Zariyat suresi – Karşılaştırmalı meal
Karşılaştırmalı Kur’an Mealleri
ZARİYAT SURESİ
Ali Bulaç | Rahman ve Rahim Olan Allah`ın Adıyla |
Diyanet Vakfı | Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla. |
Elmalılı Hamdi Yazır | Bismillahirrahmanirrrahim |
Süleyman Ateş | Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.. |
Yaşar Nuri Öztürk | Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… |
Ali Bulaç | 1- Tozu dumana katıp savuran (rüzgar)lara, |
Diyanet Vakfı | 1. Tozdurup savuranlara, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 1-O tozdurup savuranlara. |
Süleyman Ateş | 1. Savurup kaldıranlara, |
Yaşar Nuri Öztürk | 1 O tozutup savuranlara/o kırıp un-ufak edenlere, |
Ali Bulaç | 2- Derken, ağır yük taşıyan (bulut)lara. |
Diyanet Vakfı | 2.Yükünü yüklenenlere, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 2-Bir ağırlık taşıyan (bulut)lara |
Süleyman Ateş | 2. (Yağmur) Yüklü (bulut)lara, |
Yaşar Nuri Öztürk | 2 O ağırlık taşıyanlara, |
Ali Bulaç | 3- Sonra kolaylıkla akıp gidenlere, |
Diyanet Vakfı | 3.Kolayca süzülenlere, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 3-Kolaylıkla akıp giden (gemi)lere |
Süleyman Ateş | 3. Kolayca akıp gidenlere, |
Yaşar Nuri Öztürk | 3 O kolayca akıp gidenlere/o rahatça yüzenlere, |
Ali Bulaç | 4- Sonra iş(ler)i taksim edenlere andolsun. |
Diyanet Vakfı | 4.İşleri ayıranlara andolsun ki, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 4-Bir iş bölümü yapan (melek)lere yemin ederim ki, |
Süleyman Ateş | 4. İş(ler)i taksim edenlere (rızıkları, yağmurları dağıtan güçlere) andolsun ki, |
Yaşar Nuri Öztürk | 4 O iş ve oluşu bölüştürenlere yemin olsun ki, |
Ali Bulaç | 5- Size va’dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur. |
Diyanet Vakfı | 5.Size vâdedilen, kesinlikle doğrudur. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 5-muhakkak o size va’dolunan mutlaka doğrudur. |
Süleyman Ateş | 5. Size va’dedilen, mutlaka doğrudur. |
Yaşar Nuri Öztürk | 5 Hiç kuşkusuz, o size vaat olunan kesinlikle doğrudur. |
Ali Bulaç | 6- Şüphesiz din (hesap ve ceza) mutlaka gerçekleşecektir. |
Diyanet Vakfı | 6.Ve ceza mutlaka vuku bulacaktır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 6-Ve muhakkak ceza ve mükafat gerçekleşecektir. |
Süleyman Ateş | 6. Ceza muhakkak olacaktır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 6 Ve din, şaşmaz bir olgudur. |
Ali Bulaç | 7- ‘Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış’ göğe andolsun; |
Diyanet Vakfı | 7. İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 7-O düzgün yollara sahip göğe yemin ederim ki, |
Süleyman Ateş | 7. (Çeşitli) yolları (yörüngeleri) bulunan göğe andolsun ki, |
Yaşar Nuri Öztürk | 7 Yemin olsun o ahenkli yollar taşıyan göğe, |
Ali Bulaç | 8- Siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz. |
Diyanet Vakfı | 8.Siz çelişkili sözler söylüyorsunuz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 8-siz pek çelişkili bir söz içindesiniz. |
Süleyman Ateş | 8. Siz, çeşitli söz(ler) içindesiniz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 8 Ki siz gerçekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz. |
Ali Bulaç | 9- Ondan çevrilen çevrilir, |
Diyanet Vakfı | 9.Ondan (Kur’an’dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez). |
Elmalılı Hamdi Yazır | 9-Ondan çevrilen çevrilir. |
Süleyman Ateş | 9. Çevrilen, ondan çevriliyor. |
Yaşar Nuri Öztürk | 9 Yüzgeri çevrilen onun yüzünden çevrilir. |
Ali Bulaç | 10- Kahrolsun, o ‘zan ve tahminle yalan söyleyenler’; |
Diyanet Vakfı | 10. Kahrolsun o koyu yalancılar! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 10-O kahrolası yalancılar. |
Süleyman Ateş | 10. O (çeşitli sözleri) atan yalancılar kahrolsun! |
Yaşar Nuri Öztürk | 10 Kahrolsun o düzenbaz yalancılar, |
Ali Bulaç | 11- Ki onlar, ‘bilgisizliğin kuşatması’ içinde habersizdirler. |
Diyanet Vakfı | 11. Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 11-O sarhoşluk içinde yaptığını bilmezler. |
Süleyman Ateş | 11. Onlar aptallık içinde yanılıp durmaktadırlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 11 Ki onlar bir sersemlik içinde ne yaptıklarından habersizdirler. |
Ali Bulaç | 12- ‘Hesap ve ceza (din) günü ne zaman?’ diye sorarlar. |
Diyanet Vakfı | 12. Ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 12-Soruyorlar: “Ne zaman o ceza günü?” diye. |
Süleyman Ateş | 12. Ceza günü ne zaman? diye sorarlar. |
Yaşar Nuri Öztürk | 12 Sorarlar: “Ne zaman o din günü?” |
Ali Bulaç | 13- O gün onlar, ateşin üstünde tutulup-eritilecekler: |
Diyanet Vakfı | 13. O gün onlar ateşe sokulacaklardır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 13-Ateş üzerinde kıvranacaklan gün. |
Süleyman Ateş | 13. O gün onlar ateş üzerinde yakılacaklardır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 13 O gün onlar ateş üzerinde deneme ve elemeye tâbi tutulacaklardır. |
Ali Bulaç | 14- ‘Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir.’ |
Diyanet Vakfı | 14. Azabınızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey budur işte! (denir.) |
Elmalılı Hamdi Yazır | 14-“Tadın cezanızı! Budur işte o sizin acele istedığiniz!” |
Süleyman Ateş | 14. (Kendilerine): “Fitnenizi (fesadınızın cezasını) tadın! Acele isteyip durduğunuz şey budur işte!” (denilecek). |
Yaşar Nuri Öztürk | 14 Tadın imtihan ve ıstırabınızı. İşte budur o çarçabuk gelmesini istediğiniz! |
Ali Bulaç | 15- Şüphesiz muttaki olanlar, cennetlerde ve pınarlardadırlar; |
Diyanet Vakfı | 15. Şüphesiz ki Allah’a isyandan sakınanlar, cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 15-Şüphesiz ki, takva sahipleri, cennetlerde pınar başlarındadırlar, |
Süleyman Ateş | 15. Korunanlar, cennetlerde, çeşme başlarındadırlar; |
Yaşar Nuri Öztürk | 15 Şu da bir gerçek ki, sakınıp korunanlar bahçelerde ve pınar başlarındadır; |
Ali Bulaç | 16- Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar, bundan önce ihsanda (güzellikte) bulunanlardı. |
Diyanet Vakfı | 16. Rablerinin kendilerine verdiğini alarak . Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 16-Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Çünkü onlar, bundan önce güzel davranmayı adet edinmışlerdi. |
Süleyman Ateş | 16. Rablerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranırlardı: |
Yaşar Nuri Öztürk | 16 Rablerinin kendilerine verdiğini almış kişiler olarak. Doğrusu, onlar bundan önce de iyilik ve güzellik sergilemekteydiler. |
Ali Bulaç | 17- Gece-boyunca pek az uyurlardı. |
Diyanet Vakfı | 17. Geceleri pek az uyurlardı. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 17-Geceleyin pek az uyurlardı. |
Süleyman Ateş | 17. Geceleri pek az uyurlardı, |
Yaşar Nuri Öztürk | 17 Gecenin pek azında uyumaktaydılar. |
Ali Bulaç | 18- Seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi. |
Diyanet Vakfı | 18. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 18-Seher vakitlerinde hep bağışlanma dilerierdi. |
Süleyman Ateş | 18. Seherlerde onlar istiğfar ederlerdi, |
Yaşar Nuri Öztürk | 18 Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar. |
Ali Bulaç | 19- Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı. |
Diyanet Vakfı | 19. Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 19-Mallarında dilenen ve yoksul için bir hak vardı. |
Süleyman Ateş | 19. Mallarında dilenci ve yoksul için hak vardı. |
Yaşar Nuri Öztürk | 19 İhtiyaç sahibi için, yoksul için bir hak vardı mallarında onların. |
Ali Bulaç | 20- Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır. |
Diyanet Vakfı | 20. Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 20-Yeryüzünde inanç sahipleri için birçok ibretler vardır; |
Süleyman Ateş | 20. Kesin inanacaklar için yerde nice ibretler vardır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 20 Yeryüzünde ayetler vardır görürcesine bilenler için. |
Ali Bulaç | 21- Ve kendi nefislerinizde de. Yine de görmüyor musunuz? |
Diyanet Vakfı | 21. Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz? |
Elmalılı Hamdi Yazır | 21-kendinizde de; hala görmeyecek misiniz? |
Süleyman Ateş | 21. Kendi canlarınızda da öyle. Görmüyor musunuz? |
Yaşar Nuri Öztürk | 21 Benliklerimizin içinde de. Hâlâ bakıp görmeyecek misiniz? |
Ali Bulaç | 22- Gökte rızkınız vardır ve size va’dolunmakta olan da. |
Diyanet Vakfı | 22. Semada da rızkınız ve size vâdedilen başka şeyler vardır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 22-Gökte de rızkınız ve o va’dolunduğunuz (var). |
Süleyman Ateş | 22. Gökte rızkınız da var, uyarıldığınız (azab)da var! |
Yaşar Nuri Öztürk | 22 Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de. |
Ali Bulaç | 23- İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, şüphesiz, o (size va’dedilen) sizin (aranızda) konuştuklarınız kadar, elbette kesin bir gerçektir. |
Diyanet Vakfı | 23. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 23-İşte o göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, o şüphesiz gerçektir; tıpkı sizin konuşmanız gibi. |
Süleyman Ateş | 23. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o, sizin konuştuğunuz gibi gerçektir. |
Yaşar Nuri Öztürk | 23 Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gerçektir. |
Ali Bulaç | 24- Sana İbrahim’in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi? |
Diyanet Vakfı | 24. İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.) |
Elmalılı Hamdi Yazır | 24-İbrahim’in ikram edilen konuklarının haberi geldi mi sana? |
Süleyman Ateş | 24. İbrahim’in ağırlanan konuklarının haberi sana geldi mi? |
Yaşar Nuri Öztürk | 24 Geldi mi sana İbrahim’in ikram edilen konuklarının haberi? |
Ali Bulaç | 25- Hani, yanına girdiklerinde: ‘Selam’ demişlerdi. O da: ‘Selam’ demişti. ‘(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk.’ |
Diyanet Vakfı | 25. Onlar İbrahim’in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, “Bunlar, yabancılar” demişti. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 25-Yanına girdikleri vakit: “Selam!” dediler. O da: “Selam! Görülmedik bir topluluk” dedi. |
Süleyman Ateş | 25. Bir zaman onun yanına girmişler: “Selam” demişlerdi. “Selam, dedi, (siz) tanınmamış bir topluluk(sunuz).” |
Yaşar Nuri Öztürk | 25 Hani, İbrahim’in yanına girmişlerdi de “Selam!” demişlerdi. İbrahim: “Selam! Tanınmayan bir topluluk bu.” demişti. |
Ali Bulaç | 26- Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi. |
Diyanet Vakfı | 26. Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş, |
Elmalılı Hamdi Yazır | 26-Hemen bir bahane ile ailesine gidip semiz bir dana getirdi. |
Süleyman Ateş | 26. (Konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice ailesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 26 Hemen ailesinin yanına gitti; semiz bir dana getirdi. |
Ali Bulaç | 27- Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); ‘Yemez misiniz?’ dedi. |
Diyanet Vakfı | 27. Onların önüne koyup “Yemez misiniz?” demişti. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 27-Onu yakınlarına koyarak: “Yemeğe buyurmaz mısınız?” dedi. |
Süleyman Ateş | 27. Onu, önlerine yaklaştırdı, “Yemez misiniz?” dedi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 27 Danayı misafirlerin önüne sürdü. “Yemez misiniz?” dedi. |
Ali Bulaç | 28- (Onlar yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü. ‘Korkma’ dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler. |
Diyanet Vakfı | 28. Derken onlardan korkmaya başladı. “Korkma” dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 28-Onlardan ötürü içine bir korku düştü. “Korkma!” dediler ve kendisine bilgili bir oğlan müjdelediler. |
Süleyman Ateş | 28. (Yemediklerini görünce) Onlardan içine bir korku düşürdü. “Korkma” dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 28 O arada, içine bunlardan bir kuşku düştü. “Korkma!” dediler. Ve ona bilgin bir oğlan müjdelediler. |
Ali Bulaç | 29- Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: ‘Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış)? dedi. |
Diyanet Vakfı | 29. Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: “Ben kısır bir kocakarıyım!” dedi. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 29-Bunun üzerine karısı bir çığlık içinde döndü, elini yüzüne çarptı ve: “Kısır bir koca karı (çocuk mu doğurur)? dedi. |
Süleyman Ateş | 29. Karısı (Sare) çığlık içinde geldi (hayretten elini) yüzüne vurarak: “(Ben) Kısır bir koca karı(yım, benden nasıl çocuk olur)?” dedi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 29 Derken, karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: “Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!” |
Ali Bulaç | 30- Dediler ki: ‘Öyle. (Bunu) Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.’ |
Diyanet Vakfı | 30. Onlar: “Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir” dediler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 30-Onlar: “Öyle, Rabbin buyurdu. Şüphesiz hikmet sahibi O, herşeyi bilen O.” dediler. |
Süleyman Ateş | 30. Dediler ki: “Rabbin böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 30 Dediler ki: “Rabbin öyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O’dur, en yisini bilen de O’dur. |
Ali Bulaç | 31- (İbrahim) dedi ki: ‘Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?’ |
Diyanet Vakfı | 31. (İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 31-İbrahim: “O halde asıl göreviniz nedir ey elçiler?” dedi. |
Süleyman Ateş | 31. (İbrahim): “O halde göreviniz nedir ey elçiler?” dedi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 31 İbrahim sordu: “Amacınız ne, ey elçiler?” |
Ali Bulaç | 32- ‘Doğrusu biz, suçlu-günahkar bir kavme gönderildik’ dediler. |
Diyanet Vakfı | 32. “Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik.” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 32-Dediler: “Biz suçlu bir kavme gönderildik; |
Süleyman Ateş | 32. Dediler: “Biz suçlu bir kavme gönderildik.” |
Yaşar Nuri Öztürk | 32 Dediler: “Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik.” |
Ali Bulaç | 33- ‘Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için.’ |
Diyanet Vakfı | 33. “Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik).” |
Elmalılı Hamdi Yazır | 33-Üzerlerine çamurdan taşlar salmak için, |
Süleyman Ateş | 33. Ki onların üzerine çamurdan taş(lar) salalım. |
Yaşar Nuri Öztürk | 33 “Üzerlerine çamurdan taş atalım diye.” |
Ali Bulaç | 34- ‘(Ki bu taşların her biri,) Rabbinin katında ölçüyü aşanlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir.’ |
Diyanet Vakfı | 34. (Bu taşlar,) aşırı gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlardır). |
Elmalılı Hamdi Yazır | 34-(her biri) sınırı aşmış olanlar için Rabbinin nezdinde damgalanmışlardır.” |
Süleyman Ateş | 34. Rabbinin katında, haddi aşanlar için işaretlenmiş (taşlar). |
Yaşar Nuri Öztürk | 34 “Rabbin katında, sınır tanımazlar için işaretlenmiş taşlar.” |
Ali Bulaç | 35- Bu arada, mü’minlerden orada kim varsa çıkardık. |
Diyanet Vakfı | 35. Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 35-Nihayet orada bulunan müminleri çıkardık, |
Süleyman Ateş | 35. Orada bulunan mü’minleri çıkardık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 35 Orada, müminlerden kim varsa çıkardık. |
Ali Bulaç | 36- Ne var ki, orada müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık. |
Diyanet Vakfı | 36. Zaten orada müslümanlardan, bir ev halkından başka kimse bulmadık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 36-Fakat Biz orada bir evden başka müslüman da bulamadık. |
Süleyman Ateş | 36. Zaten orada bir ev(halkın)dan başka müslüman da bulmadık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 36 Artık orada, bir ev dışında, müslümanlardan/Allah’a teslim olanlardan hiç kimse bulamıyorduk. |
Ali Bulaç | 37- Ve orada, acı bir azabtan korkanlar için bir ayet bıraktık. |
Diyanet Vakfı | 37. Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 37-Ve orada acı bir azaptan korkacak için bir ibret bıraktık. |
Süleyman Ateş | 37. Acı azabdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık. |
Yaşar Nuri Öztürk | 37 Acıklı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık; |
Ali Bulaç | 38- Musa (olayın)da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani Biz onu açık bir delille Firavun’a göndermiştik; |
Diyanet Vakfı | 38. Musa’da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun’a göndermiştik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 38-Bir de Musa’da (ibret verici deliller vardır) ki, onu açık bir delille Firavun’a gönderdik de, |
Süleyman Ateş | 38. Musa’da da (ibret alınacak şeyler vardır). Onu açık bir delil ile Fir’avn’e göndermiştik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 38 Mûsa’da da. Biz onu açık bir kanıtla Firavun’a gönderdik. |
Ali Bulaç | 39- Fakat o, ‘bütün kişisel ve askeri gücüyle’ yüz çevirdi ve: ‘(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir’ dedi. |
Diyanet Vakfı | 39. Firavun ordusuyla birlikte yüz çevirmiş: “O, bir büyücüdür veya bir delidir” demişti. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 39-o bütün kuvvetiyle tersine gitti: “Bu bir sihirbaz veya delidir!” dedi. |
Süleyman Ateş | 39. (Fir’avn ona) Yanını çevirdi ve: “Bu, ya büyücü veya cinlidir” dedi. |
Yaşar Nuri Öztürk | 39 O tüm gücüyle/tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Bir büyücü yahut mecnun.” |
Ali Bulaç | 40- Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) ‘kınanacak işler yapıyordu.’ |
Diyanet Vakfı | 40. Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 40-Bunun üzerine Biz de tuttuk kendisini ve ordularını denize fırlatıverdik o alçak namertlik ederken. |
Süleyman Ateş | 40. Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu. |
Yaşar Nuri Öztürk | 40 Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu. |
Ali Bulaç | 41- Ad (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onların üzerine köklerini kesen (akim) bir rüzgar gönderdik. |
Diyanet Vakfı | 41. Ad kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 41-Bir de Ad’da (ibret verici deliller vardır) ki, üzerlerine köklerini kesen rüzgarı göndermiştik. |
Süleyman Ateş | 41. Ad(kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara, köklerini kesen bir rüzgar gönderdik. |
Yaşar Nuri Öztürk | 41 Âd kavminde de bir ibret var. Onlar üzerine, her şeyi yerinden söken rüzgârı göndermiştik. |
Ali Bulaç | 42- Üzerinden geçtiği hiç bir şeyi bırakmıyor, mutlaka çürütüp-kül gibi dağıtıyordu. |
Diyanet Vakfı | 42. Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 42-(O rüzgar) uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu çürütüp kül gibi ediyordu. |
Süleyman Ateş | 42. Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu. |
Yaşar Nuri Öztürk | 42 Üzerinden geçtiği her şeyi kül haline getirmeden bırakmıyordu. |
Ali Bulaç | 43- Semud (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onlara: ‘Belli bir süreye kadar yararlanın’ denmişti. |
Diyanet Vakfı | 43. Semûd kavminde de (ibretler vardır). Onlara: Bir süreye kadar faydalanın, denmişti. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 43-Bir de Semud’da (ibret verici deliller vardır) ki, onlara: “Bir süreye kadar istifade edin.” denilmişti de, |
Süleyman Ateş | 43. Semud(kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara: “Bir süreye kadar sefa sürün” denmişti. |
Yaşar Nuri Öztürk | 43 Semûd’da da bir ibret var. Onlara şöyle denmişti: “Bir vakte kadar yiyip içip eğlenin.” |
Ali Bulaç | 44- Ancak Rablerinin emrine baş kaldırdılar; böylece bakıp-dururlarken, onları yıldırım çarpıp-yakaladı. |
Diyanet Vakfı | 44. Rablerinin emrine karşı geldiler. Bu yüzden, bakıp dururlarken onları yıldırım çarpıverdi. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 44-Rablerinin emrinden azgınlık ettiler (dışarı çıktılar), bu yüzden bakınıp dururlarken yıldırım kendilerini yakalayıverdi. |
Süleyman Ateş | 44. Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar, bu yüzden onlar bakıp dururlarken, onları yıldırım yakaladı. |
Yaşar Nuri Öztürk | 44 Daha sonra onlar, Rablerinin emrine kafa tuttular da gözleri baka baka yıldırım kendilerini yakaladı. |
Ali Bulaç | 45- Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne yardım bulabildiler. |
Diyanet Vakfı | 45. Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 45-O vakit bir kalkınmaya da güç yetiremediler bir yardım da görmediler. |
Süleyman Ateş | 45. (Yurtlarında çöküverdiler) Ne kalkabildiler, ne de (bu duruma) engel olabildiler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 45 Ne kalkıp kaçabildiler ne de kendilerine yardım eden oldu. |
Ali Bulaç | 46- Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık). Çünkü onlar da fasık bir kavim idi. |
Diyanet Vakfı | 46. Bunlardan önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplum idiler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 46-Daha önce de Nüh kavmini (helak ettik). çünkü onlar hep yoldan çıkmış birer topluluk idiler. |
Süleyman Ateş | 46. Daha önce de Nuh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 46 Daha önce de Nûh kavmini batırmıştık. Çünkü onlar da doğruluktan ayrılmış bir topluluktu. |
Ali Bulaç | 47- Göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz. |
Diyanet Vakfı | 47. Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 47-Bir de göğe bakın Biz onu kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki Biz onu genişletmeye de malikiz. |
Süleyman Ateş | 47. Göğü sağlam yaptık, biz genişleticiyiz (kudretimiz geniştir, göğü öyle genişleten biziz). |
Yaşar Nuri Öztürk | 47 Göğe gelince, onu biz ellerimizle kurduk. Hiç kuşkusuz, biz, genişleticileriz. |
Ali Bulaç | 48- Yeri de Biz döşeyip-yaydık; ne güzel döşeyici(yiz). |
Diyanet Vakfı | 48. Yeri de döşedik. (Bak) ne güzel döşeyiciyiz! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 48-Yeryüzünü döşedik; bakınız Biz ne güzel döşeriz. |
Süleyman Ateş | 48. Yeri biz döşedik, (biz) ne güzel döşeyiciyiz. |
Yaşar Nuri Öztürk | 48 Yeri de biz döşedik. Ne güzel döşeyicileriz! |
Ali Bulaç | 49- Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz. |
Diyanet Vakfı | 49. Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 49-Hem herşeyden iki çift yarattık ki, düşünesiniz. |
Süleyman Ateş | 49. Her şeyden iki çift (erkek-dişi) yarattık ki düşünüp öğüt alasınız. |
Yaşar Nuri Öztürk | 49 Herşeyden iki çift yarattık ki düşünüp anlayabilesiniz. |
Ali Bulaç | 50- Öyleyse, Allah’a doğru (yönelip, şirkten ve bozulmalardan) kaçın. Gerçekten ben sizi, O’ndan yana açıkça uyarıyorum. |
Diyanet Vakfı | 50. O halde Allah’a koşun. Çünkü ben, size O’nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 50-“O halde hemen Allah’a kaçın; haberiniz olsun ki, ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım. |
Süleyman Ateş | 50. O halde Allah’a kaçın, ben size O’nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım. |
Yaşar Nuri Öztürk | 50 O halde Allah’a kaçın/sığının! Ben size O’ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım. |
Ali Bulaç | 51- Allah ile beraber başka bir ilah(ı ortak) kılmayın. Gerçekten sizi, O’ndan yana açıkça uyarıyorum. |
Diyanet Vakfı | 51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 51-Allah’la beraber başka bir tanrı uydurmayın; haberiniz olsun ki ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım. |
Süleyman Ateş | 51. Allah ile beraber başka tanrılar uydurmayın. Ben size O’nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım. |
Yaşar Nuri Öztürk | 51 Allah’ın yanına başka bir ilah koymayın! Ben size O’ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım. |
Ali Bulaç | 52- İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: ‘Büyücü ve cinlenmiş’ demişlerdir. |
Diyanet Vakfı | 52. İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir peygamber geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya delidir, dediler. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 52-Böyle, onlardan öncekiler bir peygamber gelince muhakkak: “Ya sihirbaz, ya delidir” dediler. |
Süleyman Ateş | 52. İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: “Büyücü veya cinlenmiş” dediler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 52 İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: “Ya büyücüdür ya deli.” |
Ali Bulaç | 53- Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, ‘azgın ve taşkın (tağiy)’ bir kavimdirler. |
Diyanet Vakfı | 53. Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 53-Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler! Hayır, onlar azgın kavimler. |
Süleyman Ateş | 53. Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyi söylüyorlar)? Doğrusu, onlar azgın bir topluluktur. |
Yaşar Nuri Öztürk | 53 Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar. |
Ali Bulaç | 54- Öyleyse sen, onlardan yüz çevir; artık kınanacak değilsin. |
Diyanet Vakfı | 54. Artık onlara aldırma. (Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 54-Onun için onlardan yüz çevir, artık sen kınanacak değilsin! |
Süleyman Ateş | 54. Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin. |
Yaşar Nuri Öztürk | 54 Artık onlardan yüz çevir. Sen bu yüzden kınanmayacaksın. |
Ali Bulaç | 55- Sen öğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma, mü’minlere yarar sağlar. |
Diyanet Vakfı | 55. Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 55-Bununla beraber öğüt vermeye devam et; çünkü öğüt müminlere fayda verir. |
Süleyman Ateş | 55. Ama yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak inananlara yararlıdır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 55 Hatırlat/öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar. |
Ali Bulaç | 56- Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım. |
Diyanet Vakfı | 56. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 56-Ben cinleri ve insanlan ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım. |
Süleyman Ateş | 56. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. |
Yaşar Nuri Öztürk | 56 Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri/benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım. |
Ali Bulaç | 57- Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum. |
Diyanet Vakfı | 57. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 57-Ben onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yemek yedirmelerini de istemiyorum. |
Süleyman Ateş | 57. Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum. |
Yaşar Nuri Öztürk | 57 Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni yedirip doyurmalarını da istemiyorum. |
Ali Bulaç | 58- Hiç şüphesiz, rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah’tır. |
Diyanet Vakfı | 58. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır. |
Elmalılı Hamdi Yazır | 58-Şüphesiz Allah, rızık veren, sarsılmaz kuvvet sahibi O’dur. |
Süleyman Ateş | 58. Şüphesiz rızık veren, sağlam kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır. |
Yaşar Nuri Öztürk | 58 Hiç kuşkusuz, Allah Rezzâk’tır, bol bol rızık verir. Kuvvet sahibidir, Metîn’dir, güçlü ve dayanıklıdır. |
Ali Bulaç | 59- Artık gerçekten, zulmedenler için, (geçmişteki) arkadaşlarının günahlarına benzer bir günah vardır. Şu halde acele etmesinler. |
Diyanet Vakfı | 59. Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmişlerinin payı gibi (azaptan) bir payları vardır! O halde acele etmesinler! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 59-Onun için muhakkak o zulmedenlere arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir pay vardır, şimdi onu acele istemesinler! |
Süleyman Ateş | 59. Muhakkak ki, bu zulmedenlerin de (geçmiş) arkadaşlarının payı gibi bir azab payı vardır, (ötekilerin başına gelen azab gibi bir azab bunların da başına gelecektir), acele etmesinler. |
Yaşar Nuri Öztürk | 59 Şu bir gerçek ki, zulmedenlerin, tıpkı arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. O halde acele etmesinler. |
Ali Bulaç | 60- Kendilerine va’dedilen o (azab) günlerinden dolayı vay o inkâr edenlere. |
Diyanet Vakfı | 60. Başlarına gelecek (acı) günlerinden dolayı vay o kafirlerin haline! |
Elmalılı Hamdi Yazır | 60-Artık o tehdit edildikleri günlerin azabından vay o küfredenlere! |
Süleyman Ateş | 60. Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o kafirlerin haline! |
Yaşar Nuri Öztürk | 60 O vaat edildikleri günlerinden dolayı vay kâfirlerin haline! |
http://www.kuranikerim.gen.tr sitesinden alınmıştır.
Zariyat suresi – Karşılaştırmalı meal