Yasin suresi – Karşılaştırmalı meal
Karşılaştırmalı Kur’an Mealleri
YASİN SURESİ
Ali Bulaç | Rahman ve Rahim Olan Allah`ın Adıyla |
Diyanet Vakfı | Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla. |
Elmalılı Hamdi Yazır | Bismillahirrahmanirrahim |
Süleyman Ateş | Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.. |
Yaşar Nuri Öztürk | Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… |
Ali Bulaç | 1- Yasîn. |
Diyanet Vakfı | 1. Yâsîn, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 1-Yasin. |
Süleyman Ateş | 1. Yasin |
Yaşar Nuri Öztürk | 1 Yâ, Sîn. |
Ali Bulaç | 2- Andolsun hikmetli Kur’an’a, |
Diyanet Vakfı | 2. Hikmet dolu Kur’an hakkı için, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 2-Hikmetli Ku’ran’ın hakkı için! |
Süleyman Ateş | 2. Hikmetli Kur’an’a andolsun. |
Yaşar Nuri Öztürk | 2 Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur’an’a ki, |
Ali Bulaç | 3- Gerçekten sen, gönderilen (elçi)lerdensin. |
Diyanet Vakfı | 3. Sen şüphesiz peygamberlerdensin. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 3-Emin ol ki sen, o elçilikle gönderilen peygamberlerdensin! |
Süleyman Ateş | 3. Kuşkusuz sen gönderilmiş elçilerdensin. |
Yaşar Nuri Öztürk | 3 Hiç kuşkusuz, sen, gönderilen elçilerdensin; |
Ali Bulaç | 4- Dosdoğru bir yol üzerinde(sin). |
Diyanet Vakfı | 4. Doğru yol üzerindesin. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 4-Bir dosdoğru yol üzerindesin. |
Süleyman Ateş | 4. Dosdoğru bir yol üzerinde, |
Yaşar Nuri Öztürk | 4 Dosdoğru bir yol üzerindesin. |
Ali Bulaç | 5- (Kur’an) Güçlü ve üstün olan, esirgeyen (Allah’)ın indirmesidir. |
Diyanet Vakfı | 5. (Bu Kur’an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 5-Güçlü ve çok merhametli Allah’ın peyderpey indirdiği vahyi ile. |
Süleyman Ateş | 5. Yani üstün ve çok esirgeyen Allah’ın indirdiği (Kur’an yolu) üzerindesin. |
Yaşar Nuri Öztürk | 5 Azîz ve Rahîm’in indirdiği üzeresin. |
Ali Bulaç | 6- Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin). |
Diyanet Vakfı | 6. Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 6-Babaları uyarılmamış olup gaflet içinde olan bir topluluğu uyarasın (vehameti haber veresin) diye. |
Süleyman Ateş | 6. Babaları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için (seni gönderdik). |
Yaşar Nuri Öztürk | 6 Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin. |
Ali Bulaç | 7- Andolsun, onların çoğu üzerine o söz hak olmuştur; artık inanmazlar. |
Diyanet Vakfı | 7. Andolsun ki onların çoğu gafletlerinin cezasını hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 7-Andolsun ki, pek çoklarına karşı söz hak olmuştur da artık onlar imana gelmezler. |
Süleyman Ateş | 7. Andolsun onların çoğuna o söz (cinlerden ve insanlardan bir kısmını cehenneme dolduracağım, sözü) hak oldu; artık onlar inanmazlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 7 Yemin olsun ki, onların çoğuna söz hak olmuştur, artık onlar iman etmezler. |
Ali Bulaç | 8- Gerçekten biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır. |
Diyanet Vakfı | 8. Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 8-Çünkü Biz, onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz de onlar, çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar. |
Süleyman Ateş | 8. Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. Çenelere kadar dayanan o halkalar yüzünden kafaları kalkıktır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 8 Biz onların boyunlarına bukağılar geçirdik. Bukağılar çenelere dayanmıştır da bu yüzden onların kafaları yukarı kalkıktır. |
Ali Bulaç | 9- Biz önlerinde bir sed, arkalarında bir sed çektik. Böylelikle onları örtüverdik, artık görmezler. |
Diyanet Vakfı | 9. Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 9-Hem önlerinden bir set, hem arkalarından bir set çekmişiz ve kendilerini sarmışızdır; artık baksalar da görmezler. |
Süleyman Ateş | 9. Önlerinden bir sed ve arkalarından bir sed çektik de onları kapattık; artık görmezler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 9 Önlerine bir set, arkalarına da başka bir set çektik. Böylece onları kuşatıp sardık; artık onlar görmezler. |
Ali Bulaç | 10- Kendilerini uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar. |
Diyanet Vakfı | 10. Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 10-Onları uyarsan da uyarmasan da farketmez, inanmazlar. |
Süleyman Ateş | 10. Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 10 Sen ha uyarmışsın onları ha uyarmamışsın, fark etmez onlar için; inanmazlar. |
Ali Bulaç | 11- Sen ancak, zikre (Kur’an’a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah’)a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele. |
Diyanet Vakfı | 11. Sen ancak zikre (Kur’an’a) uyan ve görmeden Rahmân’dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini, bir mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 11-Sen ancak Kur’an’a uyan ve Rahman’dan gıyabında saygı besleyen kimseyi sakındırırsın; İşte onu, hem bir bağışlama hem de değerli bir mükafatla müjdele! |
Süleyman Ateş | 11. Sen ancak Zikre uyan ve görmeden Rahman’dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte öylesini bir mağfiret ve güzel bir mükafatla müjdele. |
Yaşar Nuri Öztürk | 11 Sen ancak o zikire/Kur’an’a uyan ve görmediği halde Rahman’dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele! |
Ali Bulaç | 12- Şüphesiz biz, ölüleri biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini biz yazarız. Biz her şeyi, apaçık bir kitapta tesbit edip korumuşuz. |
Diyanet Vakfı | 12. Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz’da) sayıp yazmışızdır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 12-Gerçekten Biz Biziz, ölüleri diriltiriz; önden gönderdiklerim ve bıraktıktan eserleri kitaba geçiririz. Zaten herşeyi açık bir kütükte “İmam-ı Mübin” de de ihsa (sayıp tesbit) etmişizdir. |
Süleyman Ateş | 12. Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Zaten biz, her şeyi apaçık bir kütüğe ayrıntılı olarak kaydetmişizdir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 12 Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderildiklerini de eserlerini de yazarız! Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir. |
Ali Bulaç | 13- Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver; hani oraya elçiler gelmişti. |
Diyanet Vakfı | 13. Onlara, şu şehir halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 13-Ve onlara o şehir halkını örnek ver. Hani oraya o gönderilen elçiler varmıştı. |
Süleyman Ateş | 13. Onlara elçilerin geldiği şu kent halkını misal olarak anlat: |
Yaşar Nuri Öztürk | 13 Onlara o kent halkını örnek ver. Hani, elçiler gelmişti oraya. |
Ali Bulaç | 14- Hani onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki: ‘Şüphesiz biz, size gönderilmiş elçileriz.’ |
Diyanet Vakfı | 14. İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar: Biz size gönderilmiş Allah elçileriyiz! dediler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 14-Hani onlara o iki elçiyi göndermiştik de onları yalanladılar; Biz de bir üçüncüsüyle onları güçlendirdik, varıp: “Haberiniz olsun, biz sizlere gönderilmiş elçileriz.” dediler. |
Süleyman Ateş | 14. Biz onlara iki elçi gönderdik, onları yalanladılar, biz de (elçileri) üçüncü biriyle destekledik. Dediler ki: “Biz size gönderilen elçileriz.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 14 Hani, biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi: “Biz, size gönderilen elçileriz!” |
Ali Bulaç | 15- Dediler ki: ‘Siz, benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz, yalnızca yalan söylüyorsunuz.’ |
Diyanet Vakfı | 15. Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahmân, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 15-“Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman hiç birşey indirmedi; siz sırf yalan söylüyorsunuz!” dediler. |
Süleyman Ateş | 15. (Kentliler) Dediler ki: “Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Rahman bir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 15 Kent halkı dedi ki: “Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” |
Ali Bulaç | 16- Dediler ki: ‘Rabbimiz, gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilir.’ |
Diyanet Vakfı | 16. (Elçiler) dediler ki: Rabbimiz biliyor; biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 16-Elçiler: ” Rabbimiz biliyor ki, biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz. |
Süleyman Ateş | 16. (Elçiler) Dediler ki: “Rabbimiz bilir ki biz size gönderilmiş elçileriz.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 16 Dediler: “Rabbimiz biliyor ki, biz size gönderilmiş elçileriz.” |
Ali Bulaç | 17- ‘Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.’ |
Diyanet Vakfı | 17. “Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah’ın buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir” dediler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 17-Açık bir tebliğden ötesi ise bizim üstümüze (vazife) değildir!” dediler. |
Süleyman Ateş | 17. Bizim üzerimize düşen, yalnız açıkça duyurmaktır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 17 “Bize düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.” |
Ali Bulaç | 18- Dediler ki: ‘Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azab dokunacaktır.’ |
Diyanet Vakfı | 18. (Bunun üzerine onlar:) Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız. Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 18-Onlar: “Doğrusu, biz sizi uğursuzluk nedeni saydık. Yemin ederiz ki, vazgeçmezseniz sizi hiç tınmadan taşlarız ve kesinlikle size bizden acıklı bir azap dokunur.” dediler. |
Süleyman Ateş | 18. (Kentliler) Dediler ki: “Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azab dokunur.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 18 Dediler: “Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık/biz sizi uğursuzluk sebebi saymaktayız. Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutlaka taşlayacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinlikle dokunacaktır.” |
Ali Bulaç | 19- Dediler ki: ‘Uğursuzluğunuz, sizinledir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz.’ |
Diyanet Vakfı | 19. Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz aşırı giden bir milletsiniz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 19-Elçiler: “Sizin uğursuzluk kuşunuz beraberinizdedir. Size öğüt verilse de öyle mi? Doğrusu siz israfı adet etmiş bir topluluksunuz.” dediler. |
Süleyman Ateş | 19. (Elçiler) Dediler ki: “Uğursuzluğunuz sizin kendinizdedir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır siz aşırı giden bir kavimsiniz.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 19 Dediler: “Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz.” |
Ali Bulaç | 20- Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: ‘Ey kavmim, elçilere uyun’ dedi. |
Diyanet Vakfı | 20. Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. “Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 20-o sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve dedi ki: “Ey hemşerilerim, uyun o gönderilen elçilere! |
Süleyman Ateş | 20. Kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: “Ey kavmim, elçilere uyun.” dedi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 20 Kentin öbür ucundan bir adam koşarak gelip şöyle dedi: “Ey topluluk, bu elçilere uyun!” |
Ali Bulaç | 21- ‘Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.’ |
Diyanet Vakfı | 21. “Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 21-Uyun sizden bir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar doğru yola ermişlerdir. |
Süleyman Ateş | 21. Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 21 “Sizden herhangi bir ücret istemeyelere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar.” |
Ali Bulaç | 22- ‘Bana ne oluyor ki, beni yaratana kulluk etmeyecekmişim? Siz O’na döndürüleceksiniz.’ |
Diyanet Vakfı | 22. “Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Halbuki, hepiniz O’na döndürüleceksiniz.” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 22-Hem neden kulluk etmeyeyim ben o beni yaratana, hep de döndürülüp O’na götürüleceksiniz! |
Süleyman Ateş | 22. Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Siz de hep O’na döndürüleceksiniz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 22 “Beni yaratana ne diye kulluk etmeyecek mişim ben? Ve sizler de O’na döndürüleceksiniz.” |
Ali Bulaç | 23- ‘Ben, O’ndan başka ilahlar edinir miyim ki, Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler.’ |
Diyanet Vakfı | 23. “O’ndan başka tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefâati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar.” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 23-Ben hiç O’ndan başka tanrılar mı edinirim? Eğer o Rahman, bana bir keder irade buyurursa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve beni kurtaramazlar. |
Süleyman Ateş | 23. O’ndan başka tanrılar edinir miyim hiç? Eğer O çok esirgeyen, bana bir zarar vermek dilese, onların şefa’ati bana hiçbir yarar sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 23 “O’ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk/zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar.” |
Ali Bulaç | 24- ‘O durumda ise, gerçekten ben apaçık bir sapıklık içinde olmuş olurum.’ |
Diyanet Vakfı | 24. “İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum.” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 24-Şüphesiz ben, o takdirde açık bir sapıklık içindeyimdir. |
Süleyman Ateş | 24. O takdirde ben, apaçık bir sapıklık içinde olurum. |
Yaşar Nuri Öztürk | 24 “Bu durumda ben elbette ki açık bir sapıklığın içine düşerim.” |
Ali Bulaç | 25- ‘Şüphesiz ben Rabbinize iman ettim; işte beni işitin.’ |
Diyanet Vakfı | 25. “Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin.” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 25-Haberiniz olsun ki, ben Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni!” |
Süleyman Ateş | 25. Ben sizin Rabbinize inandım, (gelin) beni dinleyin. |
Yaşar Nuri Öztürk | 25 “Ben, sizin Rabbinize iman ettim, artık dinleyin beni!” |
Ali Bulaç | 26- Ona: ‘Cennete gir’ denildi. O da: ‘Keşke benim kavmim de bir bilseydi’ dedi. |
Diyanet Vakfı | 26. Ona: Cennete gir” denilince. “Keşke, dedi, kavmim bilseydi!” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 26-Denildi ki: “Haydi. gir cennete!” O: “Ah ne olurdu, kavmim bilseydi |
Süleyman Ateş | 26. Ona: “Cennete gir” denilince: “Keşke, dedi, kavmim bilseydi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 26 “Gir cennete!” denildi. Dedi: “Kavmim bir bilebilseydi? |
Ali Bulaç | 27- ‘Rabbimin beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını.’ |
Diyanet Vakfı | 27. “Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını !” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 27-Rabbimin beni bağışlamasın) ve beni ikram olunan kullarından kıldığım.” |
Süleyman Ateş | 27. Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırlananlardan kıldığını!” |
Yaşar Nuri Öztürk | 27 Ki Rabbim beni affetti; beni, ikram edilenlerden kıldı.” |
Ali Bulaç | 28- Kendisinden sonra ise, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik; indirecek de değildik. |
Diyanet Vakfı | 28. Biz ondan sonra, onun milletini helâk etmek için üzerlerine gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 28-Arkasından kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik. |
Süleyman Ateş | 28. Ondan sonra biz, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirici de değildik, (buna gerek yoktu). |
Yaşar Nuri Öztürk | 28 Biz onun ardından kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik. |
Ali Bulaç | 29- (Ancak onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler. |
Diyanet Vakfı | 29. (Onları helâk eden) korkunç sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 29-O sadece bir sayha (gürültü) oldu; hemen sönüverdiler. |
Süleyman Ateş | 29. Sadece korkunç bir gürültü oldu, hemen sönüverdiler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 29 Olan, sadece korkunç titreşimli bir sesti. Ve bir anda söndüverdiler. |
Ali Bulaç | 30- Yazıklar olsun kullara; ki onlara bir elçi gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi. |
Diyanet Vakfı | 30. Ne yazık şu kullara! Onlara bir peygamber gelmeyegörsün, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 30-Yazıklar olsun o kullara ki kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı. |
Süleyman Ateş | 30. Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her elçi ile mutlaka alay ederlerdi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 30 Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alay ederlerdi. |
Ali Bulaç | 31- Görmüyorlar mı, kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik? Onlar, bir daha kendilerine dönmüyorlar. |
Diyanet Vakfı | 31. Müşrikler görmüyorlar mı ki, onlardan önce nice kavimler helâk ettik. Onlar tekrar dönüp de bunlara gelmezler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 31-Baksalar ya kendilerinden önce nice nesiller helak etmişiz. Onlar, hiç onlara dönüp gelmiyorlar (dünyaya bir daha dönmüyorlar). |
Süleyman Ateş | 31. Görmediler mi kendilerinden önce nice nesilleri yok ettik; onlar bir daha kendilerine dönüp gelmezler? |
Yaşar Nuri Öztürk | 31 Görmediler mi, kendilerinde önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar artık bir daha bunlara dönmeyecekler. |
Ali Bulaç | 32- Ancak onların hepsi, toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir. |
Diyanet Vakfı | 32. Elbette onların hepsi (kıyamet gününde) karşımızda hazır bulunacaklar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 32-Ancak hepsi toplanıp, bizim huzurumuza celbedilmişlerdir. |
Süleyman Ateş | 32. Ancak hepsi toplandığı zaman huzurumuza getirileceklerdir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 32 Ancak herkes toplandığında, onlar da huzurumuzda hazır bulundurulacaklar. |
Ali Bulaç | 33- Ölü toprak kendileri için bir ayettir; biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler. |
Diyanet Vakfı | 33. (Bu hususta) ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık. İşte onlar bundan yerler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 33-Hem ölü toprak onlara bir delildir. Biz ona hayat verdik ve onda taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar. |
Süleyman Ateş | 33. Ölü toprak, onlar için bir ayettir, (ölüleri nasıl dirilteceğimize işarettir): Biz onu dirilttik, ondan dane çıkardık da ondan yiyorlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 33 Ölü toprak onlar için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan dâne çıkardık; bak işte ondan yiyorlar. |
Ali Bulaç | 34- Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık: |
Diyanet Vakfı | 34. Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 34-Orada cennetler yaptık; hurma bahçeleri, üzüm bağları (daha neler) neler! İçlerinde pınarlar akıttık. |
Süleyman Ateş | 34. Orada hurma ve üzüm bahçeleri yarattık; orada çeşmeler akıttık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 34 Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık; |
Ali Bulaç | 35- Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı? |
Diyanet Vakfı | 35. Ta ki, onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yesinler. Hâla şükretmeyecekler mi? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 35-Ürününden ve kendi elleriyle elde ettikleri mamüllerinden yesinler diye; hala şükretmeyecekler mi? |
Süleyman Ateş | 35. Ki o(suyun, yahut bahçe)nin ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler. Hala şükretmiyorlar mı? |
Yaşar Nuri Öztürk | 35 Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı? |
Ali Bulaç | 36- Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir. |
Diyanet Vakfı | 36. Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah’ı tesbih ve takdis ederim. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 36-Yüce ve münezzehtir o ki, herşeyden çiftler meydana getiriyor; yerin bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmeyecekleri neler, nelerden! |
Süleyman Ateş | 36. Ne yücedir O (Allah) ki toprağın bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden olan bütün çiftleri yaratmıştır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 36 Şanı yücedir o Allah’ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır. |
Ali Bulaç | 37- Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp yüzeriz, hemen artık karanlıkta kalıvermişlerdir. |
Diyanet Vakfı | 37. Gece de onlar için bir ibret alâmetidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 37-Gece de onlara bir delildir. Ondan gündüzü soyarız (çekip alırız), bir de bakarlar ki, karanlığa dalmışlar. |
Süleyman Ateş | 37. Gece de onlar için bir ayettir. Gündüzü ondan soyup, alırız, birden onlar karanlıkta kalıverirler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 37 Gece de onlar için bir mucizedir. Gündüzü ondan soyup alırız da onlar karanlığa gömülüverirler. |
Ali Bulaç | 38- Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir. |
Diyanet Vakfı | 38. Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, azîz ve alîm olan Allah’ın takdiridir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 38-Güneş de, (bir delildir ki) kendisine mahsus bir karargah için akıp gidiyor, işte bu, güçlü ve herşeyi bilen (Allah) ın takdiridir. |
Süleyman Ateş | 38. Güneş de kendi müstekarrı (istikrarı veya istikrar bulacağı yer) için akıp gider. Bu, üstün ve bilen(Allah)ın takdiridir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 38 Güneş, kendine özgü bir durak noktasına/bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, Alîm olanın takdiridir bu. |
Ali Bulaç | 39- Ay’a gelince, biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). |
Diyanet Vakfı | 39. Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 39-Aya da; ona da bir takım menziller tayin etmişizdir, nihayet dönmüş (dolanmış) eğri bir hurma dalı gibi olmuştur. |
Süleyman Ateş | 39. Aya da konaklar tayin ettik. Nihayet o, eski urcun(hurma salkımının sapın)a benzer bir hale geldi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 39 Ay’a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları/birtakım evreler belirledik. Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner. |
Ali Bulaç | 40- Ne güneşin aya erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler. |
Diyanet Vakfı | 40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 40-Ne güneşin Aya (yetişip) çatması kendisine (çarpması) yaraşır, ne de gece gündüzü geçer; herbiri birer felekte (yörüngede) yüzerler. |
Süleyman Ateş | 40. Ne güneş aya erişebilir, ne de gece, gündüzün önüne geçebilir. Hepsi bir felekte (yörüngede) yüzmektedirler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 40 Güneş’in Ay’a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. |
Ali Bulaç | 41- Onların zürriyetlerini dolu gemilerde taşımamız da kendileri için bir ayettir. |
Diyanet Vakfı | 41. Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 41-Onlara bir delil de o dolu gemide zürriyetlerini taşımamız; |
Süleyman Ateş | 41. Onlar için bir ayet de, onların çoçuklarını dolu gemide taşımamız, |
Yaşar Nuri Öztürk | 41 Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar için bir ayettir. |
Ali Bulaç | 42- Ve onlar için binmekte oldukları bunun benzeri (nice) şeyleri yaratmamız da. |
Diyanet Vakfı | 42. Onlar için, bunun gibi binecekleri başka şeyler de yarattık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 42-ve kendilerine o gibisinden binecek şeyler yaratmamızdır. |
Süleyman Ateş | 42. Ve kendilerine onun gibi binecekleri nice şeyler yaratmamızdır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 42 Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık. |
Ali Bulaç | 43- Eğer dilersek onları batırır-boğarız; bu durumda ne onların imdadına yetişen olur, ne kurtulabilirler. |
Diyanet Vakfı | 43. Dilesek onları suda boğarız. O zaman ne onların imdadına koşan olur, ne de onlar kurtarılırlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 43-Ödersek onları (suda) boğarız da o zaman onlara ne feryatçı vardır ne de onlar kurtarılırlar. |
Süleyman Ateş | 43. Dilesek onları (suda) boğarız, ne kendilerine imdad (eden) olur, ne de kurtarılırlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 43 Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat eden olur ne de kurtarılırlar. |
Ali Bulaç | 44- Ancak bizden bir rahmet olması ve (onları) belirli bir zamana kadar yararlandırmamız başka. |
Diyanet Vakfı | 44. Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamana kadar dünyadan faydalandırmamız müstesnadır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 44-Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka. |
Süleyman Ateş | 44. Ancak bizden bir rahmet ve bir süreye kadar yaşatma vardır (acıyarak onları bir süre yaşatırız). |
Yaşar Nuri Öztürk | 44 Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar. |
Ali Bulaç | 45- Onlara: ‘Önünüzde ve arkanızda olandan sakının, belki esirgenirsiniz’ denildiğinde, (dinlemeyip inkâra devam edenler). |
Diyanet Vakfı | 45. Onlara yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız işlerde Allah’tan korkun; umulur ki size merhamet olunur denildiğinde (aldırmazlar). |
Elmalılı Hamdi Yazır | 45-Durum böyle iken onlara : “Önünüzdekini ve arkanızdakini gözetip korunun ki rahmete erişeniz.” denildiği zaman; |
Süleyman Ateş | 45. Onlara: “Önünüzdeki ve arkanızdaki (yani sizden önce geçen ve ileride sizi bekleyen) olaylardan sakının ki, esirgenesiniz,” dendiği zaman (aldırmazlar). |
Yaşar Nuri Öztürk | 45 Onlara, “Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size merhamet edilebilsin!” denildiğinde, hiç aldırmazlar. |
Ali Bulaç | 46- Onlara, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyi görsün, mutlaka ondan yüz çevirirler. |
Diyanet Vakfı | 46. Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmeyedursun, ille de ondan yüz çevirmişlerdir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 46-kendilerine Rablerinin ayetlerinden her hangi bir ayet de gelse, mutlaka ondan yüz çevire geldiler. |
Süleyman Ateş | 46. Zaten, onlara Rabblerinin ayetlerinden hiçbir ayet gelmez ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 46 Çünkü Rablerinin ayetlerinden kendilerine bir ayet gelince, ondan mutlaka yüz çevirmişlerdir. |
Ali Bulaç | 47- Ve onlara: ‘Size Allah’ın rızık olarak verdiklerinden infak edin’ denildiği zaman, o inkâr edenler iman edenlere dediler ki: ‘Allah’ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz? Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz.’ |
Diyanet Vakfı | 47. Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah’ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 47-Onlara: “Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın” denildiği zaman, o kafirler, iman edenler için şöyle dediler: “Allah’ın, dileseydi yiyecek verebileceği kimseyi biz hiç yedirir miyiz, siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?” |
Süleyman Ateş | 47. Onlara: “Allah’ın size verdiği rızıktan (Allah için) verin!” dendiği zaman, nankörler, inananlara: “Allah’ın dilediği takdirde yedireceği bir kimseye biz mi yedirelim? Doğrusu siz, apaçık bir sapıklık içindesiniz.” derler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 47 Onlara, “Allah’ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın!” dendiğinden, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler: “Allah’ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu.” |
Ali Bulaç | 48- Ve derler ki: ‘Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit (etmekte olduğunuz yıkım ve azab) ne zamanmış?’ |
Diyanet Vakfı | 48. Onlar: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit ne zaman gerçekleşecektir? derler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 48-Ve:”Ne zaman bu tehdit , (gerçekleşek eğer) doğru (sözlü) iseniz.” diyorlar. |
Süleyman Ateş | 48. Ve: “Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdid (ettiğiniz azab) ne zaman (gelecek)?” diyorlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 48 Bir de şöyle derler: “Eğer doğru sözlüler iseniz, bu tehdit ne zaman?” |
Ali Bulaç | 49- Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip-dururken o kendilerini yakalayıverir. |
Diyanet Vakfı | 49. Onlar, birbirleriyle çekişip dururken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 49-(Ondan) sadece bir tek sayhaya bakıyorlar, bir sayha ki, onlar çekişip dururlarken kendilerini yakalayıverir. |
Süleyman Ateş | 49. Onların işi sadece korkunç bir sese bakar. Çekişip dururlarken ansızın o, kendilerini yakalar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 49 Sadece korkunç titreşimli bir sesi bekliyorlar. Onlar çekişip dururlarken, o ses kendilerini enseleyecektir. |
Ali Bulaç | 50- Artık ne bir tavsiyede bulunmağa güç yetirebilirler, ne ailelerine dönebilirler. |
Diyanet Vakfı | 50. İşte o anda onlar ne bir vasiyyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 50-o zaman bir tavsiyede bile bulunamazlar; ailelerine de dönemezler. |
Süleyman Ateş | 50. Artık ne bir tavsiye yapabilirler, ne de ailelerine dönebilirler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 50 O zaman ne bir tavsiyede bulunmaya güçleri yetecek ne de ailelerine dönebilecekler. |
Ali Bulaç | 51- Sur’a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler. |
Diyanet Vakfı | 51. Nihayet Sûr’a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 51-Sur üfrülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar. |
Süleyman Ateş | 51. Sur’a üflendi. İşte onlar kabirlerden Rablerine koşuyorlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 51 Sûra üfürülmüştür! Bak, işte kabirlerden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar. |
Ali Bulaç | 52- Demişlerdir ki: ‘Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahmanın va’dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş’. |
Diyanet Vakfı | 52. (İşte o zaman:) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahmân’ın vâdettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler! derler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 52-“Eyvah başımıza gelenlere! Bizi uyuduğumuz yerden kim kaldırdı? O Rahmin’ in va’d buyurduğu işte buymuş. Gönderilen peygamberler doğru söylemişler” derler. |
Süleyman Ateş | 52. Dediler: “Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman’ın va’dettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemiş!” |
Yaşar Nuri Öztürk | 52 Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman’ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler.” |
Ali Bulaç | 53- O, yalnızca bir tek çığlıktan başkası değildir; artık onların hepsi toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir. |
Diyanet Vakfı | 53. Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 53-Başka değil, sadece bir sayha olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza getirilmişlerdir. |
Süleyman Ateş | 53. Sadece bir tek gürültü olur, hemen onların hepsi huzurumuza getirilirler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 53 Topu topu korkunç titreşimli bir tek ses. Ve bakmışsın, hepsi birden huzurumuzda divan durmaktadır. |
Ali Bulaç | 54- İşte bugün hiç kimseye (hiç) bir şeyle zulmedilmez ve siz de yaptıklarınızdan başkasıyla karşılık görmezsiniz. |
Diyanet Vakfı | 54. O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 54-Artık bugün hiç kimseye zerrece zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz. |
Süleyman Ateş | 54. O gün, hiç kimseye bir haksızlık yapılmaz ve siz ancak yaptığınızın cezasını çekersiniz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 54 O gün hiçbir canlıya, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Sizler, sadece yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılırsınız. |
Ali Bulaç | 55- Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, ‘sevinç ve mutluluk dolu’ bir meşguliyet içindedirler. |
Diyanet Vakfı | 55. O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde safa sürerler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 55-Gerçekten cennetlikler bugün bir eğlence içinde zevk etmektedirler. |
Süleyman Ateş | 55. O gün cennet halkı, bir iş içinde eğlenirler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 55 O gün cennet halkı bir uğraş içinde eğlenip ferahlamaktadır. |
Ali Bulaç | 56- Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. |
Diyanet Vakfı | 56. Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 56-Kendileri ve eşleri gölgelikler içinde koltuklar üzerinde kurulmuşlardır. |
Süleyman Ateş | 56. Kendileri ve eşleri, gölgelerde, koltuklara yaslanmışlardır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 56 Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, koltuklar üzerinde yaslanmışlardır. |
Ali Bulaç | 57- Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları her şey onlarındır. |
Diyanet Vakfı | 57. Orada onlar için her çeşit meyve vardır. Bütün arzuları yerine getirilir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 57-Onlara orada bir meyve vardır. Onlara orada ne isterlerse vardır. |
Süleyman Ateş | 57. Orada onlar için meyvalar ve istedikleri her şey vardır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 57 Orada kendileri için meyveler var. İstedikleri her şey kendilerinin olacak. |
Ali Bulaç | 58- Çok esirgeyen Rabb’dan onlara bir de sözlü ‘Selam’ (vardır). |
Diyanet Vakfı | 58. Onlara merhametli Rabb’in söylediği selam vardır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 58-Merhametli Rabbin kelamı bir ” Selam ” olacak. |
Süleyman Ateş | 58. Çok esirgeyen Rabden (onlara) sözle selam (vardır). |
Yaşar Nuri Öztürk | 58 Rahîm Rab’den bir de sözlü selam! |
Ali Bulaç | 59- ‘Ey suçlu-günahkarlar, bugün siz bir yana çekilin.’ |
Diyanet Vakfı | 59. “Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkârlar!” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 59-Haydin ayrılın bugün ey suçlular! |
Süleyman Ateş | 59. Ey suçlular, bugün şöyle ayrılın! |
Yaşar Nuri Öztürk | 59 Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın! |
Ali Bulaç | 60- ‘Ey adem oğulları, ben size and vermedim mi ki: Şeytana kulluk etmeyin, çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır;’ |
Diyanet Vakfı | 60. “Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır” demedim mi? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 60-Ey Adem oğulları, Ben size şeytana kulluk etmeyin, o size açık bir düşmandır, diye and vermedim mi? |
Süleyman Ateş | 60. Ey Adem oğulları, ben size and vermedim mi: Şeytana tapmayın o sizin apaçık düşmanınızdır. Did I not charge you, O ye sons of Adam, that ye worship not the devil – Lo! he is your open foe! |
Yaşar Nuri Öztürk | 60 Ey âdemoğulları! Ben size, “Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!” demedim mi? |
Ali Bulaç | 61- ‘Bana kulluk edin, doğru yol budur.’ |
Diyanet Vakfı | 61. “Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur” demedim mi? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 61-Bana kulluk edin, doğru yol budur, diye. |
Süleyman Ateş | 61. Bana tapın doğru yol budur diye?” |
Yaşar Nuri Öztürk | 61 “Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!” demedim mi? |
Ali Bulaç | 62- Andolsun o, sizden birçok insan-neslini saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz? |
Diyanet Vakfı | 62. Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hâla akıl erdiremiyor musunuz? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 62-Böyle, iken yüceliğime karşı o içinizden bir çok nesilleri yoldan çıkardı. O zaman sizin akıllarınız yok muydu? |
Süleyman Ateş | 62. O, sizden birçok kuşağı saptırmıştı. Düşünmüyor muydunuz? |
Yaşar Nuri Öztürk | 62 Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz? |
Ali Bulaç | 63- İşte bu, size vadedilmiş cehennemdir. |
Diyanet Vakfı | 63. İşte, bu size vâdedilen cehennemdir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 63-İşte bu va’d olunup durduğunuz cehennem. |
Süleyman Ateş | 63. İşte size söylenen cehennem! |
Yaşar Nuri Öztürk | 63 Alın size, tehdit edildiğiniz cehennem! |
Ali Bulaç | 64- İnkâr etmenize karşılık olmak üzere bugün oraya girin. |
Diyanet Vakfı | 64. İnkârınız sebebiyle bugün oraya girin! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 64-Bugün yaslanın bakalım ona inkar ettiğiniz için. |
Süleyman Ateş | 64. İnkarınızdan dolayı bugün oraya girin! |
Yaşar Nuri Öztürk | 64 İnkâr edip durmanız yüzünden dalın oraya bugün! |
Ali Bulaç | 65- Bugün onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir. |
Diyanet Vakfı | 65. O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 65-Bugün ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayaklar şahitlik eder. |
Süleyman Ateş | 65. O gün ağızlarını mühürleriz, elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına şahidlik eder. |
Yaşar Nuri Öztürk | 65 O gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek. |
Ali Bulaç | 66- Eğer dilemiş olsaydık, gözlerinin üstüne bastırır-kör ederdik, böylece yola dökülüp-koşuşurlardı. Fakat nasıl göreceklerdi ki? |
Diyanet Vakfı | 66. Dilesek onların gözlerini büsbütün kör ederdik. O zaman doğru yolu bulmaya koşuşurlar, ama nasıl göreceklerdi? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 66-Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecek- ler. |
Süleyman Ateş | 66. Dilesek gözlerini silerdik de yola dökülürlerdi, ama nasıl görecekler? |
Yaşar Nuri Öztürk | 66 Dilesek, gözlerini siler, onları elbette kör ederiz. O zaman yola koyulmak isterler ama nasıl görecekler? |
Ali Bulaç | 67- Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en görkemli çağlarında) onları bir başka kalıba sokardık; böylece ne ileri gitmeye, ne geri dönmeye güç yetirebilirlerdi. |
Diyanet Vakfı | 67. Eğer dilesek oldukları yerde onların şekillerini değiştirirdik de ne ileriye gitmeye güçleri yeterdi ne de geri gelmeye! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 67-Yine dilesek kendilerini oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi, ne de dönebilirlerdi. |
Süleyman Ateş | 67. Dilesek kılıklarını değiştirip onları oldukları yerde dondururduk, ne ileri gidebilir, ne geri dönebilirlerdi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 67 Dilesek, onları oldukları yerde hayvana çeviririz. O zaman ne ileri gitmeye güçleri yeter ne de geri dönebilirler. |
Ali Bulaç | 68- Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu tersine çeviririz. Yine de akıllarını kullanmayacaklar mı? |
Diyanet Vakfı | 68. Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 68-Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak yaratılışta onu tersine çeviri(p güçten düşürü)yoruz. Hala akıllanmayacaklar mı? |
Süleyman Ateş | 68. Kime uzun ömür versek, onun yaratılışını baş aşağı çevirir(gücünü azaltır)ız, (sonunda zayıflar, ihtiyarlar). Akıllarını kullanmıyorlar mı? |
Yaşar Nuri Öztürk | 68 Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı? |
Ali Bulaç | 69- Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. |
Diyanet Vakfı | 69. Biz ona (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 69-Biz ona şiir öğretmedik, ona yakışmaz da; o sadece bir öğüt ve parlak bir Kur’an’dır. |
Süleyman Ateş | 69. Biz ona (Muhammed’e) şiir öğretmedik, (şiir) ona yakışmaz da. O(na vahyedilen) sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 69 Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur’an’dan başka şey değildir; |
Ali Bulaç | 70- (Kur’an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kâfirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir). |
Diyanet Vakfı | 70. Diri olanları uyarsın ve kâfirler cezayı hak etsinler diye. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 70-Diri olanı uyandırmak, nankörlere de o azap sözünün gerekmesi için. |
Süleyman Ateş | 70. (Bu Kur’an Muhammed’e vahyedilmiştir) Ki, diri olanları uyarsın ve inkar edenlere de (azab) söz(ü) hak olsun. |
Yaşar Nuri Öztürk | 70 Diri olanı uyarsın ve gerçeği örten nankörler/inkârcılar aleyhine söz hak olsun diye indirilmiştir. |
Ali Bulaç | 71- Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bunlara malik oluyorlar. |
Diyanet Vakfı | 71. Görmüyorlar mı ki, biz kudretimizin eseri olmak üzere onlar için birçok hayvan yarattık. Bu sayede onlar bunlara sahip olmuşlardır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 71-Şunu da görmediler mi: Biz onlar için ellerimizin yaptıklarından bir takım yumuşak hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar. |
Süleyman Ateş | 71. Görmediler mi ellerimizin yaptıklarından kendilerine nice hayvanlar yarattık da kendileri onlara malik olmaktadırlar? |
Yaşar Nuri Öztürk | 71 Görmediler mi, ellerimizin yapıp ettiklerinden, kendileri için nice hayvanlar yarattık da onlar, bu hayvanlara sahip oluyorlar. |
Ali Bulaç | 72- Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar. |
Diyanet Vakfı | 72. Bu hayvanları onların emrine verdik. Onların bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını besin olarak yerler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 72-Onları kendilerine zebun etmişiz de hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar. |
Süleyman Ateş | 72. Onları kendilerine boyun eğdirdik,onlardan bazıları binekleridir, ve onlardan bazılarını da yerler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 72 O hayvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorlar. |
Ali Bulaç | 73- Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi? |
Diyanet Vakfı | 73. Bu hayvanlarda onlar için nice faydalar ve içilecek sütler vardır. Hâla şükretmezler mi? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 73-Onlarda daha bir çok menfaatleri ve türlü içecekleri de var. Hala şükretmeyecekler mi? |
Süleyman Ateş | 73. Kendileri için onlarda daha birçok yararlar ve içecekler var. Hala şükretmiyorlar mı? |
Yaşar Nuri Öztürk | 73 O hayvanlarda bunlar için birçok yararlar var, içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı? |
Ali Bulaç | 74- Yardım görürler umuduyla, Allah’tan başka ilahlar edindiler. |
Diyanet Vakfı | 74. Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah’tan başka ilâhlar edindiler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 74-Tuttular bir de Allah’tan başka bir takım ilahlar edindiler. Güya yardım olunacaklar. |
Süleyman Ateş | 74. Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’tan başka tanrılar edindiler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 74 Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah’tan başka ilahlar edindiler. |
Ali Bulaç | 75- Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir. |
Diyanet Vakfı | 75. Halbuki ilâhların onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır askerlerdir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 75-Onların onlara yardıma güçleri yetmez; onlar ise onlar (tanrılar) için celbolunan askerlerdir. |
Süleyman Ateş | 75. (O tanrılar) Kendilerine yardım edemezler. Tersine kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir (Onları korumaktadırlar). |
Yaşar Nuri Öztürk | 75 Oysaki, o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine, bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır. |
Ali Bulaç | 76- Öyleyse onların sözleri seni üzmesin. Elbette sakladıklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz. |
Diyanet Vakfı | 76. (Resûlüm!) O halde onların sözleri sakın seni üzmesin. Kuşkusuz biz, onların gizlemekte olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 76-O halde onların lakırdıları seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz dışlarını da. |
Süleyman Ateş | 76. Onların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 76 Artık onların sözü seni üzmesin! Biz onların sır olarak tuttuklarını da açıkladıklarını da biliyoruz. |
Ali Bulaç | 77- İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. |
Diyanet Vakfı | 77. İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 77-İnsan görmüyor mu ki, Biz onu bir nutfeden yarattık da şimdi o çeneli bir çekişgen kesildi. |
Süleyman Ateş | 77. İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfe(sperm)den yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi? |
Yaşar Nuri Öztürk | 77 Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesilmiştir o. |
Ali Bulaç | 78- Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: ‘Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?’ |
Diyanet Vakfı | 78. Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyor. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 78-Yaratılışını unutarak Bize bir de mesel (örnek) fırlattı: “Çürümüşken o kemikleri kim diriltir?” dedi. |
Süleyman Ateş | 78. Kendi yaratılışını unutarak bize bir mesel verdi: “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” dedi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 78 Kendi yaratılışını unutmuş da bize örnek veriyor. Ve bir de şöyle diyor: “Şu çürümüş kemiklere kim hayat verecek?” |
Ali Bulaç | 79- De ki: ‘Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir.’ |
Diyanet Vakfı | 79. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 79-De ki:”Onları ilk defa yaratan diriltir ve o yaratmanın her türlüsünü bilir.” |
Süleyman Ateş | 79. De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 79 De ki: “Onlara hayata verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, bütün yaratılmışları/her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir.” |
Ali Bulaç | 80- Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz. |
Diyanet Vakfı | 80. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 80-O ki size yeşil ağaçtan bir ateş çıkarmasını sağladı da şimdi siz ondan tutuşturup duruyorsunuz. |
Süleyman Ateş | 80. O size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 80 O size, o yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz. |
Ali Bulaç | 81- Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmağa kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir. |
Diyanet Vakfı | 81. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 81-Gökleri ve yeri yaratan onlar gibisini yaratmaya kadir değil midir? Elbette kadirdir. Yaratan O, her şeyi bilen O! |
Süleyman Ateş | 81. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. O, çok bilen yaratıcıdır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 81 Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Elbette güç yetirir. Her şeyi bilen Alîm, sürekli yaratan Hallâk O’dur. |
Ali Bulaç | 82- Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri yalnızca: ‘Ol’ demesidir; o da hemen oluverir. |
Diyanet Vakfı | 82. Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı “Ol” demekten ibarettir. Hemen oluverir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 82-O’nun emri, birşeyi dileyince ona sadece “Ol!” demektir. O da oluverir. |
Süleyman Ateş | 82. O’nun işi, bir şeyi(n olmasını) istedi mi ona, sadece “ol!” demektir, hemen oluverir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 82 O, bir şeyi istediğinde, buyruğu sadece şunu söylemektir: “Ol!” Artık o, oluverir. |
Ali Bulaç | 83- Her şeyin melekutu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Siz O’na döndürüleceksiniz. |
Diyanet Vakfı | 83. Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O’na döneceksiniz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 83-Artık tesbih edilmez mi öyle herşeyin hükümranlığı elinde bulunan yüce Allah! Hep de döndürülüp O’na götürüleceksiniz. |
Süleyman Ateş | 83. Yücedir O ki, her şeyin hükümranlığı O’nun elindedir ve siz O’na döndürüleceksiniz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 83 Her şeyin kaynağı/egemenliği elinde olan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O’na döndürüleceksiniz. |
http://www.kuranikerim.gen.tr sitesinden alınmıştır.
Yasin suresi – Karşılaştırmalı meal