek, vesvese vermek, şüpheye düşürmek, aldatmak ve süslü göstermektir.

“Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi. Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti.” (A’raf, 7/20-24)

Şeytan yalanın ne denli kuvvetli bir silah olduğunu bilen, insanların yalana kanmaya nasıl hazır olduğunu gören, hakikati değiştirmeye cüret eden, adaleti reddeden-zulmü destekleyen bir mahiyettedir. İnsanların yazık ki yalanlara her kanışında daha da güçlenir ve yeniden yalana müracat eder. Çünkü aklını işletemeyen insan aklını ve kalbini kullanarak hakikati araştırmak yerine boş söz, yalan ve vaatlere kanma eğilimindedir.

2. Yaptırım gücü yoktur

“Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna.”(Hicr, 15/42)

Şeytan hiçbir şeyi zorlayarak yaptırmaz. Çünkü böyle olsa mesuliyet kendisine ait olurdu. Halbuki onun istediği insanın bilerek ve isteyerek ilahi kudrete karşı gelip kulun şeytan saflarına katılması ve cehennem yolcusu olmasıdır. Çünkü insan ve cin şeytanlarının mekânı cehennem sabittir ve Allah dilemedikçe değişmeyecektir. Oysa insan kaderini yaşadığı halde geleceği göremez ve akıbetini bilemez. İnsanın her zaman kurtulma, tevbe etme ve şefaate mazhar olma şansı vardır. Oysa şeytan reddedilen azgınlardandır ve bu yüzden insanları da safına çekmek ister.
Bunu yaparken kandırır, aldatır, süslü gösterir. Zaten dünya malının, evlatların ve kadınların süslü gösterilmesi ilahi takdir iledir. Bu süslü kandırmacalara bir de şeytanın gayretleri eklenince mü’minleri çok zor bir sınvın beklediği daha rahat anlaşılır.

“Halbuki şeytanın onlar üzerinde hiçbir nüfuzu yoktu. Ancak ahirete inananı, şüphe içinde kalandan ayırt edip bilelim diye (ona bu fırsatı verdik). Rabbin gerçekten her şeyi koruyandır.” (Sebe, 34/21)

Şeytan gözüyle gördüğü hakikate ve ahiret yurdunu, görmeden ona iman eden insana farklı göstermeye, hakikati değiştirmeye gayret eder ve bir imtihan vesilesi olarak yaşamaya devam eder.

3. Riyakardır (İki yüzlüdür)

Riyakarlık, hiç şüphesiz ki bir şeytan sıfatıdır. Kendini beğenme, beğendirme, başkalarının rızasını kazanmak için iş yapma, ibadetlerine gösteriş veya menfaat için yapma şeytanın veya şeytana uyanların sıfatıdır.

Riyanın gizli şirk olduğu Peygamberimizin hadisleri ile sabittir. Şirk ise şeytanın bizzat yapıp ettiğidir. O adeta münafıklık sergileyerek insanların iman derecelerine göre kabuk değiştiren bir bukalemuna benzer. Herkese farklı, her cemaate ve her zamana farklı davranır.

Şeytanın en çok sevdiği insan tipi ise bu zaaflarına yenik düşen, gösterişe meraklı, has niyetle ibadete uzak olanlardır.

“Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını, insanlara gösteriş için sarf edenler de (ahirette azaba dûçâr olurlar). Şeytan bir kimseye arkadaş olursa, ne kötü bir arkadaştır o!” (Nisa, 4/38)

4. Hakkı batıl, batılı da hak göstererek hakikati değiştirmeye gayret eder

Cazip teklifler, kışkırtmalar, şaibe ve şüpheler uyandırmak şeytanın silahlarındandır. Kulağa ve kalbe hoş gelen bu heves ve arzular aslında hakikatin kendisi değilken nefis, şeytanın kışkırtmasıyla onları gerçek olarak kabullenir.

Mazeret bulup, bahane üretmek, üşenmek, ertelemek, vazgeçmek şeklinde ortaya çıkan bu gerçek dışı kabuller ıslah olmazsa bir süre sonra kalbe ve nefse yerleşir kulun yaşam tarzı oluverir.

Yalan, gösteriş, riya merkezli çok konuşan, yalan söyleyen, bilmediği konularda ahkam kesen, zanda aşırı gidenlerin durumu da buna benzerdir. Yani dil, insan ve cin olsun şeytanın en kuvvetli el aletidir.

Abdullah b. Amr (r.a.)’den nakledilen bir hadisi şerifte Rasülullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
“Allah’ın insanlardan en nefret ettiği kişi, sığırın diliyle ağzını karıştırdığı gibi, (yanlışı doğru, doğruyu yanlış göstermek için) konuşurken dilini dolaştırıp belağat yapacağım diye (kelime çatlatan ve lafı geveleyip) duran kimsedir.” ( Ebu Davud, Edeb, 67)

Bu konuda Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur:

“Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.”(En’am 6/112-113)

5. Şeytan insanın ezeli düşmanıdır

Şeytan kendine halef olan, cennete varis olan, kendisinin ebedi cehennem misafiri olmasına neden olan insana düşmandır. Bu düşmanlık kibir ve kin ile bezenirken, şeytan aynı zamanda Rabbin ilahi düzeninin de fıtrata uygun cereyan etmemesini diler. Yani cennetlere konulacak insanların azalmasını mümkünse sıfırlanmasını diler.

Yüce Kur’an’da; Şeytanın adımları ardınca gitmeyin” ve “Şeytana uymayın” veya “Şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.”( Bakara, 2/168, 208-209; Yusuf, 12/5; Yasin, 36/60-64; En’am, 6/142; İsra, 17:53; Fatır, 35/6; Zuhruf, 43/62) buyurularak şeytanın dost olmadığı defalarca vurgulanmaktadır. Bu kimsenin haberim yoktu dememesi ve ilahi huzurda sorguya çekilirken bahane üretememesi içindir.

Yine ayetlerde, Şeytanın sinsi bir ara bozucu olduğu ve buna müminlerin kanmaması gerektiği vurgulanarak, inanan insanların birbirlerine iyi davranmaları gerektiği, kırıcı olmamaları, güzel söz söylemeleri ve sözün en güzeli olan Kur’an’ın edep ve ahlâkına uygun davranmaları tavsiye edilmiştir.

6. Kötü arkadaş, kâfir bir dosttur

Kuranı Kerimde şeytanın, kâfirlerin dostu olduğu da bildirilmektedir.

“… Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık. (Şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar.” (A’raf, 7:27, 202)

Kafir, kötü arkadaş ve düşman olduğu halde insanın onlara tabi olması kandıkları ve farkına varamadıkları içindir.
Dünyada bugün yaşanan azgınlık, haksızlık, haddi aşma, zulüm ve adaletsizliklerin temelinde de bu vardır. Zulüm ve haksızlığı yapıp, işi ehliyetsiz ve liyakatsiz olanlara verenler günah işlediklerinin farkında bile değildir. Çünkü onlar dille söylenen yalanlara kanmış, süslü gösterilen çarpıtmalara kurban olmuş zavallılardır. Dünya hayatında elde ettikleri güç ile keyif sürseler de mekanları cehennem olacak bu münafık ve kafirlerin şeytan dostu olduğu, şeytanın kışkırtma ve desteğiyle yeryüzünde bozgunculuk yaptıkları açıktır.

Çünkü onlar gözleri ve kalpleri ile hakikati göremeyecek kadar akılsız ve şeytanın izinden gidecek kadar imansız, ilahi teveccühe mazhar olamayacak kadar kötülük yanlısı aciz kullardır.

Onlar kandıklarının farkında olmadıkları için tevbe etmeye ve hakikate dönmeyi bile isteyemeyen zavallı şeytan dostlarıdır.

7. Kur’an’dan uzak olanların yakın dostudur

“Kim Rahman (olan Allah’ı)ın zikrini görmezlikten gelirse, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz; artık bu, onun yakın bir dostu olur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar ve şeytanın dost olduğu kimseler), onları (doğru) yoldan alı koyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. Sonunda bize geldiği zaman, ona: ‘Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü bir arkadaşmışsın’ der.” (Zuhruf, 43:36-38)

Kur’an hidayet rehberi, yaşam kılavuzu, ahiret pusulasıdır. Hakikat, mağfiret, müjde ve nasihat ondadır. O, şeytana karşı durabilmenin yolunu gösteren ilahi hediyedir. Kur’an akla, kalbe, nefse, vicdana, merhamete giden yolun başıdır.

Kur’an görünmeyenin görünür olduğu, yalanın bulunmadığı gayba ait en has bilgi kaynağıdır.

Kur’an’a iman edip sarılan; hakikati gören ve şeytana karşı gardını alabilendir.

Kur’an’a uzak duran ve O’nu reddeden ise tehlikeye maruz, hassas, korunmasız ve rezilliğe müstahak haldedir.
Şeytanın en sevmediği kul; sadece ve daima Rabbine yönelen, Kur’an’a sarılan, aklını işleten, ahirete iman eden kuldur.

8. İnsanı her yerden görür ve aldatmaya çalışır

Kuranı Kerimde, insanın şeytanı görmediği halde şeytanın onu gördüğünden ve insana ummadığı yerlerden sokulup kandırdığından bahsedilmektedir. Bundan maksat, insanın kendisine dikkat etmesi gerektiği ve şeytana açık kapı bırakmaması hususunda uyarılmasıdır. Şeytan daha çok, bizim zayıf olduğumuz noktaları yoklar ve buralardan sokulup kandırmayı hedef alır.

“Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.” (A’raf, 7:27)

Cin olan gerçek şeytanların (Bazı insanlar hariç) görünmediği ama bizleri görebildiği, dinlediği gerçektir. Cin suresinde bu husus bildirilmiştir.

İnsan olan şeytanlar ise şeytanın nefislerini ele geçirdiği, aklını kullanamayan, şehvet ve hırs uğruna, kin ve nefretle iş gören hain kimselerdir ki b unlar alenen görünür ve sözleri işitilir. Lakin bunlar çoğu zaman münafıklık maskesi ile dolaştıklarından fark edilmeleri genellikle zordur.

İster cin ister insan olsun tüm şeytanların emel ve gayreti insanları kandırıp azdırmak olduğu için sürekli avlanırlar. Av ile; zayıf, kişiliksiz, imanı gelişmemiş veya eskimiş, hurafe ve batıla kanabilen, nefsi aç, hırs ve şehvete teslim olmuş kullar ararlar. Bu yüzden insanlar arasında dolaşır durur, sonra avını yakalar, yer ve yutarlar. O kulun kalbine, nefsine yerleşir o insana sahip olurlar.

Şeytan; insana ihtiyaç duyduğu şeyi altın tepside sunan hain hizmetkardır.

Parası olmayana para, umudu olmayana umut, şöhret isteyene şöhret, arzu isteyene şehvet, intikam isteyene hırs, bozgunculuk isteyene fesat, azmak isteyene azgınlık, takati olmayana güç, makam isteyene mevki ümidi verir.

İnsan; çıkmazdayken, ümidini kesmişken, (sadece kafirler Allah’tan ümit keser), yorgun ve çaresizken, hayatın manası kaybolmuşken, bir şey yitip gitmişken, bir şeye kuvvetle ihtiyaç duyulurken…şeytan oradadır. İnsanın bu zaafını kendi lehine kullanır ve o insana dost olur.

İnsana anlaşma teklif eder ve insan kabul ederse istediğini verir, ama bedelini misliyle alarak. İstenilen şeyin elde edilmesi için kudret ve imkân sunmak değildir yaptığı.

Şeytanın yaptığı; imani sınırları kaldırmak, ahlak-adalet-hak kural ve kanunlarını yok saydırarak kişisel ve toplumsal kontrol mekanizmalarını iptal ettirmek, verdiği cüret ve küstahlıkla kulun sınır tanımaz, haddi aşar hale gelmesine yardım etmektir. Hakikat değişmediği halde kul kalkan kural ve kanunlar neticesi kendisini yapmaya haklı görür ve kanmış olarak o suçu işler. Suçluluk duymaz çünkü kuralları kendisi yok ettiği için kuralsızlık yapmış olmaz.

İşte kanmak budur ve kul farkında bile değildir.

Kandırmak, azdırmak, hakikati farklı göstermek, hakkı gerçek sahibine değil de başkalarına vermek şeytanın dilediğidir. Buna tabi olanlar ise şeytana dost ve yardımcı olanlardır. Şeytanın da ona uyanların da sonu cehennemdir.

Şeytanın en temel vasıfları olarak saydığımız bunlara ilaveten ibadete uzak kalmak, büyüklenmek, dini şekilsel olarak yaşamak, insanlar arasına ve dine şaibe sokmaya çalışmak gibi şeytanın daha birçok özelliği vardır.

En bariz ipucu şudur ki; Allah’ın sınırlarına riayet etmeyen herkes şeytan veya şeytanın askeri olmaya adaydır ve ona o gözle bakmak gerekir. Hele bu kişi dini çıkarı için alet ediyorsa, yeryüzünde bölücülük ve bozgunculuk yapıyorsa çok ta düşünmeye gerek yoktur.

Allah mü’minleri şeytanın şerrinden korusun.

Rabbim şeytana kulluk eden, şeytana askerlik eden insan şeytanlarından bizleri muhafaza eylesin.

Amin!

Şeytanın en temel vasıfları

Bu yazıyı okudunuz mu?

Allah ile aldatmak

İnsanlığın bir kısmını daima, tamamını bir süre aldatabilirsiniz ama tamamını daima aldatamazsınız. Bu kaide en ...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir